*Fotoğraf: AA
İstanbul Sözleşmesinin kaldırıldığının açıklandığı, HDP’ye kapatma davasının açıldığı, HDP milletvekilinin TBMM’de polis tarafından gözaltına alındığı ve buz gibi hakikatlerin yaşandığı günümüz Türkiye’sinde “hukukun üstünlüğü” kriz geçiriyor ve yoğun bakıma alınmış…
Acaba hangi şehir hastanesine kaldırılmıştır?
“Altı kaval üstü Şişhane” …İlk hali “Altı kaval üstü şeşhane” …Hikayesi eski. Eskiden topların iç yüzeyi “kaval” gibi dümdüzmüş…Sonra top namlularının içine boğumlar, çizgiler yani “yiv”ler konmuş. Altı boğumlu yive “şeşhane” yani “6 kısım” denmiş. Adamın biri yarısı eski tip “kaval” (yivsiz), üst kısmı ise “şeşhane” (yivli) olan bir tüfek yapmış.
Olmuş size “altı kaval üstü şeşhane” bir tüfek…. ''Altı Kaval Üstü Şeşhane'', zamanla “Altı Kaval Üstü Şişhane” olmuş. Alakasız durumlar, birbirine yakışmayan giysi ve uyumsuzluklar demek. Kaval ve Şişhane kelimeleri ile zıtlığa dikkat çekilir.
Kitabın adı “Şehir Hastaneleri” “Altı Kaval Üstü Şişhane” …Yazan Özgür Erbaş.
Dipnot Yayınlarından (2021) çıkan bu kitap şehir hastanelerini, devlet sermaye ortaklığının faturasını, geriye kalan hastaneler ve borçlarımız anlatılıyor.
Eski Türk Tabipler Birliği Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, 2011 yılında hedefini şöyle anlatmış: “Bugün kimsenin gündeminde değil, beş sene sonra yavaş yavaş konuşulmaya başlar, on sene sonra herkesin gündemi olur. İşte o gün bu hastanelerden söz edecek olanlar için bilginin kaynağı TTB olsun istiyorum." Öyle de oluyor.
TTB’nin açtığı davalardan tutun yargının ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına varıncaya kadar “Adım Adım Şehir Hastaneleri Süreci” … “Tartışmanın sonunda da önümüze bir kavram bırakıyor: gayri ahlaki borç!”
Onbeş yıllık dönem içinde Türkiye’nin yaşadığı şehir hastaneleri sürecinde “hastanelerin doluluk oranları” ve kira bedelleri üzerinden borçlarımız ve “bu işler oluyor da nasıl oluyor” sorusunun arayışında anlatılanlar ve sonuç; gayriahlaki borçlarımız.
Sunuş yazısını Eriş Bilaloğlu yazmış: “Sermayenin günümüzdeki azgın, sınır tanımaz saldırısının omurgasız, kuralsız, kuralsızlaştırmacı düzenlemelerinin baş döndürücü, utanmaz örnekleri açısından şehir hastanelerinin 15 yıllık öyküsü çok zengin. Kimin hazırladığı bilinmeyen (!) şartnamelerdeki hukuka açıkça aykırı kamu hastane taşınmazlarının devri düzenlemeleri, sermayenin etkili ve verimli morg ve gasilhane işletme tahayyüllerinin girişimleri, dere yatağı, orman ÇED vs takmayan pervasızlığa uzanan uygarlığı kurutucu cüreti ve daha fazlası, hemen hepsi yaşandı bu ülkede. Sayfalar ilerlerken şehir hastaneleri üzerinden “Kamu ne? Devlet ne?” vb tartışmalara girmeden kamunun şirketleri için nasıl diyazn edildiğini, şirketlere kurban edildiğinin “sürükleyici”, can acıtıcı belgeselini izliyoruz bir yandan da.”
Acaba hilafı hakikatler bu kitabın neresinde? Gerçeklerin ardına sakladıkları neler?
Birbirine uymayan uyumsuz iki şey değil çok şey yan yana bulunabilir mi? Bulunabilir diyen yazar yazmış ve şehir hastanelerinin mazisi ile geleceği yan yana gelmiş ve olmuş size altı kaval üstü şişhane!
