* Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet
Bütçe hakkı, devletin neye, ne kadar harcayacağı ve bu harcamaları için halka ne gibi yükümlülükler yükleyeceği konusunda kendisinden vergi toplanan halkın söz ve karar sahibi olmalarını ifade eden siyasal bir tercihler sürecidir. Yazının altında 2021 mali yılı bütçesinin neden hukuksuz daha doğrusu "bir bakkal defteri kıvamında" olduğunu gerekçeleriyle ortaya koyuyoruz. Ama madem bugün 8 Mart Dünya Kadınlar günü, genel bakıştan önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kadının bütçedeki yerine de bir bakalım.
Adı bile geçmiyor
2021 Yılı Bütçe konulu genel kurullarda yapılan yüzlerce konuşmadan sadece 94’ü kadınların yaşadığı sorunlara değindi. 12 grup toplantısından yalnızca 3’ünde kadınların talepleri kürsüye yansıdı.
CHP gruplarında kadının adı hiç geçmedi.
Cumhurbaşkanı kadını 1 kez andı, onu da yanlış andı: 25 Kasım’a ‘Kadınla Mücadele Günü’ dedi.
Verilen 519 soru önergesinden sadece 30’u, 62 kanun teklifinden yalnızca 3’ü, 103 meclis araştırma önergesinden 13’ü, yapılan 111 basın toplantısından ancak 5’i kadınlarla ilgiliydi.
Aile ve Çalışma Bakanlığı
2021 Yılı Bütçesinde Aile ve Çalışma Bakanlığı Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Programı’na da kadın gözüyle bakılacak bakalım.
Aile Danışmanlık Hizmetinden yararlanan kişi sayısı 2019’da 12.484, 2020’de 18 bin, 2021 hedefi 8.000.
Bu programda bu hizmetin içeriği, kime sunulduğu, hangi araçlar kullanıldığı belli değil, varsa nasıl bir hizmet sunuldu gibi soruların yanıtları yok. Kadın var mı? Aile eğitim programında, yukarıda sayılan detaylar bilinmiyor.
Çocukların korunması ve gelişiminin sağlanması programı’nda 2020 çocuk evi sayısı 1.195. 2021 hedefi ise 1.200. Yani hedeflenen artış sadece 5 adet!
Çocuk yaşta ve zorla evlendirmenin suç olarak düzenlenmesi, evlilik yaşının her koşulda 18’e çıkartılması ve bunların hiçbir boşluk ve yorum farkına yer bırakmayacak şekilde yasalara dahil edilmesi gerekiyor. “Evlilik” adı altında çocukların tecavüze uğramasının engellenmesi hususunda Program’da herhangi bir koruma önlemi bulunmuyor.10 Eylül 2011’den bu yana imzacısı olunan Lanzarote Sözleşmesi’nin gerekleri yerine getirilmiyor, çocukların korunması hususunda yasal, uygulama ve bütçesel hiçbir iyileştirme eğilimi bulunmuyor, tam tersine çocuk “evlilikleri” meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
2015’te Anayasa Mahkemesi kararıyla Türk Ceza Yasasından çıkarılan, “resmi nikâh olmadan imam nikâhı yapılması” ve “evlilik cüzdanını göstermeden imam nikâhı yapılması” suçları da yönetmelikten de çıkarıldı. Müftülüklere verilen nikah kıyma yetkisi de çocuk yaşta evliliklerin ve çok eşliliğin cezasız bırakılmasına, önüne geçilemez ihlal ve tecavüzlerin toplum nezdinde dolaylı yoldan “meşru” görülmesine yol açacak nitelikteydi.
Çocuklar, engelliler
Çocuk kuruluşlarında bakılan çocuk sayısı 2020’de 7.600. 2021 hedefi ise 7.550. Yani hedef azaltılmış! Neden, cevabı yok.
Çocuk işçiliği ile mücadele kapsamında ulaşılan çocuk sayısı 2020’de 9.000. 2021 hedefi 27.000 olarak belirlenmiş.
TÜİK'in “Çocuk İşgücü Araştırması”na göre, Türkiye'de 5-17 yaş grubunda çalışan çocuk sayısı 720 bin. Üstelik bu sayı kayıt altına alınabilmiş sayıdır.
Engellilerin ekonomik ve sosyal hayata katılımı programına da göz atalım. Korumalı işyerinde çalışan engelli sayısı 2020’de 98, 2021 hedefi ise 106.
Ülkemizde yaklaşık 10 milyon engelli nüfus olduğu düşünüldüğünde bu sayı derhal anlamsızlaşıyor.
