22 Temmuz 2011 Norveç yakın tarihinin en önemli günüdür. Terörün kol gezmediği hatta ne olduğunun tam olarak bile bilinmediği ender ülkelerden biri olan Norveç'de son zamanların en korkunç ve akılalmaz olaylarından biri gerçekleşti o gün. Bu olay diğer sadece Norveç'i değil bütün dünyayı şaşıttı ve düşündürttü. Zira, hemen hemen bütün önyargı ve tahminlerin aksine, terörist ne Arap ne Müslüman, bilakis sarışın, mavi gözlü, karizmatik görünümlü etnik bir Norveçli'ydi.
Aşırı milliyetçi ve İslam karşıtı 32 yaşındaki Anders Behring Breivik tüm fikir ve ideallerini ve bu saldırıyı 9 yılda nasıl planladığını anlatan 1500 sayfalık manifestosunu internette yayınladığı gün saat 15.16'da Oslo'nun merkezindeki hükümet binasının önünde kendi hazırladığı bombalı arabayı patlattı. Patlama 8 kişinin ölümüne ve şehir merkezinde büyük bir kargaşaya sebep oldu. Tek başına bu patlama bile ülkenin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gördüğü en kanlı olaydı. Bu olay Norveçliler için İstanbul’a çığ düşme ihtimali kadar beklenmedik bir olaydı ve dolayısıyla ne halk, ne polis ne de diğer yetkililer olaya nasıl müdahale edecekleri konusunda haliyle hazırsızlıksızdılar.
Patlamadan bir süre sonra radyodan verilen olay anonsunu dinleyen Breivik saat 16.55'de biraz ilerideki iskeleden Oslo'nun 30 km açığında bulunan, 0,12 km² büyüklüğündeki Utøya adasına gitmek için adanın tek ulaşım vasıtası Utøya teknesine bindi. Polis kıyafeti giymişti ve yanında büyük bir çanta içinde tüfek, tabanca ve cephane taşımaktaydı. Teknede kendini şehirdeki patlama olayıyla ilgili Ada'da soruşturma yapmak üzere görevlendirilmiş görevli polis olarak tanıttı. Adaya adım attıktan 4 dakika sonra yani saat 17.21'de kamp yapmak için toplanan İşçi Parti'li çocuk ve gençlere ateş etmeye başladı. 17.26'da polis bu olayın ihbarını aldı ama hazırlığını tamamlayıp adaya ayak bastığında saat 18.27 idi. Oslo polisinin tek helikopteri mürettebatının yaz tatilinde olması sebebiyle kullanılamadı; polis adaya tekne ile ulaştı. (Temmuz ayı Norveç'de tatil ayıdır.) Breivik 18.34'de polise teslim olduğunda vücudunda hiç yara yoktu. Yakalandığı ana kadar çoğunluğu 18 yaşın altında 69 insanı öldürmeyi başardı. Breivik sonradan bu eylemden sonra hayatta kalmasının ve bu kadar çok insanı öldürebilmesinin kendisi için de sürpriz olduğunu söyleyecekti.
Tanıdıklarının anlattığına göre Breivik sakin, içine kapanık ve pek sosyal olmayan biriydi, boş zamanlarını silahla atış talimi yaparak ve bilgisayar oyunları oynayarak geçirirdi. Anne babası o henüz bebekken boşanmış, Breivik annesiyle kalmış, 16 yaşına kadar çok az görüştüğü Fransa'da yaşayan babasıyla 16'sından sonra ise hiç irtibat kurmamıştı. Daha sonra anne bir baba ayrı kız kardeşi de bir evlenip Amerika'ya yerleşince hayatında aile olarak sadece annesi kalmıştı.
Hükümetteki çoğunluk partisinin çokkültürlü ve özellikle Müslüman mültecilere karşı uyguladığı politikayı beğenmeyen Breivik, bu fikrini en etkili nasıl ifade edeceğini uzun süre düşünüp İşçi Parti'li gençleri öldürme kararı vermişti, çünkü bu çocuklar büyüyünce partinin aktif politikacıları olacaklar ve partinin mülteci politikasını aynı mantıkla devam ettireceklerdi.
2012 yılındaki duruşmasında, yetkilerini çok kültürlülüğü destekleyen Norveç siyasî partilerinden aldığını ifade eden Breivik, Norveç mahkemelerini tanımadığını belirtti. Nazilerin kullandığı ırkçı selamı veren Breivik, mahkemede eylemleri gerçekleştirdiğini kabul ettiyse de, suçlu olduğunu kabul etmedi. Breivik ayrıca yaptığının "acımasız ama gerekli" olduğunu söyledi.
Olaydan sonra herkesin merak ettiği konu tabii ki, kanunların verebileceği en ağır cezanın 21 yıl hapis olduğu Norveç'te mahkemenin Breivik'e uygun göreceği cezaydı. Halka ve medyaya tamamen açık bir şekilde gerçekleştirilen mahkemeye görüş bildiren psikiyatristlerin bir bölümü Breivik'in aklî dengesinin yerinde olmadığı için cezaî müeyyidesinin de olamayacağından hapishane yerine tedavi edilmek üzere hastaneye yatırılmasını, diğerleri de gayet akıllı ve bilinçli olduğunu, aksi takdirde bu kadar sistematik bir terör faaliyetini düzenleyemeyeceğini savundu. Bunun yanında 'bu davada verilebilecek en adil caza idâmdır' diyen dava yargıçlarından Thomas Inderbø davadan alındı.