Kanunlar, yönetmelikler, genelgeler, yine kanunlar, sonra yönetmelikler, yeniden genelgeler ve sonuçta evveliyatı 1999 senesine dayanan Kamu Özel Ortaklığının ne olduğunun bilgisine Kamu Özel Ortaklığı İdaresinin kuruluşu, isminin nasıl ve neden değiştiği ve TTB tarafından açtığı davalarda yargının verdiği insanın içini acıtan kararlar…
Hukuk ne işe yarar, kanunları kimler yapar? Kanun olmadan Yönetmelikle kamu-özel ortaklığı nasıl kurulur, nasıl işletilir? Nasıl yapılır? Bütün bunlar için hukukun olması ile olmaması arasında bir fark olmadığından; hukukun sermayeye uygun esnetilmiş ve uygun hale getirilmiş şeklidir tercih edilen.
O yüzdendir ki; TBMM Genel Kurulunda 3 Temmuz 2005 Pazar günü kabul edilen 5396 sayılı Kanununun görüşme tutanağı 13 sayfadır. Görüşmeden sonra TBMM 1 Ekim tarihine kadar tatile girmiştir. Sağlık alanında kamu-özel ortaklığı uygulamasının temelini atan Kanun, siyasi parti gruplarının, milletvekillerinin tek bir sözü olmaksızın kabul edilmiş. CHP yapılan İç tüzük değişikliği nedeniyle “yasama grevi” kararı aldığı için görüşmelere katılmamış. Sonrasında Anayasa Mahkemesine başvuruda da bulunmamış.
Bakınız kitap sayfa 68-69 Kanun Ek Madde 7…Gayriahlaki borçların kanuni hali!
Kanundaki eksikler Yönetmelikle çözülmüş. Kanunun uygulama Yönetmeliği Sayıştay görüşü de alınarak 2006’da yayımlanmış. Sağlık Tesislerinin, Kiralama Karşılığı Yaptırılması ile Tesislerdeki Tıbbi Hizmet Alanları Dışındaki Hizmet ve Alanların İşletilmesi Karşılığında Yenilenmesine Dair Yönetmelik…
Tıbbi hizmet dışında sayılan hizmetler bu Yönetmelikte tek tek sıralanmış…Tıbbi destek hizmetleri ile bilgi işlem, hasta danışmanlığı, sterilizasyon, çamaşırhane, temizlik, güvenlik, yemekhane, arşivleme, ve benzeri hizmetler, aydınlatma, asansör, ısıtma, soğutma, havalandırma, tıbbi gaz, su ve enerji temini, atık ve atık su uzaklaştırma hizmetleri de dahil olmak üzere binaların tamiri, bakımı ve işletilmesi, park ve bahçe bakımı ve kara, hava, deniz ambulans hizmetleri ile morg ve gasilhane hizmetleri…
Kamu-özel ortaklığında özel şirketlerin yönetiminde morglar ve gasilhanelerden acaba hangisi daha iyidir, daha hesaplıdır?
Hiçbir şey dışarıda kalmasın diye çaba gösterilmiş ve “İhale dokümanında belirtilen şartlara uygun olarak otopark, otel, banka şubesi, restoran, kafeterya, konferans ve kültür merkezi, internet ve iletişim merkezi, eczane, yaşlı bakım evi, kreş, personel servisi, taksi hizmetleri ve benzeri ulaştırma hizmetleri, zayıflama ve diyet merkezi gibi ön proje ile tanımlanacak olan sağlık tesisi konsepti ile uyumlu alanlar” hastane ihalesini alan şirketler şirketlerin doğrudan gelir elde etmek üzere kendileri için yapıp işletecekleri ve kiraya vereceği alanlar olacaktı. Yani şirketler, Sağlık Bakanlığından kira alacak, Sağlık Bakanlığına hizmet satacak, tüm bunlarda tam KDV muafiyetine sahip olacak ve hastane içinde ve çevresindeki alanlarda da ayrıca gelir elde edecekti” (Kitap sayfa 75).
2021 yılı Yatırım Programında 13 Şehir Hastanesine 2020 yılında yapılan kira ödemesinin 11.817.060.072 TL olduğu açıklanmış. Devletin kira borcu…Dipnotta öyle yazıyor.
Kamu hizmeti olan itfaiye hizmetlerinin özelleştirilebilmesi mümkün müdür değil midir? Sağlık hizmetleri “nitelikleri gereği” acaba “özel kişilere gördürülebilir” bir hizmet midir? Bu soruların yanıtları kitapta var.
