*Görsel betimleme: Fotoğraf, Surp Sarkis Ermeni Kilisesi'nin içerisinden bir fotoğraf var. Yapının içinde, büyük kemerli geçişler ve sütunlar yer alıyor. Zeminde kuru otlar ve bitkiler görülüyor.
Kaynaklara göre eski kentin Güneybatı kanadında o yıllarda da adı Alipaşa Mahallesi olan bölgesinde 1515 yılında inşa edilen Surp Sarkis Ermeni Kilisesi, "Ermenilerin Ruhani Merkezi" olarak kabul ediliyor.
Osmanlı Devleti himayesinde Diyarbakır’ın iki büyük okulundan biri olarak inşa edilen Surp Sarkis Kilisesi ve bünyesinde Teoloji (Tanrı Bilimi) derslerinin verildiği okul, 1894-95’te kentte ağırlıklı olarak Hristiyan tebaaya yönelik yaşanan büyük çarşı yangınında tamamen yakılan, ancak daha sonra yeniden inşa edilen kilise, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’dan gelen subayları için kışla olarak da kullanılır.
1915 Büyük Felaketi’nden sonra kilisenin bir kısmı Çeltik Fabrikası’na dönüştürülür. Bu sebeple adı "Çeltik Kilisesi" olarak da bilinen Surp Sarkis Ermeni Kilisesi, bir dönem deve ahırı ve tahıl ambarı olarak da kullanılır.
1960’ta da Ermeni Cemaati’ne devredilir. Yaklaşık dörtbin m2 üzerine kurulu olan ve haylidir harap kilisenin mülkiyeti Surp Giragos Ermeni Vakfı’na ait. Kimi kaynaklara göre Ermeni katoliklere, kimi kaynaklara göre de Ermeni Gregoryenler'e aittir.
Yapı, Diyarbakır'ın çok kültürlü yapısal kimliğine uygun beşyüz yıllık bir mekândır. Adı tam yüz yıldır artık Çeltik Kilisesi olarak anılan mekânı Max Von Berchem Amida adlı eserinde, 1510’larda Osmanlı tebaası olan Amidli (Diyarbekirli) Ermenilerin o tarihlerde bu kiliseyi yaptırdığını, adının da Surp Sarkis olduğunu ifade eder.
Fransalı arkeolog profesör Albert Louis Gabriel, Voyages Archeologiques dans la Turqie Oriental (Şarki Türkiye'de arkeolojik gezileri ) adlı eserinde ise yapının Hızır İlyas kilisesi olduğunu söyler.
Kilise, şehri çepeçevre kuşatan surların güneyinde Mardin Kapı yakınlarındadır. XIX yüzyılda da varlığını sürdüren kilise Ermeni cemaatine aitti Kasım başları 1839 tarihinde Amid Naibine hitaben gönderilen fermanda, söz konusu kilisenin harap olduğu ve tamir edilmesi gerektiği belirtilerek, yapılan keşif sonucu tamirine izin verildiği Osmanlı tarih kayıtlarında yazılıdır.
Hızır llyas kilisesinin, bu dönemde gördüğü tamirat sebebiyle günümüze kadar ayakta kaldığı ifade edilir. Mardin Kırklar Kilisesi papazı ve yazar Gabriyel Akyüz kayıtlarda adını Mar Dumyana olarak telaffuz etse de başka bir kaynakta bu bilgiye rastlanmamıştır.
1758 istanbul doğumlu 1833 Venedik ölümlü olan ünlü coğrafyacı ve bütün yaşamını İstanbul’u anlatmaya vakfetmiş Hugas İnciciyan beş horanlı kagir muhteşem bir yapı olarak Surp Sarkis Ermeni Kilisesi’nden de metinlerinde söz eder.
Kilisenin ön büyük avlusunun 2000’li yılların başına kadar mahalle düğünlerinde, arka duvarının önündeki bahçe kısmının da Ramazan ve Kurban bayramlarında çocuklar için dolapların da kurulduğu davullu zurnalı bayram yeri olarak kullanıldığı mahallelilerin hafızasında mevcut.
