Bugün 23 Nisan. "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı".
Benim çocukluğumda 23 Nisan hep yağmurlu, puslu bir gün olmuştu. Bayram gibi değildi hiç. Belki bana öyle gelmemiştir, bilmiyorum.
Misal ben hiç şiir okumadım 23 Nisan’da. Demek ki o zamandan belliymiş şiirden pek anlamadığım, hatta çok da sevmeyi öğrenemediğim. Birkaç şiir, birkaç şair istisna. Çok da güzel bir çocuk değildim ben, büyüdükçe yüzüme bakılır hale geldim hatta. Şimdi anlıyorum ki muhtemelen o yüzden kompozisyon da okutmadı öğretmenim, kulakları çınlasın. Halk oyunları desen, doğuştan yeteneksiz olduğum için hiçbir zaman o ekibin içinde yer almadım. Uzun lafın kısası bayramlar benim için, meydanda arkadaşlarımızı seyrettiğimiz, sonra da sıraya girip yürüdüğümüz, yürürken, istisnasız her bayram ıslandığımız, bir de tam protokolün önüne gelince kollarımızı daha da açarak, adımlarımızı kollayarak asker gibi yürüdüğümüz, sağa bakıp selam verdiğimiz pis bir gündü.
Bayramdan sonra ders olmazdı, o güzeldi işte.
23 Nisan’ın çocuklarla bağlantısı olmadığını biliyordum aslında, Atatürk çocuklara armağan etmişti sadece. Çocuk aklımla “Bayramsa niye önlük giyerek oraya gidip sıkıcı şeyler yapıyoruz ki?” diye düşünüyordum ama.
Hep kaçmak isterdim. Hiç kaçmadım.
O zaman da yağmuru sevmezdim, şimdi de sevmem.
O zaman da Nisan’da yağmur yağardı. Şimdi de yağıyor.
Çok şey değişmemiş esasen. Ben biraz büyüdüm, biraz güzelleştim, o kadar. Bir de bayramlara gitmiyorum artık.
Yarın 23 Nisan ve her yıl olduğu gibi bu yılda yurdun dört bir yanında şenliklerle(!) kutlanacak. Benim anılarıma benzer sıkıcı anılar biriktirecek çocuklar.
Bu yazıyı “23 Nisan Kutlu Olsun” demek için yazmıyorum ama. Bu yazıyı sizinle bir etkinliği paylaşmak için yazıyorum sadece. HDK Gençlik 23 Nisan Salı günü saat 12:00’de Galatasaray Meydanı’nda Bu "Bayram" bizim değil! adlı bir etkinlik düzenliyor. Duymamış olanlara duyurmak istedim.
Bu bayram neden “bizim” değil diyenler için bakışlarını soldurduğumuz çocukların fotoğraflarıyla birlikte küçük metinler de eklemişler etkinlik sayfalarına. İnsanın okurken içini burkan hikayelerini çocukların.
“Ceylanke, parçe parçe!” Bu Zazaca figanı, Türkçe’ye çevirmeye gerek var mı? Peki; üç karakolun ortasında Ceylan’ın kör bir ateşle vurulmasının, cesedin altı saat toprakta ve ceset parçalarının dallarda kalmış olmasının ‘Türkçesi’ nedir? “Can güvenliğimiz yok” diyen savcının gelmeyişi; Saliha Önkol’un, kızının parçalarını eteğine toplayarak karakola taşıması ve otopsinin karakolda yapılması hangi ‘dile’ çevrilebilir?"
*Lice Savcılığı, havan topuyla öldürülen 12 yaşındaki Ceylan Önkol soruşturmasında takipsizlik kararı verdi.
"Uğur Kaymaz 12 yaşında 13 kurşun ile katledildiğinde yanına bırakılan kalaşnikof marka silah ile "eylem hazırlığındaki terörist" diye kamuoyuna yansıtılmak istendi. Okulda devamsızlığı bile olmayan, yanında babası ile ayaklarında terlik ile yere serili bir şekilde bulunan Uğur Kaymaz, katledildiğinde İlköğretim 5. sınıf öğrencisiydi. Kaymaz'ı ve babasını katleden polisin "yanlış ihbar ve istihbarat üzerine yargısız infaz yaptığı" iddiaları kamuoyuna yansımasına rağmen, operasyonda silah kullanan hiç bir polis ceza almadı."
"Türkçe bilmeyen çocuklar Ermeni oldukları anlaşılmasın diye haftalarca konuşmadı. Eğer çavuşlar bunu duysaydı onları falakaya yatırır veya saatlerce güneşe bakmaya zorlardı."
"Siirt’te 9 Nisan günü 13 ve 15 yaşındaki iki kız çocuğu hunharca katledilerek “intihar” süsü verildi. 15 yaşındaki L.B. av tüfeğiyle vurularak katledilirken, 13 yaşındaki S.O. boğazı kesilmiş bir vaziyette bulundu. S.O. hala yaşam mücadelesini vermeye devam ediyor. Henüz 13 ve 15 yaşında olan iki kız çocuğu ‘namus’ adı altında vahşete maruz kaldı."
* * *
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na bir gün kala devlet erkânı çeşitli ülkelerden getirdiği çocuklarla bayram kutlarken, son 23 yılda 390 Kürt çocuğunun devlet güçleri tarafından katledilmesi yetkililerin ilgisini çekmiyor.
Eklenecek çok fazla şey yok aslında. Katledilen bu çocuklar da bizim. Korku içinde yetişen çocuklar da.
Sadece onlar değil elbette. Yurdun dört bir köşesinde sefalet içinde yaşayan, okula yırtık ayakkabılarla giden, anne babasından ya da öğretmenlerinden şiddet gören, hatta 13 yaşında tecavüze uğrayan çocuklar da bizim. Çirkin olanlar da, şanssız olanlar da, fakir olanlar da, engelli olanlar da.
Onlar bayram yapmıyorsa, hakikaten, “Bu ‘bayram’ kimin?” (SK/HK)