2017 yılında açılmaya başlayan Şehir Hastanelerinde “hakikate toslayan” aksaklıklardan bir demet Sayıştay Raporları ve TTB davalarında ortaya çıkan idari işlemlerdeki bilgiler kitabın 143.,144. ve devamı sayfalarında….
Şehir Hastanelerinden birinde; “…gittikleri hastanede kaybolan, doktorunu bulamayan, devasa hastanenin ticari havasından hoşlanmayanlar açık kalan kamu hastanelerine ve eskiden bildikleri başkaca özel hastanelere gitmeye başladılar…”
“…2011 yılının Nisan ayında ihalesi yapılan (…) Şehir Hastanesinin temeli Eylül ayında atıldı (…) Temel atıldı atılmasına ama arazi bataklık çıktı. Üstelik tahsis edilen arazi üzerinde kişilerin de payları olduğu anlaşıldı. Gölete yakın araziye yıllarca beton döküldü, hastane Mayıs 2018’de açılabildi”
“(…) Hastanesi 2011 yılından beri “yapım aşamasında”. Bilkent’in ihalesi tamamlanır tamamlanmaz işi alan şirketlerin yarısı buhar oldu; yeni şirketler kuruldu, sözleşme devredildi. Şirket ilk finansmanı biraz hızlı tüketince şantiye durdu. Yeni kredi ararken büro çalışanları, ellerine mala verilip kafalarına kask takılıp inşaat devam ediyormuş havası yaratmak için şantiyeye sürüldü…İnşaatı sel bastı. Laboratuvarın çatısı açıldığının haftasına çöktü. Bursa’da da açılışın haftası dolmadan asma kat çöktü.”
“(…)’da otoparkı kanalizasyon bastı. (….) ’de açılış yine bir seçime denk getirildiği için şantiye devam ederken hastalar taşındı. Şirketin teslim ettiği tıbbi cihazlar sağlık hizmetine uygun olmadığı için kapatılan hastaneden malzemeler taşındı. Şirketlere yaptırım uygulanmadı.”
“(…)’da şirket binaya kütüphane ve eğitim alanı yapmayı unutmuştu. “King süit” hasta odası yapan şirket doktorlara bir masa bir sandalye zor sığan gözler yapmıştı. Sözleşme gereği donanımı sağlamakla yükümlü şirketler eskimiş malzemeleri getirip hastaneye yığdı. Sorulduğunda “sözleşmede yazanları getirdik” dediler. Oysa şehir hastanesi uğruna kapatılan kamu hastanesinde yepyeni aletler vardı. Beyin cerrahisinde kullanılan aletlerin altını üstünü almayan şirketler çalışanların üniformalarına çip takmayı akıl etti. Ortalık ayağa kalkınca “çamaşırhanede karışmasın diye yaptık” açıklamasını yapsalar da özel güvenlik çalışanı çipli takiple işten çıkarıldı. Hastane duvarlarında bina içinde kaybolanların araması için telefon numarası vardı…”
Bir Şehir Hastanesi eğitim hastanesi ilan edilmiş ama hastane içinde kütüphane yok. Kitaplar balyalar halinde bir odaya toplanmış. Asistanlar için toplantı ve eğitim alanı yokmuş! Peki niye yokmuş? Şirkete sorulmuş; “çünkü şartnamede yoktu” demiş. Ameliyathanede kesici alet varmış ama delici alet yokmuş. Niye diye sormuşlar, “şartnamede yazmıyor” yanıtını almışlar. Cerrahi için gerekli el aletleri “eski model” çıkmış. Niye diye sormuşlar “şartname tarihinde tedarik ettik” demişler.
Yangın merdiveni dışında kullanıma açık merdiven yok…Acile, polikliniklere, ameliyathaneye giderken herkes asansör kullanmak mecburiyetinde. Bir hastanede 19 adet 135 metrekarelik grand süit oda, 12 adet 110 metrekarelik king süit oda, 51 adet 89 metrekarelik süit oda, 1472 adet 35 metrekarelik tek kişilik oda, 725 adet 27’şer metrekarelik yoğun bakım ünitesi ve “ibadethaneler” bölümüne 38 adet toplam 3 bin metrekarelik yer ayrılmış. Daha da güzeli bir adet 100 yataklı otel varmış hastanenin içinde. Kim nasıl işletecek boş verin adı çok güzel “medikal gözlem kliniği” … Şirketin öngörüsüne göre 40 bin hastanın gelmesi, toplam gelen giden sayısının 100 bin olması bekleniyor. Günde 40 bin hastaya bakacak sağlık çalışanı sayısı ise 7 bin…… (Sayfa 156-157).
