AKP iktidara geldiği 2003 yılından bu yana yargıyı, “ele alınacak sorunları olan bir alan” değil, “kendileri için sorun yaratan bir alan” olarak görüyor. Bağımsız, adil, tarafsız ve hızlı bir yargının oluşturulması ve kurumsallaştırılması için çözümler oluşturmak yerine, icraatları açısından bütünüyle sorunsuz (!) hale getirmek amacıyla sürekli müdahalede bulunuyor.
Devlet gücünü yasal hale getiren Anayasa hükümlerini değiştiriyor. Bu gücün hukuki çerçevesini belirleyen insan hak ve özgürlüklerini sınırlıyor. Kişilere, devletin her türlü eylem ve işlemine karşı hukuk yoluna başvurma hakkını tanıyan, hukuk güvenliği ve yargı güvencesi sağlayan hukuk devleti yapısını ortadan kaldırıyor. Hukukun üstünlüğü ilkesini askıya alıyor. Hukukun geçerli olmadığı alanlar, cezası olmayan suç çeşitleri, yargılamalardan muaf fail kategorileri yaratılıyor. MİT ve kolluk kuvvetlerinin kimi eylem ve işlemlerinde olduğu gibi, şimdi de asker ve korucuların terörle mücadele kapsamında yürütecekleri görevleri de yargı denetiminin dışına çıkarılıyor.
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HYSK) Kanununda yapılan değişikliklerle, Genel Kurula ait önemli yetkiler zaten Adalet Bakanına devredilmiş bulunuyor. Hakim ve Savcıların denetleme, araştırma ve soruşturmalarının iznini HSYK Başkanı sıfatı taşıyan Adalet Bakanı veriyor. Teftiş Kurulunun başkanı olan Genel Sekreteri de, Adalet Bakanı atıyor. Yargıç ve savcılar, siyasal nedenlerle liyakat esasına aykırı şekilde sürekli sürgüne uğruyor.
Şimdi de Yargıtay ve Danıştay Kanunlarında değişiklik yapılarak üyeliklerin 12 yıl süreyle sınırlandırılması, üye sayısının azaltılması ve tüm üyelerin görevine son verilmesine ilişkin tasarı, Meclis’e sunulmuş bulunuyor. Yargıtay ve Danıştay’ın ‘boşaltılması’ ve belli ölçülere göre doldurulması amaçlanıyor. Tasarı içerik ve usul yönünden Anayasa’ya, yargı bağımsızlığına, Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kararlarına aykırılık oluşturuyor. Hukuki güvenlik ilkesi ve adil yargılanma hakkını ihlal ediyor.
Yargı işlevi toplumsal her şeyi ilgilendirir
Yargı işlevi, bireysel-toplumsal olan ile siyasal olan arasındaki alanların tanımlayıcısı, belirleyicisi ve bu iki alan ilişkisinin düzenleyicisidir. Bu nedenle oldukça önemli, hassastır. Yargı, 'bireysel' denilen alanda korumayı amaçladığı değer çerçevesinde belli bir yerde durabilir, ancak işlevi gereği 'toplumsal' denilen alanda belli bir yerde duramaz, toplumsal olan her şey onun konusu olmak zorundadır. Bu nedenle AKP İktidarının yargıyı kendine bağımlı hale getirmek üzere sürekli yeniden düzenlemesinin ortaya koyduğu soru; 'devlet ağırlıklı siyaset' ile ‘vatandaşların farklı söylemlerden ve ihtiyaçlardan türetilen, onların haklarına odaklanmış, vatandaş ağırlıklı siyaset' çelişmesinin yaşandığı siyasi alanda, yaşanan gelişmelerin doğurduğu ve doğuracağı sonuçlar karşısında yargının ne zaman, nerede, nasıl duracağını birilerinin belirlemeye yetkisi olup olmadığıdır.
Bu soru kişi ve kurum tartışmalarının ötesinde, bir erk olarak yargının yapısal ve işlevsel açıdan hangi temelde nasıl örgütlendiği ve hukukça nasıl düzenlendiği sorununa karşılık gelir. Zira modern anayasal devlette, devlet organlarını ve erklerini belirleyen, onların birbirinden farklılaşmasını sağlayan hukuktur. İnsan haklarından türetilen bu hukuk, iktidarı da kurumlaştırır, örgütler ve yönetenlerin yaşamlarını aşan bir süreklilik sağlar. Bu anlamda Friedrich Pollock'un deyimiyle "vücut için kemikler neyse, siyasal kurumlar için de hukukun önemi odur". Dolayısıyla modern anayasal devlette iktidar, hukuku ve uygulamasından doğan yargı işlevini belirle(ye)mez ve denetle(ye)mez, tam tersine iktidar hukuk tarafından kurumlaştırılır ve denetlenir. Bu ilke; politikanın hukuku çelik ağların arasına alma girişimlerine karşı şeffaf, meşru bir koruma zırhı oluşturma anlamı taşır ve demokrasi açısından zorunlu olan bir gerekliliği vurgular. İktidarın hem yürürlükteki pozitif hukuka uygun olma ölçüsünde yasallığını, hem de toplumda yaygın olarak kabul gören 'evrensel normlara' uyma ölçüsünde meşruluğunu sağlar.
Adamson Hoebel "insanların uygarlık düzeyi yükseldikçe, hukuka olan gereksinmesi artar ve bu nedenle hukukunu daha çok geliştirir" der. Bu bağlantıyı görmediğimiz sürece, AKP’nin çelik ağ içine alacağı yalnızca hukuk ve yargı değil, kendi vücutlarımız olacak! (NOB/HK)