* Görsel: Pixabay
Pişmanlık...
Yok yok, böyle başlamamalıyım. Bir kere çok klasik... Böyle başlayan bir yazıyı kimse okumaz, hele de günümüzün hızla malul dünyasında...
En iyisi yeni bir sayfa açmak, çünkü öngörüsüzlüğümün kurbanı olup tükenmez kalemle yazmış bulundum bir kere. Üzerini çizsem de olmaz.
Pişmanlık...
Ah, gördünüz mü, yine aynı hata... Neyse ki akıllılık edip bu sefer kurşun kalemle yazmıştım. Siliyorum. Ama bu sefer de izi kalıyor.
Hayatımızı boş bir sayfaya ya da deftere benzetmek ne kadar yerinde bir benzetme bilinmez; aldığımız – ya da almadığımız – kararları bir kalemde silmek ne denli mümkün, o da bir o kadar şüpheli.
Fakat şurası bir gerçek ki ister yaptığımız ister yapmadığımız şeyler için olsun, pişmanlık hemen hepimizin aşina olduğu bir duygu.
Üstelik elimizde silgiyle veya kalemle tüm yazdıklarımızı teker teker silsek ya da karalasak da sayfayı boydan boya yırtsak da bu duygu yıllarca, hatta belki de ömrümüzce bizimle yaşamaya devam edebiliyor.
Peki neden ve nelerden pişmanlık duyuyoruz? Pişmanlık duygusu bize neler yapıyor ve neler yaptırıyor? Pişmanlık çoğunlukla varsayıldığı gibi olumsuz bir duygu mu? Değilse bu duyguyla nasıl yaşanır?
"Pişmanlığı ateşleyen şey hayal gücü"
Belki de en iyisi en baştan, kelimenin kökeninden başlamak.
Nişanyan Sözlük'e göre, "pişman" kelimesi Türkçeye Farsça "paşmān / پشمان" kelimesinden geçmiş. Kökeni Avestacaya uzanan Orta Farsça "paşēmān" ise "«karşı-düşünen», aynı anlamda" anlamına geliyor.
Bu, özellikle dilbilime ve kelimelerin kökenine ilgi duymayan kişiler için hayli sıradan, hatta sıkıcı bir bilgi olabilir. Fakat insanların neden pişmanlık duyduğunu araştıran bilim insanlarının bu soruya verdiği cevapları okumaya başladığımızda durum da gittikçe ilginçleşiyor.
Britanyalı gazeteci-yazar Yvonne Gavan'a konuşan sosyal psikoloji profesörü Amy Summerville'e göre, pişmanlık "karşıolgusal" (counterfactual) düşünmeyi, yani olmayan bir şeyi varmış gibi düşünmeyi içeriyor.
11 yıl boyunca ABD'nin Miami Üniversitesi'ndeki Pişmanlık Laboratuvarı'nı yöneten Prof. Summerville, pişmanlığın insanların halihazırda yaşamış oldukları olaylara muhtemel ve gerçeklere aykırı alternatifler üretme eğiliminden kaynaklandığının altını çiziyor.
Diğer bir deyişle, Summerville'e göre, "pişmanlığı ateşleyen şey, bizi insan yapan özelliklerden biri olan hayal gücü."
Hayal gücünün bizi ne kadar insan ya da farklı kıldığı elbette tartışılır, fakat yine de söyledikleri akla yatkın: Örneğin, farklı bir kariyer yolu seçseydiniz nasıl bir hayatınızın olacağını gözünüzde canlandırıyorsanız aynı zamanda alternatif bir dünya da yaratmış oluyorsunuz.
BBC'den David Robson'a konuşan psikoloji profesörü Aidan Feeney de bu noktada benzer bir yere vurgu yapıyor:
Pişmanlığın "karşıolgusal" düşünmeyi gerektiren karmaşık bir duygu olması küçük çocukların çoğu zaman pişmanlık duymamasına, bu duygunun altı-yedi yaşlarında ortaya çıkmasına sebep oluyor.