TTB iyi ki var; iyi ki davalar açmış, iyi ki davalara verilen idarenin cevaplarıyla olanı biteni öğrenebiliyoruz…
Kamu özel ortaklığı yöntemiyle yapılması planlanan 31 ihaleden 22 ihale tamamlanmış ve sözleşmeleri imzalanmış. 2020 Bütçe Kanunun görüşmelerinde Sağlık Bakanı şehir hastanelerinin bundan sonra kamu-özel ortaklığı finansman modeliyle yapılmayacağını söylemiş. Birçok sözleşme feshedilmiş, yüklenici firmaların açtığı davaların maliyeti 20 milyara yakın!
Böyle bir kitap ortaya çıkarmış yazar, çünkü avukat. Yasaları ve içeriğini biliyor. Bilmediğini söylüyor ve ne anlama geldiğini anlamadığından söz ediyor ama inanmayın sakın. Yasaları kimlerin yaptığını da biliyor.
Yazar; hınzırca “aradan çekiliyor”. Neye baktığını biliyor, ama bilmiyormuş gibi yapıyor… Sanki bilmiyormuş gibi bazı kelimeleri bolca kullanarak ve hatta olay Paris’te geçiyor, olay Yunanistan’da geçiyor, bilemiyoruz, bilmiyoruz diyor ama öncesinde ve sonrasında gerçekleri sıralıyor ve kendisinin ne düşündüğünü değil ama bilgileri paylaşıyor; çünkü gazeteci.
Çok daha önemlisi; “İnsanlığın günün birinde parazitleri beslememeye karar vereceğine, yeniden parazit üretmeyen bir yaşama ulaşılacağına inanan” yazar kamu-özel ortaklığının ne olduğunu anlamaya çalışırken “Pörsümüş Patlak Projelerin” ne olduğunu İngilizce ve Türkçesiyle keşfediyor, öğreniyor ama bilmiyormuş gibi yapıyor…
Ne öğrenmiş?
“Ne vakit yapısal reform, siyasi istikrar, hukuk güvenliği vurgusu yapılırsa bundan anlamamız gerekenin sermayenin ayağına taş değmemesi için atılacak adımlar olduğunu artık iyice öğrendik” Demek ki yazar devlette devamlılık esastır konulu dersini iyi bellemiş ve bu eğer istikrar talebiyle birleşirse; devlette bazı şeyler değişmiyor(muş).
Özgür Erbaş’ın “takibi” ile bitirelim: “İşte o takip beni “kanıta dayalı muhalefet” fikriyle tanıştırdı. Sonuçta propaganda iktidarın işidir. Gerçek buz gibidir. Orada durur. Ve onu etraflıca anlayıp kavramak önce muhalefetin işidir. Hakikat matematikle ve mantıkla ilgilidir. Ne diyorum, neden diyorum? Neye karşı çıkıyorum, neden karşı çıkıyorum? Bunu açık, net ve sade bir biçimde anlatabilmek önemlidir. Bunun yolu, bilgiyi bulup işleyip aynı sadelikle ortaya koymaktan geçer”
Soruyor; bütün bu (gayri ahlaki) borçları ödemeye karar verebilir miyiz? Bu hesap nasıl kapatılır? Bizleri borçlandıranlardan hesap sorulabilir mi? Zararlar nasıl tahsil edilir? Şehir hastanelerini devlet hastanesi yapmak mı gerekir ve yaparsak kim nasıl yönetecek?
Dedim ya; hınzırın teki! Sanki cevaplarını bilmiyormuş gibi sorduğu bu sorularla kitabı bitirirken; aslında “Altı Kaval Üstü Şişhane” “Şehir Hastaneleri” tekmil hikayesini yeniden başlatıyor…
Şehir Hastaneleri gerçeği buz gibidir, şehirlerde kocaman “hastaneler” durup duruyor. (Fİ/RT)