Geçen sene Türkiye çapında toplam konuşma süresi 126 milyar dakika...
Bir aylık cep telefonuyla konuşma süresi ortalama, 2003'te 50 dakika, 2009'da 200 dakika.
"Bunlar gösteriyor ki insanlar konuşuyor" diyen ve kendisinin de "izin" alınmadan dinlendiğini söyleyen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "bir tasarı" hazırladıklarını açıkladı.
Gazeteci, insanların "dinlenme" korkusunun devam edip etmediğini sormuş olmalı ki, Bakan yanıtlıyor: "Dinlenme korkusu devam ediyor mu, ediyor. Savcılarımızın bunları ayıklaması gerekir ama yapmıyorlar. Yasadışı dinlemeler suç. Ancak müeyyidesi 6 aydan 4 yıla kadar hapis. Ama bu cezalar paraya dönüştürülüyor ya da ertelenmeye tabi, caydırıcılığı yok. Bu konuda bir tasarı hazırladık. Cezaların arttırılması, hükmün ertelenmesinin uygulanmaması söz konusu olacak." (Cumhuriyet gazetesi 02.07.2010. Selda Güneysu söyleşisi)
Yeniden "panik mevzuatı"na dönüyorsunuz... Sorunla karşılaştığınız an yasaları değiştirmekten başka bir şey aklınıza gelmiyor. Bu çözümünüz sorun yaratır.
Hemen savcıları suçlamayın. Görevini yapmadığını bildiğiniz bir savcı varsa eğer, "görevini ihmal" ediyor demektir ve suçtur. Hakkında gerekli işlemlerin yapılması için gereğini yapın. Yapmıyorsanız, savcıları suçlamakla sorunu çözemeyeceğinizi bilmeniz gerekir. Demokratik hukuk devletinde hukuka aykırı davranmanın mazereti yoktur. Değiştirdiğiniz yasal düzende "yasadışı dinlemelerin" kim tarafından ve neden yapıldığını ve bunun "yargıda" yarattığı sorunları bilmiyorsanız Adalet Bakanı'na sorun...
Hâkim kararı olmadan dinleme yapılırsa, dinleme yasaya aykırıdır. Acele hallerde sonradan hâkim onayı alınmak koşuluyla, cumhuriyet savcısının kararı olmadan dinleme yapılması yasaya aykırıdır.
Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitabının ikinci kısmında düzenlenen "Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar" düzenlenmiştir. Özellikle "Haberleşmenin gizliliğini ihlal" (m.132) suçunun "faili" herkes olabilir. Ayrıca yasadışı dinleme, izleme, görüntü alma suçtur ve kim bunu yapıyorsa, medeni hukuk kurallarına göre sorumludur ve eylemi tazminat ödenmesini gerektirir.
Haberleşme özgürlüğünün ve özel yaşamın gizliliğinin güvencesi Anayasa, uluslar arası sözleşmeler, yasalardır.
Hemen altını çizerek belirtelim; haberleşme özgürlüğünün veya kişiler arasındaki haberleşme özgürlüğünün ihlali; basın özgürlüğü veya ifade özgürlüğü ile korunmaz. Her hak ve özgürlüğün çekirdek özüne dokunulamaz ve sınırlandırma ölçütleri kendi içinde belirtilir. Bir gazeteci veya bir kolluk görevlisi hak ihlalini meşru göremez, gösteremez.
Gazeteci, gazetecilik görevini yerine getirmişse suç işlemiş sayılmaz. Gazeteciye ceza verilmez. Gazeteci kamuoyunun gözü, kulağıdır. Kamunun gözü ve kulağı olmakla kamu yararının bekçisidir.
Bir ülkede yolsuzluklar, rüşvet çarkları, haksız kazançlar, yasaya aykırılıklar, yasadışı dinlemeler varsa gazeteci ortaya çıkarmakla görevlidir. Türkiye'de herkesin dinlenmesi konusunda verilmiş yargı kararı varsa, bu kararı ortaya çıkarmakla görevlidir. Yazmakla görevlidir. Kamudan gizlenenler ve kamudan gizli neler olup bitiyorsa, kim gizlilikle hareket ediyorsa; gazeteciler yazmalıdır.
