Geçen hafta cuma günü izleyicisiyle buluşan "Av Mevsimi", Yavuz Turgul'un uzun bir aradan sonra yaptığı yeni film çalışması. Film, aylar öncesinden gösterilen fragmanı kadar iddialı olmasa da oyuncuları ve alışılmışın dışında işlenen konusuyla beklenen ilgiyi görecek cinsten.
Amacım tabi ki filmin derin eleştirisini yapmak değil! Benim derdim daha çok Cem Yılmaz'ın canlandırdığı "Laz İdris" karakteriyle! Filmi izlerken keyif aldığım ama bir o kadar da anadilime, kültürüme ve kimliğime karşı kaygılandığım şeylerden bahsetmek istiyorum.
Sinema salonunda onca insan arasından Lazca diyaloglarda Cem Yılmaz sanki bana konuşuyordu. Bu hem ayrıcalıklı bir durum hem de sanki biraz yalnızlık gibiydi...
Cem Yilmaz'ın Lazca konuşmasına sevindim çünkü Laz kültürü ve dilinin gelişmesi ve unutulmaması için uzun yıllardır çaba harcayan aktivistlerden biriydim. Ayrıca Lazcanın bu kadar popüler bir yolla ve güncel bir şekilde kullanılıyor olması çok güzeldi. Bu iş için daha iyi bir tanıtım olamazdı.
Filmde kullanılan Lazca diyaloglarda eksiklikler de vardı elbette ama onlara daha sonra değineceğim.
Önceki filmi Gönül Yarası'nda Kürtçe türkü kullanan Turgul, Av Mevsimi'nde de Lazcadan yana tercihte bulunuyor.
Lazlar, gerçek dilleriyle ilk kez bu formatta ve popülerlikte; "Uy Uşağum " tarzı standart yaklaşımdan uzak doğru şekilde tanımlanmış ve gösterilmiş.
Tamamen olmasa da büyük çoğunluğu doğru olan bir dille üstelik buna Lazca şarkılar da eklenerek gerçek Lazca diyaloglara yer verilmiş.
Bilinen "Temel-Fadume" yaklaşımının aksine, İdris Karakteri gerçek Laz karakteriyle ölçüleştirilmeye çalışılmış. Ancak eksiklerde yok değil.
İdris karakterinin Lazların yaşadığı bölgeden (Lazona) olduğu çok net şekilde belli olmuyor, buna engel de bozuk Türkçe kullanımında esas olarak Rize ve Trabzon yöresi şivesi alınmış olması.
Oysaki Lazların Türkçe konuşurkenki şivesi daha farklıdır. Bu farklılık ta Lazcayı ana dili olarak konuşmaları ve sonrasında Lazcanın ses yapısının Türkçeden farklı olmasından kaynaklanan bir durumdur.
Filmin bir yerinde Cem Yılmaz'ın Lazca şarkı söylerken mırıldandığı sözcüklerin, yanlış kullanımından dolayı apayrı anlamlara geldiğini bilmesine imkân yoktu tabi ki. "Surişkimi" yerine ç'li kelime kullanmasının yol açtığı büyük yanlışlığı ifade edemeden geçemeyeceğim.
Dilin hassasiyeti onu doğru kullanmayı gerektirir elbette. Buradaki durum tamamen yeterince özen gösterilememesinden ve belki de biraz dilin bilinmemesinden kaynaklanıyor. Ancak yine de bu denli ciddi projelerde bu tür şeylere dikkat edilmesi gerekirdi.
Bana sorarsanız, Cem Yılmaz'ın bir hafta Lazona'da kalması ve o dili yaşayarak konusuna yakınlaşması gerekirdi. Doğru olan sinema formatında çalışma prensibi ve ahlakı bunu gerektirirdi.
Amacım bu noktada yanlışın eleştirisini yapmak değil ama bir dilin önemini ve duyulması gereken hassasiyeti vurgulamaktır.
Benim gibi Lazcası anadil olarak bilen biri için bu durum ilk bakışta öyle komikti ki, o malum diyalog sahnesinde sinema salonunda bir kahkaha attığımı hatırlıyorum.
Film sonrası bu konuyla ilgili kafa yorarken değerli sanatçı dostum Birol Topaloğlu telefonla aradı. Av Mevsimi filminden bahsettik ve bana Cem Yılmaz'ın filmde geçen Lazca diyalogları için kendisi ile çalıştığını, bir nevi dil koçluğu (danışmanlığı) yaptığı söyledi.
Söylediğine göre "Lazcanın doğru telaffuz edilmesi için oldukça ciddi çaba da sarf edilmiş".
Ancak görünen o ki Cem Yılmaz ödevine iyi çalışmamış, zira filmde kullanılan Lazca diyaloglarda ciddi eksiklikler var. Hatırı sayılır sayıda Laz'ın bu filmi izleyeceğini düşünürsek, bu yanlışlıkların zaman zaman sinema salonunda aniden yüksek kahkahalara yol açacağı malum. Ama aynı zamanda da özellikle Lazların, İdris karakterine olan sempatisi de artacaktır.