Burada sosyal psikolog Summerville'in altını çizdiği diğer bir ayrıntı ise pişmanlık duygusunun "faillik" (agency) kavramıyla yakından ilişkili olduğu. Buna göre, insanlar yalnızca "sonucu değiştirebilecek şeyin kendi eylemleri olduğu durumlarda" pişmanlık duyuyor.
Yani, bir olayın meydana geldiği şartlar zaten kontrolünüzde değilse neler olabileceğini de daha az merak ediyorsunuz.
4 temel pişmanlık türü
Pişmanlık konusu farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda pek çok araştırmacı ve yazarın ilgisini çekmiş bir konu.
ABD'li yazar Daniel H. Pink de bu isimlerden biri. 2020 yılında bu konudaki en geniş çaplı anket olan "Dünya Pişmanlık Anketi"ni düzenleyen Pink araştırma ekibiyle birlikte 105 ülkede 16 binden fazla kişiden pişmanlıklarıyla ilgili görüş toplamış, buradan hareketle de Şubat 2022'de "Pişmanlığın Gücü: Geriye Bakmak Bizi Nasıl İleri Taşır" kitabını yayınlamış.
Pişmanlığın uzak durmamız gereken bir duygu olmaktan ziyade bizim için hayli faydalı olabilecek bir duygu olduğunun altını çizen Pink'e göre, bu faydaların tam anlamıyla ayırdına varabilmek ve kendimizi daha iyi tanıyabilmek için pişmanlıklarımızı da doğru teşhis etmemiz gerekiyor.
Pink kitabında dört temel pişmanlıktan bahsediyor:
1) Temel pişmanlıklar
Pink'e göre, iyi bir iş sahibi olmak, sağlıklı kalmak ve paramızı yönetmek gibi hayatımızın temelini ilgilendiren bu pişmanlıklar özenli ve sorumluluk sahibi olma kabiliyetimize bağlı: "Bu temelleri doğru kurarsak serpilip gelişiriz, burada bir hata yaptığımızda ardından pişmanlık gelir."
2) Cesaret ile ilgili pişmanlıklar
Ne kadar cesur davrandığımızın belirleyici olduğu bu pişmanlık türü daha çok hayatta karşımıza çıkan fırsatlar ile ilgili. Bu fırsatları değerlendirip değerlendirmemek ise – en azından Pink'e göre – bizim elimizde: "Cesur olmak ve risk almak daha az pişmanlık getirir."
3) Ahlaki pişmanlıklar
Kitabın detaylarını okurları ile paylaşan gazeteci-yazar Yvonne Gavan, ahlaki pişmanlıkları kısaca şöyle açıklıyor:
"Hani hayatta bazı seçimler vardır... Her ne kadar bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışsak da bu seçimleri yaparken bile içten içe yanlış olduklarını biliriz. Burada söz konusu olan eşinize yalan söylemek, iş ortağınızı dolandırmak veya sınavda kopya çekmek olabilir. Bu tür pişmanlıklar sinsidir çünkü iyiliğe olan inancımızdan ödün vermiş oluruz."
4) Bağlar ile ilgili pişmanlıklar
Pink'in kitabında bahsettiği son pişmanlık türü ise bağlar ile ilgili pişmanlıklar. Yine Gavan'dan dinleyelim:
"Hayatımızda her zaman benlik duygumuzun temelini oluşturan insanlar olacaktır: Eşler, ebeveynler, kardeşler veya arkadaşlar. Bu ilişkileri ihmal ettiğimizde, derin ve sürekli bir kayıp hissi duyarız."
Kaçırılan fırsatlar unutulmuyor
Pişmanlıklarımızı bu şekilde sınıflandırmak ne kadar yerinde bir yaklaşım bilinmez; yukarıda yapılan tarife baktığımızda yaşadığımız bir olayın birden fazla kategoride değerlendirilebileceği ise aşikâr.