İstihdam
İstihdamın artırılması ve işsizlikle mücadele programında Ar-Ge prim teşvikinden yararlanan kişi sayısı 102 binden 2021’de 96.000’e indirilmiş.
İşbaşı eğitim programından yararlanan kişi sayısı 330.750’den 202’de 347.288’e hedeflenmiş.
Faaliyete geçen iş kulübü sayısı 21’den 2021 için 19’a hedeflenmiş.
Mesleki eğitim programından yararlanan kişi sayısı 88.200 den 2021 için 92.610’a hedeflenmiş.
Programlardan faydalanan kişilerin ne kadarı kadını kapsıyor diye bir soru sorduğumuzda cevap yok. Yani belli bile değil.
Çalışma hayatı ve sosyal diyalog programında mevsimlik tarım işçi sayısı 2020’de 50 bin iken, 2021 hedefi 55 bin olmuş. Böyle büyük bir sorun yumağı ile ilgili kapsamlı bir programa yer verilmemiş.
Mevsimlik tarım işçilerinin, özellikle kadın ve çocukların barınma, eğitim, sağlık ve sosyal güvence haklarına erişememeleri büyük bir yara olarak varlığını koruyor ama bütçede buna bir çözüm bile getirilmiyor.
Çalışma hayatı ile ilgili araştırma ve proje sayısı 6 ve hedeflenen de 6.
Ne tür araştırma ve proje oldukları bilinmiyor. Peki kadın var mı?
İş sağlığı ve güvenliği programında, meslek hastalığı tanı sayısı ve ölümlü iş kazası sayıları, sayı verilmeden artış oranları belirtilerek üstü örtülmüş.
“Yurt dışında yaşamış ve yaşamakta olan vatandaşların bulundukları ülkelerdeki çalışma ve sosyal güvenlik alanındaki hak ve menfaatlerini koruyacak ve sosyal hizmetlere erişimini kolaylaştırmaya yönelik istihdam ve sosyal koruma hizmetleri programında” durum şöyle: Yurt dışında düzenlenen “bilgilendirme” toplantısı sayısı 2019’da 1.125, 2020’de 960 olmuş, 2021 hedefi 900’e çekilmiş.
Hangi ülkelere ve ne tür bir bilgilendirme toplantısı bir yılda 960 adet olur? Bu toplantıların maliyetleri nedir? Bu bilgilendirme işini kimler üstlenmiştir? 2021’de Bakanlık, yurt dışı toplantılarını azaltmaya karar vermiş, 900’e çekmiş.
Şiddet programı mı?
Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi programında bakıldığında durum diğerleri gibi hiç iç açıcı değil. Kadın konuk evi sayısı 150’den, 155’e çıkarılmış.
Konukevlerinde kalan çocuk sayısı 31.272’den 32.353’e yükseltilmiş.
Konukevinde kalan kadın sayısı 43.532’den, 44.032’e çıkarılmış.
Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadele kapsamında farkındalık etkinliklerine katılan kişi sayısı 65 binden 80 bine yükseltilmiş.
Şiddeti önleme ve izleme merkezi sayısı 81 imiş ve yine 81 ile sabit kalmış.
Kadını (ve çocuğunu) şiddetten korumak ve şiddet uygulayan kişileri engellemek için önemli olanaklar sağlayan 6284 sayılı Kanun zaten gereği gibi uygulanmıyor. Bu bağlamda kadın sığınakları çok kilit rol oynuyor.
Bütçede Bakanlığın “Kadın Konukevi” olarak telaffuz ettiği sığınaklar, kuşkusuz kadına yönelik şiddetin önlenmesi hususunda can alıcı bir öneme haiz. Şiddete uğrayan kadının adliye/ hak arama sürecinin ayrılmaz parçası olarak çocukları ile birlikte sığınacağı güvenli bir yer olmazsa olmazdır.
Gerek Aile Bakanlığı, gerekse yerel idareler bu hususta yeterli bütçe ayırmıyor, çoğu kez bu kritik görev STK’lar eliyle kotarılıyor. (5393 Sayılı Belediye Kanunu’na göre nüfusu 100 bini geçen yerlerde sığınak açmak zorunda iken, belediyeler maalesef daha ziyade imar işleri ile ilgileniyor!)
İstanbul Sözleşmesi
İstanbul Sözleşmesi’nin 24. Maddesi uyarınca, “Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet hakkında arayanlara tavsiyelerde bulunmak üzere, gizliliğe veya kimlik bilgilerinin açıklanmamasına özen gösterilerek, ülke çapında 24 saat (7/24) hizmet verecek ücretsiz telefon yardım hattı için gerekli hukuki ve diğer tedbirleri alır”. Mevcut hali ile ALO 183 kadınların şiddete karşı 7/24 telefon hattı ihtiyacını karşılamıyor. Bakanlıkweb sitesinde yer alan bilgiye göre, bu telefon hattı, aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakınları ve gazilere yönelik hizmetleri içeriyor! (155 Polis İmdat, 156 Jandarma, ŞÖNİM’ler ve belediyelerin kadın danışma merkezleri de yeterli olamıyor.)