Ağustos 2012 yılında sonuçlanan davada Breivik 21 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Breivik bu kararı da saçma buldu. O'na göre bu dava ya idam ya da beraat ile sonuçlanmalıydı.
Breivik bütün mahkeme sürecinde sadece tek bir kez duygulanıp gözyaşı döktü. Bu da yayınladığı manifestosunda anlattığı ideallerini tüm mahkeme ile birlikte dinlediği andı. Bunun dışında hiç bir an gururlu ve kendinden emin duruşunu bozmadı, hiç bir şeye sinirli tepki vermedi, herhangi bir pişmanlık ve ya üzüntü belirtisi göstermedi. Aldığı ceza da umurunda değildi, çünkü onun amacı zaten bütün dünyanın onu görüp duyabileceği bir platformda fikirlerini sergilemekti.
Anders Behring Breivik birçoklarımızın hiç düşünmeden "câni" olarak tanımlayacağı bir insandır. Fakat "canî" Norveç medyası tarafından kullanılması tabu bir kelime ve 22 Temmuz katliamı da bu kuralı değiştiremedi. Kimse Breivik'i bu ve ya buna benzer bir sıfat ile tanımlamadı. Bu kelimenin kullanıldığı tek haber Amerikalı tanınmış bir psikiyatrist olan Philip Zimbardo'nun kendi ağzından aktarılan 'Breivik bir cânidir' başlıklı gazete haberiydi (Dagbladet, 02.05.2012).
Peki bu olaya karşı Norveçlilerin tepkisi nasıl oldu? Aileden İşçi Partili (AP) olan ve 1974 beri kendisi de bu kampa katılan Norveç başbakanı Jens Stoltenberg, 22 Temmuz 2011 günü ertesi gün kampta çocuklara yapacağı konuşmayı hazırlıyordu. O gün adada değildi ve Oslo'daki patlamada zarar gören ofisinde de bulunmuyordu. Olayı duyunca ilk söylediği “çocukluğumun cenneti, şimdi cehennem olmuş” oldu. Üç gün sonraki anma töreninde ise olay hakkındaki fikrini şöyle özetledi: “Bu olaya karşı Norveç'in vereceği en etkili yanıt daha fazla tarafsızlık ve demokrasi için çalışmak olacaktır.” Norveç Prensi Haakon Magnus ise anma toplantında yaptığı konuşmaya şöyle başladı: "Bugün bütün sokaklar sevgi ile dolu. Biz bu vahşete birlik ve beraberliğimizi koruyarak ve değerlerimizden ödün vermeyerek cevap vermeyi seçiyoruz."
Norveç halkı başbakanın ve prensin çağrılarını kabul etti ve 5 milyon nüfuslu ülkenin hemen hemen tümünü dolaylı ve ya doğrudan yasa boğan bu olaydan sonra ne halk ne de medya lanet ve ya nefret içeren hiç bir söylemde bulunmadı, intikam kelimesi kullanılmadı.
Burada daha dikkate değer olan ise Norveçli gençlerin, özellikle de olayı şahsen yaşayanların devlet büyüklerinin bu açıklık politikasını destekleyen açıklamalarıydı. 16 yaşındaki İşçi Partisi üyesi bir genç kadının söylediği bir cümle halk arasında sloganlaştı. Stine Renate Håheim CNN'in uzattığı mikrofona şunu demişti: “Eğer bir kişi tek başına bu kadar büyük bir nefret ortaya çıkarabildiyse, bir düşünün biz hepimiz bir araya gelirsek ne kadar büyük bir sevgi meydana getirebiliriz.”
13 yaşındaki İran asıllı Müslüman Norveçli Sophia Adampour ise bir internet portalına şöyle yazdı: “Breivik bu katliamı ben bu ülkede yaşadığım için yaptığını söylüyor, o zaman ben Norveçli çocukları korumak adına bu ülkeden gitsem iyi olacak.” Bu söze gelen cevaplardan biri Çocuk, Eşitlik ve Entegrasjon Bakanı Audun Lysbakken'a aitti: “Norveç benim olduğu kadar senin de vatanındır. Burası insanların Müslüman, Hıristiyan ya da ateist olduğu için farklı muamele gördüğü bir ülke değildir. Senin derinin renginin ne olduğu hiç önemli değil. Önemli olan sen bu ülkede yaşıyorsun ve ben beraber yaşadığımız bu ülkeyi seviyorum.”
22 Temmuz'dan sonra Norveç'te yaşanan tüm bunlar bize naifçe gelecektir doğal olarak ama sanırım Norveçliler özgür iradeleriyle naif olmayı seçiyorlar. Terör kavramına karşı takındıkları bu tavır bana ister istemez Mahatma Ghandi'nin bir zamanlar özetle söylediği şu lafı hatırlatıyor: "Söylediklerinize dikkat edin düşüncelerinize, düşünceleriniz de nihayetinde kaderinize dönüşür."
Gerçekten böyle mi düşünüyor bütün Norveçliler acaba?
Öte yandan da düşünmeden edemiyorum: Çağına ve parçası olduğu dünyaya bu kadar yabancı kalan Norveç kültürü hızla yayılan küreselleşme karşısında bu naifliğini daha ne kadar muhafaza edebilecek? (DAH/HK)
* Oslo Katedral'i bahçesindeki "22 Temmuz Anıtı". Fotoğraf : Deniz Alan Held.