Annem anlatmıştı bu hikâyeyi.
Adamın biri paşanın huzuruna çıkmış, "paşam" demiş "bir hünerim var. Size sergilemek istiyorum".
"Nedir hünerin?" diye sormuş paşa.
"Paşam, 40 yıl çalıştım, şimdi 40 metreden ipliği iğne deliğinden geçirebiliyorum" demiş adam.
"Göster bakalım, görelim hünerini" demiş paşa.
Mesafeler ölçülmüş ve gerçekten de adam 40 metreden ipliği iğnenin deliğinden geçirmiş.
Paşa adamlarına emretmiş: "Şu adama 40 altın ödül verin, emeği için". Hemen bir kese içinde 40 altın verilmiş adama. Adam bir sevinçli ki sormayın. Ardından ikinci emrini vermiş paşa, "Şimdi de 40 sopa atın şuna!"
"Aman paşam, ben ne yaptım ki?" diye dövünmeye başlamış adam.
Paşa, "40 yılını böyle boş bir şey için harcamışsın ya, daha ne olsun!" demiş.
Şimdi demek istediğim şu: Biz seçim zaferi kazanmadık mı? Kazandık! Dost düşman herkes bunu kabul ediyor. Üstelik kardeşimiz Türk halkından da dört vekil almışız saflarımıza.
Birbirinden değerli ve akıllı dört vekil. Ortada bir kandırma, kandırılma, rüşvet, kişisel ikbal de yok üstelik. Yani, diğer partilerin Kürt vekiller çıkarmalarından daha başka bir durum var ortada. Bir gönüldaşlık var. Hesapsız bir sevgi ve karşılıklı sorumluluk var. Eminim ki bunda da hemfikiriz.
Aslında niyetim politik bir yazı yazmak değil! Biliyorsunuz ki iflah olmaz bir romantik, aşktan mustarib bir sürgünüm. Belki size, Türkçeye "cesaretin var mı aşka" olarak çevrilen Jeux d'enfants filmini anlatacaktım bu defa. Aşkta ısrar ve sabretmek gibi, ruhlarımızı besleyecek olan bir tutkuyu kaybetmemenin öneminden dem vuracaktım.
Yazı için hazırlanırken tutkunun aslında her yerde gerekli olduğunu, bir idealin tutku olmadan var olamayacağını fark ettim. Elbette büyük bir keşif değildi bu. Hepimizin bildiği bir şey ama ben belki apaçık olan bu gerçeği, belki çoğu zaman bilinçli olarak gözden kaçırmak suretiyle; belki de romantizmimi besleyebileyim diye önemsiyorum. Aşk, çünkü, sürekli keşfedebilmekle canlı kalabilen bir şey.
Çok güzel bir kadına tutulmak ve onun karşısında ısrarcı olmakla, Türk halkının değerli evlatlarına tutulmak ve şimdi platonik olan durumumuzu bir gerçeğe dönüştürmek arasında bir fark olmamalı. En azından ben Sırrı Süreyya Önder'de bu ısrarımızın değerli yanını görüyorum.
Benim her yerde abilerim var. Bir abim de şunu söyledi bana: "Ben seçim bölgemde, ki Sırrı Süreyya Önder'in bölgesi, hiç çalışmak zorunda hissetmedim kendimi. Herkes kadar ben de o kadar emindim ki Sırrı abinin kazanacağından, geceleri hep huzurlu uyudum. Sadece Kürtlerin ve sosyalistlerin değil, muhafazakarların, liberallerin, kimi Kemalistlerin tereddütsüz Sırrı abiye oy vereceğini biliyordum".
Bu aslında harikulade bir şey, Nasıl mı? Türkiye siyaseti belki 90 yıldır, birilerinin "odun" koysa seçtirdiği bir mecradan, herkesin bir Sırrı bulmak zorunda kalacağı bir mecraya sıçradı. İşte bu gerçek bir sır'dır! Devrim mi istiyorsunuz? Alın size devrim! Bu çıta düşer mi artık? Hiç sanmıyorum!
Şimdi ben Sırrı abiye arzuhalimi bildirmek istiyorum.