Öte yandan, "Dünya Pişmanlık Anketi"nin sonuçları, bağlar ile ilgili pişmanlıkların en sık deneyimlenen pişmanlıklar olduğunu ortaya koyuyor. Bu anket yapılmadan yaklaşık 10 yıl önce yapılan başka bir araştırmanın sonuçları da Pink'in anket sonuçlarını destekliyor.
ABD'nin Northwestern ve Illinois Üniversitelerinden araştırmacılar yaşları 19 ile 103 arasında değişen 370 kişiye telefonla ulaşarak unutamadıkları bir pişmanlıklarını anlatmalarını istiyor. Sonuç şaşırtıcı: Neredeyse her beş kişiden biri romantik ilişkilerinden ve kopan bağlarından bahsediyor, bunu yüzde 16 ile aile ilişkileriyle ilgili duyulan pişmanlıklar takip ediyor.
Araştırma sonuçları yaptıkları şeyler yüzünden pişmanlık duyanlar ile yap(a)madıkları şeyler için pişmanlık duyanlar arasında dikkate değer nicel bir fark olmadığını gösteriyor. Asıl fark, başka bir yerde başlıyor:
Yapmadıkları şeylerden ya da kaçırdıkları fırsatlardan pişman olanların bu pişmanlığı içlerinden atamama ihtimali daha yüksek.
Kendisinin de bir parçası olduğu araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Northwestern Üniversitesi'nden Neal J. Roese, "Üzerinden daha uzun zaman geçen pişmanlıklar kaçırılmış fırsatlar, yapabileceğiniz ya da farklı şekilde yapmanız gereken şeyler ile ilgili iken daha yakın zamana dair pişmanlıklar yaptığınız ve geri almayı dilediğiniz şeyler ile ilgilidir" diyor.
Bu noktada Dr. Roese'nin altını çizdiği diğer bir nokta ise dikkate değer: Zamanında kaçırılmış bir fırsata takılıp kalmak ya da sürekli bu konu hakkında düşünüp durmak akıl sağlığına zarar verebiliyor.
Fakat "pişmanlığın kötü hissettirdiği durumlar olsa da ortalamaya bakıldığında pişmanlık faydalı bir duygu" olarak karşımıza çıkıyor.
Peki bu ikisi aynı anda nasıl mümkün oluyor?
Takıntı haline gelen pişmanlıklar
Pişmanlıkların, özellikle de takıntı haline getirdiğimiz pişmanlıkların bize neler yaptığı ile başlamak gerekirse, klinik psikolog Jenny Taitz'e kulak verebiliriz. Taitz pişmanlıkları takıntı haline getirmenin ruh halimiz ve uykumuzu olumsuz etkilediğini, dürtülere hâkim olamama halimizi artırabildiğini, aşırı yeme ve aşırı alkol tüketimi açısından bir risk faktörü oluşturabildiğini söylüyor.
Dahası, psikoterapist John Amodeo'nun da altını çizdiği gibi, "geçmişte attığımız adımlar veya verdiğimiz kararları takıntı haline getirmek depresyona yol açıp yaşama sevincimizi çalabiliyor." Böyle bir belkiler ve keşkeler sarmalına kapıldığımızda ise içinde bulunduğumuz andan kopup kendimizi sonu gelmez bir kendini suçlama döngüsünde buluyoruz.
Bilişsel davranış terapisti Windy Dryden ise pişmanlıkların bize neler yaptırdığı konusunda farklı bir noktaya dikkat çekiyor.
The Guardian'dan Moya Sarner'ın aktarımıyla dinleyelim:
"Dryden bu katı ve eğilip bükülmez pişmanlık döngüsüne sıkışıp kaldığımızda kendi davranışımızı daha geniş bir bağlamda görmekten veya söz konusu yolu seçtiğimizde sahip olduğumuz bilgiye dayanarak neden öyle hareket ettiğimizi anlamaktan ziyade olanlar için sadece kendimizi suçladığımızı söylüyor. Bu şartlarda, pişmanlık toksik bir hal alıyor.