İstanbul Sözleşmesi’nin bütüncül politikalar bağlamındaki 7. maddesi ve “İzlemede parlamentonun rolü” başlıklı 70. maddesinin uygulanması hususunda, politika oluşturucu ve denetleyici görevleri bulunuyor. Bu görev aynı zamanda 'herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmamayı' içeren milletvekili yemininin de bir gereği olan TBMM’nin de bu sorumluluğu yerine getirmediği bir gerçektir!
6284’ün gereği olarak, adli süreçlerde gizlilik kararının yeterli düzeyde uygulanmadığı, cinsel taciz, şiddet, hakaret, aşağılama gibi farklı durumlarda kadına gerekli desteğin sağlanmadığı, sığınakların yetersizliği, Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM), Adli Görüşme Odaları, çocuklar için ifade odaları ve ısrarlı takip konularında yaşanan sorunlar hız kesmeden devam ediyor.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu /denetim organı GREVIO, Türkiye raporunu 15 Ekim 2018’de yayınladı. Raporda tavsiye edilenler hayata geçirilmemiş ve GREVIO, TBMM üzerinden bir muhatap bulamadı.
Fırsat eşitliği mi?
Kadının toplumsal statüsünün geliştirilmesi ve fırsat eşitliğinin sağlanması programına da bakalım:
İşbaşı eğitim programlarından yararlanan kadın sayısı 137.500’den, 143.750’ye, kadının güçlendirilmesine yönelik proje ve program sayısı 25’ten, 30’a, kadının güçlendirilmesine yönelik farkındalık etkinliklerine katılan kişi sayısı 575 binden, 700 bine, mesleki eğitim programlarından yararlanan kadın sayısı 71.500 iken 74.750 çıkarılması hedefleniyor.
Gelir dağılımı adaletsizliği giderek artıyor, en zengin yüzde 5’lik kesim, milli gelirin beşte birini elde etmekte, en altta kalan yüzde 5 ise sadece yüzde 1’i kadar gelire sahip. Bu adaletsizlik kadın için daha da derin. Aynı iş için erkekler kadınlardan yüzde 31.4 daha fazla kazınıyor. İşgücüne dahil olmayan 15 yaş üstü kadın nüfus yaklaşık 20 milyon. Uzun lafın kısası, program, “Kadının toplumsal statüsünün geliştirilmesi ve fırsat eşitliğinin sağlanması” amacına hizmet etmekten fersah fersah uzak!
Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu ve çekincesiz kabul ettiği 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi tartışma konusu ediliyor, bu sözleşmenin gerekleri de yerine getirilmiyor!
Oysa ki, Sözleşmenin 4/3 maddesi, sözleşmeye taraf olan devletleri şiddete maruz kalanların haklarını korumaya yönelik tedbirleri “cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını” temin etmekle yükümlü kılıyor.
Nafaka
“Kadının toplumsal statüsünün geliştirilmesi” bir yana, Adalet Bakanlığı tarafından getirilen bir öneri (en fazla 6 yıl) ile en temel nafaka hakkı yok edilerek (hükmedilen nafakanın yüzde 66,4’ü 0-500 TL arasında olup ortalaması 262 TL’dir. Tüm aralıklar için mahkemelerce verilen nafaka miktarlarının ortalaması ise sadece 370 TL’dir.), kadının boşanma sürecinde tamamen güvencesizleştirilmesi ve biat etmeye mecbur kalması sonucunu doğuruyor.
Aile planlaması
Sağlık Bakanlığı, aile planlaması için herhangi bir bütçe ayırmıyor. Araştırmalara göre ülkemizde her üç kadından birinin aile planlaması ihtiyacı karşılanmıyor. Çünkü istenmeyen gebelikleri önlemek; anne ölümlerini, sık gebelik ve doğuma bağlı hastalıkları, düşük doğum ağırlıklı bebekleri, bebek ve çocuk istismarı gibi birçok sağlık sorununu da ortadan kaldırır.