O nedenle gazeteciler bazen, bir suçu ortaya çıkarmak, bir yolsuzluğu gözler önüne sermek için kamu görevlilerinin özel yaşamlarını, ama sadece kamuya açılan kesitini didik didik edebilirler. Bir telefon görüşmesini yayınlayabilirler.
Gazeteciler hakkında haberleşmenin gizliliğini ihlal nedeniyle haklarında ceza davası açılabilir. Ama bu davada neden "telefon görüşmesini" yayınladıklarını savunabilirler. Kamu yararı gördükleri bu tür konularda yayınlanmasında yarar gördüklerini kendi etik ilkelerine göre haber yaptıklarında; hukuka aykırı davranmış sayılmazlar. Bu nedenle, hakların ve özgürlüklerin kullanılmasındaki gazeteci doğru davranış kurallarının bile yaratabileceği suçlama dahi, halkın gerçekleri öğrenmesine hizmet ediyorsa gazeteci yargılanma bahasına görevini yerine getirir. Hakkını kullanan gazeteciye ceza verilmez.
Örneğin açılan bir manevi tazminat davasında kamu görevlisi ile yapılan telefon konuşmasının yayınlanması tartışılmıştır. Haberin dayanağı Hrant Dink cinayetini düzenlediği iddiasıyla yargılanan polis muhbirinin, cinayetten yarım saat sonra bir polis memuruyla yaptığı telefon konuşması kaydıdır ve televizyonda yayınlanmıştır. Yargıtay'a göre, bu yayının içeriğinin yayınlanmasında ve gerçeğin belirlenmesinde kamu yararı vardır. "Ayrıca, yapılan telefon görüşmesi iki kişi arasında yapılan bir görüşme ise de, cinayet olayı ile ilgili bilgi almak amacıyla görev gereği yapıldığı belirtilen ve soruşturma konusu olan bir görüşmedir. Şu durumda, görüşmenin yayınlanmasında, davacının özel hayatının veya haberleşme özgürlüğünün bozulduğundan söz edilemez."
Cezaların artırılması halinde ilk hedef gazeteciler olacaktır. Bakan tarafından yapılan açıklamaya göre yasa değişiklikleri yapılırsa artık gazeteciler için hapis cezaları verilecek ve ertelenmeyecektir.
Yürürlükteki yasal düzenlemede; zaten gazeteciler açısından haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun cezası, artırımlarla dört buçuk yıldır. Daha da cezanın artırımı düşünülüyorsa, bu suçtan dolayı gazetecilere hapishane yolunun gözükebileceği açıktır.
Cezalar az, caydırıcı değil, o halde cezaları artıralım... Aklınız ve mantığınız bunun dışında bir çare üretemiyor.
"Gizli dinleme" veya "yasadışı dinleme"nin nasıl önleneceği konusunda yarattığınız kurumların halini görmüyor musunuz?
Hangi yasalara göre, kimin nasıl ve neden dinleneceği ya da eğer kanıt elde edilemediği için ve artık başkaca bir çare kalmadığı için "yasal dinleme" yoluna başvurulması yasa hükmü olduğu halde; aksine davranan kaç kamu görevlisi veya kolluk görevlisi hakkında soruşturma açtınız veya cezalandırılması için yargıya başvurdunuz acaba?
Cumhuriyet ve/veya Milliyet gazeteleri santrallerinin dinlenmesinin yasal bir temeli var mıdır? Dinleyenler, kararı verenler hakkında ne gibi bir işlem yapıldı ve sonuç ne oldu?
Cezanın artırımı yoluyla ceza kanunlarını değiştirmek, "panik mevzuatına" geri dönüştür ve yasadışı dinlemelerin önlenmesinde başvurulacak ilk çare değil, son çare olmalıdır. (Fİ/TK)