2002 yılında kurulan Diyarbakır Sanat Merkezinin hemen bir yıl sonraki en önemli projesi “Home Sweet Home”, sanatçı Emre Koyuncuoğlu’nun, “yuva” ve “yurt” kavramlarını sorguladığı, bir tiyatro gösterisi olarak nitelendirilen; içeriğinde de dans, ses ve video performanslarının yer aldığı bir yapıt oldu mekânın kimliğine sirayet eden.
Yirmi küsur yıl önce bir yıl süren atölye çalışmaları, paneller ve video gösterimlerinin ardından Diyarbakır’da, profesyonel oyuncular ve Diyarbakırlı gönüllü katılımcılardan oluşan bir ekiple surlar içindeki “Çeltik Kilisesi”nde oyun gerçekleştirildi.
Daha sonra Brüksel’de, Belçikalı ve Fransız oyuncularla projeye katılan gönüllüler tarafından benzer bir çalışma gerçekleştirildi.
İstanbul’da farklı bir ekiple yeniden oluşturulan “Home Sweet Home” Narmanlı Han’da, sonra da Avrupa’nın farklı alanlarında, farklı kültür yapıları içinde yaşayan insanları ve sanatçıları bir araya getirerek, mekan ve zaman ilişkilerinden yola çıkarak ülkenin o yıllarını gözler önüne seren bir projeydi.
Projenin en önemli özelliği; projenin oluşum sürecinde gerçekleştirilen ses kayıtlarından yararlanılarak hazırlanan “ses metni”. Oyun, yazılı olmayan sözel kültüre atıfta bulunurken; bir çok insanın “kişisel tarih” anlatılarından bir araya gelen ve bütününde “anonimleşen” çağdaş bir masalı dile getirmeyi amaçlamıştı: Çağdaş sanatla halkın geleneksel sanat anlayışının iç içe geçirilip birlikte kullanımıyla özgün bir sanat dili oluşturan oyun, bir buluşma ve paylaşma önerisi barındırmıştı.
Tam 21 yıl yine bianet’de 25 ekim 2003 tarihli yazımda “Alternatif Diyarbakır Bienali” başlıklı yazımda demiştim ki; Emre Koyuncuoğlu,"Evim, güzel evim"de zoru başararak yıkılan, yerli yurtlu da olsa, insansız kalan mekânlarda duyarlık yaratıyor. Bir de bir şehrin olanca canlılığını, dirliğini insana dair kaygılarını modern gösteri sanatının bütün ustalıklarını kullanarak harap bir mekânda izleyiciyle buluşturuyor.
İşte yıllar önce neredeyse bir hafta boyunca bütün suriçini dolaşarak mekâna karar verdiğimiz ve 19-20-21 ekim 2003’te ilk gecesi mahalle sakinlerine sonraki iki gecesi de herkese açık sahnelenen 55 dakikalık "Evim, Güzel Evim’in" 21. seneyi devriyesinde Ermeni patriği Msşalyan’ın dua ve konuşmasıyla Surp Sarkis Kilisesinin yeniden ayağa kaldırılma projesi Kültür ve Turizm Bakanlığının proje desteği çerçevesinde Anıtlar ve Röleve Müdürlüğünün çalışmalarının yanında kent seçilmişleri Büyükşehir ve Sur belediyelerinin süreçte maddi manevi katkı taahhüdü ve tabii ki kent halkının da sahiplenme beklentisiyle inşaa süreci merhaba demiş oldu.
Benim açımdan işin bir de duygusal yanı var. Kilisenin ana cümle kapısının tam karşısındaki adı “Bay Sokak”ın sağdan ikinci evi benim doğduğum evdir.
Benim doğumumdan sonra da iki yıl o evde kalıp şimdi yerinde yeller dahi esmeyen adı Hasırlı olan namı diğer Gâvur mahallesine taşınmışız.
Malum Alipaşa’ya komşu Lale Bey Mahallesi’nde eski bir mekânı kurtarıp kültür sanat evi yaptık ya! İşte bir mekan daha komşuluğumuzda hayat buluyor. Daha ne olsun…
(ŞD/EMK)