Bugün size, çok iyi bildiğiniz gibi, cezaevinden ulaştırıyorum sesimi. Bu yalnız benim sesim de değil, benim gibi tecritte olan diğer kadınların sesi, onlardan aldığım kartların, sevginin, dayanışmanın sesi, avukat görüşlerine giderken, görüşte karşılaştığım, sevgiyle sarılan, ışıltılı gözleriyle kucaklayan tüm o güzelim kadınların sesi. Eminim tümünün sizlere en içten selamları vardır. Onların, hepimizin sesini çoğaltmanın yollarını bulmanızı isterler sizden.
Kendi adıma bu tutuklamanın saçmalığını bir yana bıraktığımızda, cezaevine girmekten çok hoşnutum. Öğrenmek her zaman çok heyecanlandırmıştır beni, heyecanla öğreniyorum.
Yalnız özgürlüğünden alıkonulma halinin koşulları, olumsuzlukları değil, burada çalışan insanların çalışma koşulları, onların da çalışma saatleri boyunca özgürlüğünden alıkonulmuş, iletişim araçlarından yoksun oluşu çok rahatsız edici. Çok basit ama, örneğin bu yaz sıcağında pantolon ve bot giymek zorunda olmaları hem çok sağlıksız, hem de özgürlüklerinin farklı boyutta sınırlandırılması anlamına geliyor. Bir köşeye sığmayacak ayrıntılar var, aklıma düştükçe yazıyorum. Birgün belki tümünü paylaşma olanağı bulurum sizlerle, herkesle.
Tecritte olmak da ilginç bir durum, üstelik bunu bir biçimde –deneyimsizlik de denebilir- kendim onayladım başlangıçta. Tahmin edebileceğiniz gibi, öyle ya da böyle değdiğim tüm insanları düşününce hak mücadelesi içinde, siyasilerin olduğu koğuşların tamamından çağrı aldım koğuşlarına katılmam için. Çok heyecanlandım, çok sevindim ama birini seçersem diğerlerine ayıp etmiş olurum, kırarım diye de kaygılandım öte yandan. Yalnızlığa da pek itirazım olmadığından, önüme sürülen “tek kalmak istiyorum” yazısını imzalayıverdim.
Sonra… Sonra tüm o tecrit, F tipi uygulamalarına karşı mücadelemizi, yalnız benim ömrüme sığan yüzlerce ölümün bu uğurda olduğunu düşününce, nasıl bir hata yaptığımı fark ettim. Tutulma koşullarımın tecrit niteliğini ve hak ihlali boyutunu da vurgulayarak, bir dilekçe verdim hemen. Bekliyorum, bakalım bu tecrit ne kadar sürecek. Belki siz yazımı okurken ben B-4 koğuşuna, farklı siyasetlerden kadınların bir arada olduğu koğuşa geçmiş olurum.
Bilgisayarda yazmayınca sözcük ve karakter sayısını hesaplamak zor oluyor, o nedenle ayrılan yeri biraz aşmış ya da biraz kısa yazmış olabilirim ama dışarıdaki dayanışmaya değinmeden geçmek istemiyorum. Sevgili Ahmet Nesin, Erol Önderoğlu ve benim tutuklanmamıza duyulan tepki ve örülen dayanışmadan onur duydum kendi adıma, eminim arkadaşlarımız da bu duyguyu paylaşıyordur. Ayrıca kıpır kıpır bir sevinç de tüm hücrelerimden sızıyor. Şu 5-6 gün içinde her görüşten, yapıdan yüze yakın avukat geldi görüşe, dışarıda cezaevinin önünden çok sevdiğim okuluma her yerde dayanışma var en direngen haliyle.
Barış Bloku bir basın açıklaması yapmış Cuma günü, toplantılarını Bakırköy Kadın Ceza İnfaz Kurumu önünde gerçekleştirdiklerinde. Söylediklerini çok önemsedim, bu muhteşem dayanışma içinde. “Arkadaşlarımızın ellerine vurulan kelepçeler bizlerin ellerini birleştirdi” demişler. Umarım o eller birleşir ve söyledikleri gerçekleşir: “İşiniz bundan sonra daha da zor olacak. Şimdi elinizdeki direktifleri, emirleri, vatan hamasetini, bu yollarla alınmış mahkeme kararlarını yavaşça yere bırakın ve teslim olun insanlığa, barışa ve evrensel kardeşliğe…-Tutuklanmanız için bir engel yoktur.”
Dayanışmayla dostlar, dayanışmayla rengarenk! (ŞKF/HK)
* Bu yazı Evrensel gazetesinde yayınlandı.