Filmin en duygulu, seyirciye yakınlaştığı sahne, sanırım Cem Yılmaz'ın meyhane sahnesinde Kazım Koyuncu'nun "Hayde"sini söylediği sahne. Lazların o kendine özgü bazen sinirli çoğu zaman esprili ve birazda deli dolu karakterinin içini dolduran şarkı sahnesi, oldukça iyi kurgulanmış. Filmdeki o sahneyi keyifle izlerken zaman zaman da duygulandım.
Birol Topaloğlu ile film üzerine konuşmamızda; Lazcamızın bu şekilde popüler bir sanatçı tarafından gündeme getirilmesinin keyif verici olduğunu ancak onunda benim gibi Lazcanın doğru kullanımı ile ilgili kaygıları olduğunu gördüm....
Laz kültür hareketinin içinde olan bizler bu tür sanatsal çalışmaları dilimizin anlaşılması için ve de yanlış tanıtılan "Her Laz Karadenizlidir" kalıbından çıkmak için bir fırsat olarak görüyoruz. Bunun için filmin senaristine, yönetmenine böyle bir karaktere yer verdiği için ve Cem Yılmaz'a da bunu, Laz İdris karakteriyle beyaz perdeye taşıdığı için müteşekkiriz.
Ancak ölmekte olan bir dilin yaşatılması için kuşkusuz çok daha fazlası gerekiyor.
Öncelikle Lazca, popüler kültürün içinde hızla erittiği, kullanıp attığı geçici bir heves olarak görülmemeli. Medya - Toplum ilişkisinde, deneysel yaklaşımların ötesine taşınabilecek bir çok toplumsal gerçek ve bunu doğru şekilde taşıyacak kanallar mevcuttur.
Görsel medya olarak sinema, taşıdığı toplumsal görevi bilinçli bir misyona dönüştürmek durumundadır. Bir iletişim ve eğlence aracı olarak sinema, televizyon ve gazetelerin içi boşaltılmış ve haberin kaynağından gerçekliğinden uzak sunumundan izleyicilerini kurtarmalıdır.
Etnik kimlik ve onunla örtüşen dil soruna bakış açımız, evrensel değerlere de bakış açımızı belirleyecektir. Sinema gibi güçlü bir iletişim aracının izleyiciye vereceği mesajları olmalıdır.
Bizler açısından bu durum sadece detay değil tam tersi bir bütündür ve bunun ötesinde kimliğimizin varlık sürecinin ne kadar yaşamsal olduğunu ifade eder.
Yazılı medya, görmezlikten geldiği ve haber değeri taşımayan konuların aslında ülkenin temel gerçeğini yansıttığını anlamak durumundadır.
Türkiye'nin sahip olduğu çok kültürlülüğü ve çok dilliliği daha yaşanası ve daha renkli bir toplum olmak için kullanmayı ve algılamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde belki Lazca gibi ölmekte olan bir dilin yaşatılması için vicdani bir bilinç oluşur.
Kuşkusuz bu anlamda devlet nezdinde inkârcılığın aşılıp ciddi anlamda devletin desteği gerekmektedir. Yakın zamana kadar Lazcanın yaşatılması yönünde önümüze konulan engeller - yasakların yerini artık toplumsal ve politik destek yer almalıdır...
Hollywood yıllarca Amerika Birleşik Devletleri'nin ideallerine uygun, hedeflerine destek çıkacak filmlere baş aktörlük etmiştir. Türkiye'de ise durum bunun tam tersi, maalesef ülkedeki kültürel zenginlikler göz ardı ediliyor.
Oysa bunu olumlu yönde kullanmak, yani sahip olduğumuz değerleri sanatın ve toplumsal kurumun her alanına taşımak mümkün. Bundan korkmamalı, tam tersi bunu bir kazanç olarak görüp destek çıkmalıyız!
Görsel bir sanat olarak sinema, güçlü bir anlatım yoludur. Bu gerçekliği ilk önce bu alanda bir şeyler üreten insanların fark etmesi gerekir. Burada tek kural vardır; yeter ki gerçekleri doğru şekilde anlatma yetiniz ve cesaretiniz olsun. Bu anlamda Av Mevsimi filmi belki farkında olmadan Laz Kültürüne bakışımıza yeni bir algı ve sempati getirme yolunda katkı sağlamıştır.
Biz Lazlar bunun sadece bu filmle kalmasını istemiyoruz. Bunu, sanatın her alanına kaydırmak gerektiğini düşünüyoruz.
Bu ülkede yaşayan toplumsal duyarlılık sahibi her bireyin bu durumu ve algıyı sorgulaması gerekiyor. Sahip olduğumuz değerler bir bütün ve aynı zamanda farklılıkları içinde barındırabilen çok katmanlı bir yapı...
Filmi izlerken kahkaha atmasanız da gülümsemeniz, bu ülkede var olan onlarca farklı kültürün bize yaşattığı zenginliğin bir yansımasıdır; keyfidir.
Bu keyfin elinizden alınmasina izin vermeyin... Kuşkusuz bu tercih, Turgul'un ülkenin sahip olduğu renklerini ortaya koymak ve bunu filmine taşımak gibi bir maksadı olduğunu gösteriyor. Bunu yaparken de güncele gönderme yapıyor ve bir Laz olarak da böyle bir tercihte bulunmasından dolayı oldukça memnunum. (CK/BB)
* Cengiz Kibaroğlu'nun makalesini www.lazebura.net adresinden alıntıladık.