"En meşhuru sanat camiasında..."
Çözümlerini de yanlarına alıp memleketin güzide köşelerine dağıldılar. En meşhuru şimdilerde sanat ve tatil camiasında bir numara. Zenginliği dillere destan olup da ecnebi dergilere kapak olan da var, yatıyla tatile çıkan da. Bölünerek çoğalan ama kendinden başka kimseye bölünmeyen, bu arada tabii vatanı da böldürmeyen asal sayıların kralı beş kişi.
Sorulmamış hesapların korkusuyla değil gururuyla, "değiştirilmesi teklif dahi edilemez" geçici maddelerin inayetiyle ayakta duran, "yıldızlı beş pekiyi" karneleri olan yiğitler. Aldıkları notları karnelere değil apoletlere kazımış olan beş sınıf arkadaşı. Hizmet içi eğitimin gözde talebeleri; "bizim çocuklar". Hepimizin mahallesinde yaşamış, bizim dilimizi konuşuyormuş gibi yapan, bireysel tarihlerimize çentik atıp, ötesini susturan kafiyeli Atatürk şairleri. Her sabah dükkanı besmeleyle açan babamın diline bir de "10. yıl Marşı"nı zorla yapıştıran Orwell karikatürleri. Vatan-devlet-hiyerarşi-sentez-Atatürk beşlisinin bereket kokan zenginliğinden anayasa bile devşirebilen, azla yetinmeyi bilen kanaatkâr ruhlu insanlar; Türk beşlisi.
Kıydıkları canların ardından çektirdikleri fotoğraflarda sanki kalan 55 milyonun canını bağışlamış gibi bakıyorlar. Lütufkâr adamlar! Yaptıkları anayasada en çok sevdikleri kelime "ama". Lütfettikleri özgürlükleri! "ama" bağlacıyla yaktıkları şehvetli cümlelerle geri alıyorlar tam 20 yıldır. Hayır, o çok kullanılan bağlacı zikretmeyeceğim. Onlar devlete tapınma ritüelinin ruhbanları oldular. Kutsal suyu bir baştan bütün başlara dağıtan okulları, fakülteleri hattâ kantinleri bile onlar inşa ettiler. Projeleriyle kendilerinden sonra gelen mühendis orijinli başka bir yiğide yol gösterdiler. Teamüllerle, gelenekleriyle, dinamik doktrinleriyle ördükleri betondan sığınaklarını bir Enver Hoca kıskanmadı. Onda gerçeği vardı.
"Kundağımda karşıma çıkan suratlar..."
Hesap-kitap işlerinden anlayan bu adamlar "bizi emekli etsin yeter" diyerek yıkılası bir değirmeni memleketin tam ortasına kurdular. Sahihliği hadis ve ayetlerle sabit!, caiz kanunlarıyla! XVI. büyük Türk devletini kurda kuşa yedirmediler. Zaten bu ejderhalı, bukalemunlu bayraklarıyla tarihin zinde sayfalarında güller gibi açan devletler de hep ordu-millet koalisyonuyla kayda geçmemiş miydi? O bayraklar Türk'ün grafik sanatıyla imtihanı değil, şeffaf zarflarla oylanan yeni anayasaya "teslim ol" bayraklarıydı.
Öyle de oldu. Kundakta karşıma çıkan suratlar şimdi beni mezun edecek çağa yetiştiler. Üniversitede, kantinde, buluşulan pastane önlerinde, hasılı her yerde karşımıza çıkarak "ne yapmamamız" gerektiğini hatırlatarak sürdürüyorlar ömürlerini. Nasılsa onlardan daha ateşli muhafızlar, siyasette, mecliste, gündelik hayatta iz sürüyorlar. Takipçileriyle gurur duyarak, "vallahi bunu biz bile düşünmemiştik" diyerek, kimi zaman "ah şimdi biz olsaydık"ın parçalayıcı nostaljisiyle elbette gördükleri bir eksikliğe hayıflanarak yaşlanıyorlar. Ama eserleri dimdik ayakta. Gencecik. Bin yıl süren bir gençliğin zehiri ikame eden iksiri onların elinde nasılsa. Periyodik aralıklarla memleketin ağzına damlatılan bir iksir. 22 yıldır kanımızda dolaşıyor. İstiyorlar ki ruhumuza sinsin, kanımız değil fıtratımız olsun.
Bu karanlık formüllerden fırsat bulduklarında ise kamu düzenine duydukları aşkı dillendiriyorlar aşikar. Hoyrat aşıklar gibiler. Aşklarında talimatname estetiği var. Disiplinli bir Mecnûn, üniformasına tutkun bir Ferhat gibiler. Kendilerinin olana duydukları aşkta ne gizemler saklı onlar için...
Bugün 22 yaşındayım, annem bu satırları gördüğü vakit, ona ne olduğunu söylüyorum. "Aman oğlum saçmalama öyle şeyler" diyor. Babam Rabıta'ya kızgın. Mahalleli huzur dolu. Ama kimse tek bir cümle paylaşmıyor. Susmanın erdemi bu topraklarda hep aynı adamların işine geliyor. Öyle şerbetliler ki erdemden bile sebepleniyorlar. Demokrasi sevdalıları, Avrupa Birliği yolcuları hep onların eseri üzerinden yürüyorlar.
Ama asıl acıyı bugün değil o gün 22 yaşında olanlar biliyor. Onlardan da bazıları susuyor ve nedense susanlar ya siyasetçi ya bankacı ya da reklamcı olanların arasından çıkıyor. Memleketimiz biraz da işte bu tesadüflerle büyük oluyor. Büyüğüz vesselam. Cumhuriyetimiz 79 yaşında, ben 22 yaşındayım. (NK/BB)
* Vurgular ve ara başlıklar Bianet'e aittir.