Sırrı abi! Kürdün kaderi hep tersindendir. Belki de bu yüzden mutluluğu daha farklı olacaktır. Beni takip edenler iflah olmaz bir romantik olduğumu bilirler. Mutluluğun kendisinden ziyade, düşüncesi ile haşır neşirimdir.
Shakespeare ya da Cemal Süreya ya da Turgut Uyar ya da Feqiye Teyran ya da Orhan Baba ya da Şivan ya da Sezen, hep romantizmimi besledikleri için bu bünyede bir arada var olabiliyorlar. Ben de kronik bir Kürdi vaka olarak önce kendime bir aşk hazırlar sonra da buna bir nesne bulurum. Bendeki arıza baki olduğu için de, bu nesne sürekli değişebiliyor. Ama artık ne istediğimi biliyorum sanırım ve bu defa farklı olacak.
Halkım da böyledir. O derece saftır ki, içindeki ateş o kadar büyüktür ki, durmadan ihanetlere uğradığı halde, tutkusundan vazgeçmedi. M. Kemal'i sevdi, sonra Menderes'i, sonra Özal'ı... Sevgi ve güven nesneleri değişti, ama Türkleri sevmekten vazgeçmedi. Çok büyük acılar sonucunda ne istediğini biliyor artık bu halk.
Bu defaki sevgisi daha sağlıklı Sırrı abi. Türklere olan sevgisinin, ancak ve ancak Türk halkının bir zamanlar dirsek temasında da bulunmuş olduğu sosyalist evlatlarında cisimleşeceğini öğrendi. Daha bu aşk engel tanımaz! Varsın Beko'lar düşünsün!
Galiba çok fazla Türk dedim, Kürt dedim. Bunlara bakıp da Kürtlüğü Türklüğü çok mühim mevzular olarak gördüğümü sanmayın. Başımıza gelen bir hal işte Kürtlük Türklük... Ama bazı düşüncelerimize, hislerimize kaynaklık ettiğini de yadsıyamayız. Ama bu hislerin içinde artık korku yok!
Korku aynı zamanda bencil bir duygu! Yalnızca kendimize ait olmasını istediğimiz bir şeyi kaybedeceğimiz düşüncesinden kaynaklanıyor bizim durumumuzda. Korktuğumuz için de birbirimize kötü davranıyoruz durmadan.
Başbakan hep kötü davrandı bize. Bizi kaybedeceği korkusundan belki... Biz de başbakana kötü davrandık hep! Evlilik vaadiyle kandırmaya çalışan zampara muamelesi yaptık.(Haklı olarak)
Belki de, artık eskide kalmış olması gereken bu korkuydu Selahattin Demirtaş'ı seçim akşamı başbakana kötü davrandıran!
Ama artık korku eşiğini geçtik.
Sırrı Abi;
şimdi bu kışa girişin hüznü müdür o mudur
Benim her duygum biraz hüzün gibidir. meselâ
Diyen Turgut uyar'ı çok severim
Ama ben Turgut Uyar'ı en çok
Kürdistan'da ve Muş-Tatvan yolunda bir yer kanar
Dediği için seviyorum.
Bazı ısrarlar bazı ısrarlara inattır.
Yoksa Kürdistan bir şey değil. Bir Tibet atasözünde dendiği gibi "vatan çölde bir konaklama yeridir"
Sanırım yazımın başına dönmem gerekiyor burada. Boş bir işe 40 yıl vermek... Biz 4.000 yıl çalıştık Kürt olmak için. Kabul ediyorum, boş bir iş. Her cezaya da katlandık! Ama ortaya bir varlık çıkardık. Görmezden gelinemeyecek bir gerçek var; bir emek var ortada. Yüzyılların emeği bu! Bir de ödülü olmalı bunun.
Hüner sahibi adam gibi önce 40 altını da almıyoruz biz. Onca dayağın üstüne altınları hak ediyoruz sadece. Kürt olduğumuz için değil, sakın yanlış anlaşılmasın. Direncimiz için!
Çöle kazık çakamayacağız belki, ama konaklıyoruz şu an. Bari molamız harami baskınlarıyla zehir olmasın.
Sırrı abi, oba sana emanet!
Haaa, bir de ricam var senden Sırrı abi: mecliste yeminini ettikten sonra, içinden de olsa
Bir zalim ocağında sevdam ağlıyor'u mırıldanır mısın? (SB/ŞA)