"Fakat kulağa her ne kadar garip gelse de böylesi bir pişmanlığın güvenli bir liman olabildiği insanlar da var. Çünkü bu onları hayatlarını dolu dolu yaşamanın getireceği acı ve risklerden koruyabilir."
Dryden'in gözlemini romantik ilişkiler özelinde ele alan terapist Catriona Wrottesley de pişmanlığın bazı kişiler için "sevmeye karşı bir savunma" işlevi gördüğü görüşünde. Ancak, bu noktada Sarner'ın bir uyarısı var: "Daha sonra pişman olacağınız şeyler yapmaktan uzak durursanız ilişkilerden, fırsatlardan ve nihayetinde hayatın kendisinden de soyutlanmış olursunuz. İronik olan şudur ki bundan daha güçlü bir pişmanlık kaynağı yoktur."
Pişmanlıklarla barışmak, kendimizle barışmak
Peki nasıl oluyor da – özellikle takıntı haline geldiğinde – bu kadar toksik bir duyguya dönüşebilen pişmanlık bazı durumlarda bizim için faydalı olabiliyor? Daha doğru bir ifadeyle, pişmanlıklarımızı kendimiz için faydalı kılmanın yolu nereden, nasıl bir bakış açısından geçiyor?
Bu soruların cevabı için yeniden bilişsel davranış terapisti Windy Dryden'e dönüyoruz. Dryden, "Bana kalırsa 'Hiçbir şeyden pişman değilim' diyen kişiler ya aziz ya da aptal. Esnek yaklaşımlara dayanan pişmanlık akıl sağlığının bir göstergesidir. Hayatın içinde olduğunuzu gösterir" diyor.
Diğer bir deyişle, pişmanlık olmadan hatalarımızdan ders çıkarmak mümkün olmuyor, bu da aynı hataları tekrar etmemize sebep oluyor. Hayatımızda pişmanlıklara yer açmak ya da en azından pişmanlığı hayatın bir parçası olarak görmek ise değişim ve gelişimi beraberinde getirebiliyor.
Psikoloji profesörü Aidan Feeney de benzer bir şekilde pişmanlığın "karar alma kabiliyetimizi nasıl geliştirebileceğimizi öğrenmek için bir mekanizma" işlevi gördüğünün altını çiziyor. Bunun yolu ise "pişmanlığı kendimizi dövdüğümüz bir sopa olmaktan çıkartmaktan" geçiyor.
Dryden'e göre, geçmişte attığımız ya da atmadığımız adımları düşünüp "Bunu kesinlikle yapma(ma)lıydım" gibi kesin bir tutum takınmak "öğrenmenin düşmanı" olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yerine "Acaba neden böyle yaptım?" diye sormak ise bir çıkış yolu olabiliyor.
Dahası, biz her ne kadar seçmediğimiz yolun seçtiğimiz için pişman olduğumuz yoldan daha iyi olduğunu düşünmeye eğilim göstersek de esasında bundan emin olmak pek de mümkün değil. Toksik pişmanlıktan uzaklaşmanın yollarından biri de tam buradan, bu kabullenişten geçiyor:
"Kendinizi kabul ettiğinizde, attığınız adımların daha geniş bir bağlamın parçası olduğunun ayırdına vardığınızda ve aldığınız kararları o dönemde sahip olduğunuz değer ve bilgilere dayanarak aldığınızı anladığınızda kendinizi de tanımış oluyorsunuz."
Pişmanlıkla nasıl yaşanır?
Peki günün sonunda tüm bu araştırma sonuçlarından, uzman görüşlerinden, gözlem ve önerilerden kendi adımıza nasıl bir sonuç çıkarmamız gerekiyor? Tüm bunlar aslında bize ne anlatıyor?