Yakıcı sonuçları yaşanan, daha uzun yıllar yaşanacak olan Suriye felaketinden yine en çok kadın ve çocuklar etkileniyor. Türkiye, göçmen sorununa dair uzun vadeli ve akılcı politikalar üretmekten çok uzak. (Hastanelerimizde yaygın şekilde çoğu göçmen çocuk “anneler” doğum yapıyor, tecavüz mağdurlarının sayısı bilinmiyor, çocuklar para/ücretsiz kira vb. karşılığı aileleri tarafından satılıyor, kısaca sayısı belirsiz trajediler hayatın bir parçası haline geliyor.)
Sonuç olarak
2003’te erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 83 iken, 2020’ye gelindiğinde her gün ortalama 3 kadın çoğu kez en yakınları tarafından ya katlediliyor ya da öldürmeye kastediliyor, faillerin birçoğu cezasız kalıyor ya da hukuksuz ve vicdanları yerle bir eden ceza indirimleri uygulanıyor.
2021 yılı “bütçesi” ne kadın gözüyle bakıldığı vakit şöyle bir özet yapmak mümkün.
Kadına yönelik şiddetin temelinde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine neden olan cinsiyetçi tutum ve davranışları değiştirmeyi hedefleyerek şiddeti önlemekten uzak.
Danışma merkezi, sığınak, cinsel şiddet kriz merkezi gibi destek mekanizmalarını kurarak şiddet riski altındaki kadınları korumaktan da uzak.
Şiddete uğrayan kadın şikayetten vazgeçse dahi şiddet suçu karşısında faillere gerekli cezaları vermekten, ülke çapında kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek için kurumlar arasında gerekli koordinasyonu kurmaktan da uzak.
Kadının istihdam, milli gelirden alınan pay vb. mali haklar ve diğer anayasal haklardan yararlandırılması hususunda herhangi bir yaklaşım/ niyet içinde olmadığı açık.
Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo içinde hazırlanmış bütçe de bu doğaya uygun, amaçla aracın uyumu içindedir.
Ama vazgeçmek yok, yaşasın kadınların bitmek bilmez mücadelesi!
2021 Bütçesi için genel değerlendirme2021 mali yılı bütçesi, tarihinde ilk kez Anayasa ihlal edilerek gecikmeli olarak parlamentoya sunuldu (17 Ekim). Doğarken usulsüz ve hukuksuz doğan, en temel bütçe ilkesi olan "aleniyet ilkesi" yok edilerek bütçe harcamalarının performans ayrımına yer verilmediği için harcamaların nereye yapılacağından haberdar olunamayan 2021 bütçesi, halen yürürlükte bulunan 12 Eylül 82 Anayasası artığı ve dünyada eşi benzeri olmayan, kuvvetler ayrımının ortadan kalktığı mevcut sistem ve Anayasanın bir siyasi iktisadi yansıması olarak karşımıza çıktı. TBMM'nin bütçeyi kurumların faaliyet rehberi olarak değerlendiremediği, bir denetim, kontrol ve hesap sorma aracı olarak kullanamadığı, milletvekillerinin bütçeyle ilgili gerekli olan bilgi, belge ve yeterli ilgiye de sahip olmadığı 2021 bütçesi ile fiilen "bütçe hakkı" ortadan kalktı. Devlet bütçeleri, öncelikle anayasanın güvence altına aldığı temel insan haklarının yanı sıra toplu sözleşme ve grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı, eğitim, öğretim hakkı, güvenlik, sağlık hakkı gibi hakların kamu eliyle organize ve finanse edilmesi hususunda iktidarın ideolojik ve siyasi tercihlerini yansıtan tıpkı bir ayna gibidir. Uzun yıllardır uygulanagelen neoliberal politikaların himayesinde faaliyet yürüten iç ve dış sermayenin Türkiye'yi getirdiği nokta, dış dünyayla rekabet gücü olmayan, dışa bağımlı, teknoloji üretemeyen (artık tarım da buna dahil), döviz sorunu ve giderek ağırlaşan dış borç ve faiz yükü altında dibe vurmuş bir ekonomi ve sorunlar yumağına dönüştü, tıkanmış dış ilişkiler, Suriye felaketi ve milyonlarca göçmen vb. sorunlarla da birleşince ortaya devasa karanlık bir tablo çıktı. 2021 Bütçesi, bu sorunlara çözüm üretmek bir yana, en temel bütçe ilkelerini hiçe sayan, tercihlerini geniş halk yığınları değil de, sermayeden yana kullanan bir bakkal defteri kıvamında. Unutulmaması gereken, yoksulluğun en önemli sebebi, yolsuzluktur. Yolsuzluğu önlemenin en önemli yolu da, hukukun üstünlüğü, adil bir vergi sistemi, şeffaflık, hesap verilebilirlik, kısaca demokrasidir. |
(EE/NÖ)