En temel ifadeyle, pişmanlıklar hayatımızda hata olarak gördüğümüz her ne varsa onunla yüzleşmemizi, bu hatadan ders çıkarıp gelecekte benzer kararlar alırken daha dikkatli ve özenli olmamızı sağlıyor.
Yani, bu yazının başındaki benzetmeye dönecek olursak, hayatımız yıllar içinde yavaş yavaş doldurduğumuz bir defter ise eğer, hangi kalemle yazarsak yazalım, ne kadar özenli olursak olalım o anda ya da bundan sayfalar sonra geriye dönüp baktığımızda pişmanlık duymamız mümkün. Pişman oluyoruz, çünkü kararlar alıyoruz. Pişman oluyoruz, çünkü yaşıyoruz.
Bu noktada belirleyici olan ise, bu pişmanlıklar ile ne yaptığımız: Evet, yanlış yazdık. Peki çözüm elimize silgiyi veya kalemi alıp yazdıklarımızı silmek veya karalamak mı? Ya da sayfayı yırtıp atmak mı? Yoksa her bir kalem darbesiyle, nihayetinde de kendimizle ve hayatla barışmak mı?
Bu elbette yazıldığı kadar kolay değil.
Burada da yine bu konuda düşünüp araştırma yapan, kalem oynatan kişiler devreye giriyor. Son olarak, "Pişmanlığın Gücü" kitabının yazarı Daniel Pink'in pişmanlıklarımızla başa çıkmak için takip etmemizi önerdiği üç adımı BBC'den David Robson'ın aktarımı ile dinleyelim:
Anlatmak, şefkat, mesafe
"Pink ilk adımın anlatmak olduğunu söylüyor. Acı veren duyguları içinize atıp orada tutarsanız çürüyüp kokuşabilirler. Ancak, etraflıca konuşmak durumu daha analitik bir gözle görmemize yardımcı olur.
"Pişmanlıklarınızı başka insanlarla paylaşmak içinizden gelmiyorsa araştırmalar yaşadıklarınızı kâğıda dökmenin de bir o kadar verimli olabileceğini gösteriyor. Görünüşe bakılırsa duygularımızı daha yapıcı bir şekilde ele almamıza yardımcı olan şey onları kelimelerle ifade etmek.
"İkinci olarak, toksik bir özeleştiriye kapılmak yerine kendinize şefkat gösterebilirsiniz. Bunun için ise sanki doğuştan gelen değişmez bir kusurunuz varmış da bu hata onun göstergesiymiş gibi 'Amma da eziğim ha' gibi ifadelerle kendinize yüklenmeyi bırakmalısınız.
"Bunun yerine sizi yanlış karar almaya itmiş olabilecek bağlamsal faktörleri bulmaya çalışabilir, bu acıyı çeken tek kişi olmadığınızı hatırlayabilirsiniz.
"Teksas Üniversitesi'nden Doç. Dr. Kristin Neff'in yaptığı bir araştırma kendilerine şefkat gösteren kişilerin stres ve mutsuzluğu daha hızlı atlatma eğilimi gösterdiğini ortaya koyuyor. Daha da önemlisi, bu insanların gelecekte davranışlarını değiştirme ihtimali kendinde kusur bulanlara oranla daha yüksek. Yani, aynı hataları ikinci kez yapmıyorlar.
"Son olarak, Pink sorunlarınıza dışarıdan bir gözle bakmaya çalıştığınız, 'kendinizle aranıza mesafe koymak' denen psikolojik bir stratejiyi savunuyor. Örneğin benzer bir sorunu olan bir arkadaşınıza tavsiyede bulunduğunuzu hayal edebilirsiniz.
"Bu konuda yapılan pek çok araştırma sorunlarımıza dışarıdan bir gözle bakmaya çalışmanın tıpkı kendimize şefkat gösterdiğimizde olduğu gibi düşüncelerimiz duygularımıza gark olmadan durumumuzu daha felsefi bir gözle görmemize yardımcı olabildiğini gösteriyor.
"İyileşmeye başlamak için asla çok geç olmayabilir."
(SD)