Üzgünüz, mutsuzuz ama öfkeliyiz.
Evet’ten başka bir şey göremediğimiz, video çektiği için hapse bile atılmayı göze alanların tüm yaratıcılık ve zekâlarıyla sosyal medyada gülen yüzleriyle ve demokrasiye inançla, inatla Hayır’ın umudunu sürdürmesine rağmen…
Dağı, taşı devletin tüm imkânlarıyla evet pankartıyla, ışıl ışıl billboardlarla donatıp hayır’ın bez afişlerine bile tahammül edemeyenlere ve açık tehditlere inat, demokrasiyi savunan tertemiz insanların el emeğine ve yüreğiyle mücadelesine rağmen…
İktidar partisi para verdiği profesyonel ekiplerle kapı kapı broşür dağıtırken, üniversiteli gençlerin beş kuruş kazanmak şurda dursun, her şeyi ceplerinden karşılayıp sözlü ve fiziksel saldırılara, gerekçesiz gözaltına alınmalarına aldırış etmeden sabahın köründe broşür dağıtmasına, insanları ikna etmeye çalışmasına rağmen…
Daha dün müttefik oldukları hareketle ayrılmalarını, yine muhalefeti susturmak için kullanıp dokuz aydır OHAL’le ülke yönetip, KHK ile istediğini içeri attıran ve demokrasi varmış gibi OHAL’de ülkeyi referanduma zorlamalarının bile görmezden gelinmesine rağmen…
Seçimle Türkiye’nin üçüncü partisi olarak meclise girmiş partinin eşgenel başkanları ve 11 vekilin hapsedildiği ortamda, demokratik mücadele devam etmeye ant içen halkın kısıtlı ve yüksek çabalarla referanduma katılımına, oy vermesi yetmezken kendi sandığına, oyuna sahip çıkmak zorunda kalmasına rağmen…
Yani ülkedeki muhalif insanların tüm tehditlere ve baskıya rağmen ruhunu ortaya koyarak çalışmasına, cesaret göstermesine rağmen…
Referandum sırasında tamamen AKP’nin itirazı üzerine seçim devam ederken, tamamen kanuna aykırı şekilde, karar metni bile olmadan mühürsüz oy pusulasının geçerli sayılması kararıyla muhalefetin de kendi ağzıyla ifade ettiği gibi “Referandumda hayır diyenlerin kazandığını herkes biliyor" ama hayır’ın kazandığı referandumu gözümüzün içine baka baka kaybedildi ilan ettiler ve tüm dünyaya böyleymiş gibi çalışıyorlar.
Adaletsiz şartlarında yapılan referandum kampanyalarının ardından Hayır ve Ötesi’nin dün açıkladığı rapora göre tamamen hukuksuz Yüksek Seçim Kurulu kararı, Anadolu Ajansı’nın bu verilerle ilgisiz verileri ulusal kanallara dağıtarak seçimi manipüle etmesi sonrası verilerin muhalefet partilere akışının kesilmesi ve özellikle Doğu illerinde sandıklardaki tüm şaibeler malumun ilanı oldu.
Kısacası, bu memleketin yarısından çoğu bireysel çıkarlarını ve istikballerini zerre düşünmeden, hatta tehlikeye atarak demokrasiye inançlarıyla sandığa gittiler ve tüm muhalefetin ortak olarak belirttiği gibi rakamsal olarak da kazandılar; ama kaybetti gösterildiler.
Bu yüzden öfkeliyiz ama sadece bundan değil, bir de yalnız hissediyoruz. Çünkü kazandığımız hakkın elimizden hukuksuzca göz göre göre alındığı bir memlekette nasıl yaşayacağımızı, geleceğimizin ne olacağını ve bu koşullarda daha ne kadar muhalefetin sürdürüleceğini bilmiyoruz. Bu yüzden bu iktidarın zaten ne olduğunu biliyoruz ama artık İsveç’te muhalefet eder gibi, sanki olanlar çok olağandışı değilmiş gibi muhalefet eden ana muhalefete de kızgınız.
Referandum sonrası sosyal medyada genç ruhlu muhalifler aleni olarak mücadele edilmesi gereken gelişmelere karşılık verdiği yetersiz tepkilerden dolayı sıkça kullandığı şu cümleleri uyarlayarak mizahi bir dille Kılıçdaroğlu’nu eleştirdiler: “Ben bunu uygun görmüyorum”, “Size soruyorum, bu güzel bir şey mi? Ama en öne çıkan cümle şu oldu:
“Böyle bir şey olabilir mi?”
Sosyal medyada YSK’dan çok iktidardan çok tepki gösterilen kişi Kemal Kılıçdaroğlu ve kurum ise CHP. Çünkü, ana muhalefet partisi lideri bize kendilerinin de açıkça dile getirdiği gibi “gayrimeşru bir seçimi” kabullenmemizi ve adaletsizliğe göz yumup devam etmemizi istiyor. 10-15 kadar gerçekten çalışkan demokrat milletvekili kızgın cümleler kurup sosyal medyadan birer vatandaş gibi tepki gösteriyor ama halk olarak beklediğimiz kararlılık, tepki bir türlü gelmiyor…
Sosyal medyada ve sokaklardaki halkın sesine Kılıçdaroğlu ve vekiller tamamen kulaklarını tıkamış durumda, hiç cevap bile vermeye tenezzül etmiyorlar. Meclisteki grup toplantılarından fotoğraflar paylaşıyorlar. Sanki haksızlığa karşı susmamızı ve yine hakkımızı yiyen celladımızdan medet ummamızın doğrusu olduğunu kabul ettirmeye çalışıyorlar.
YSK’nin nasıl hukuksuzca davrandığını ve ülkede güvenilecek bir hukuk sisteminin kalmadığını kendileri söyleyip neden bir şeye yaramayan bir muhalefet yapıyorlar? Hiçbir fonksiyonu bırakılmamış mecliste artık ne ise yarayabiliyorlar? Anayasa Mahkemesi ve YSK’dan çıkacak sonuç belli değil mi? Son iki senede hukuk içerisinde hangi başvuru somut bir kazanım sağladı?
Yapılması gereken Türkiye’de artık demokrasi varmış gibi muhalefete biçilen muhalefet elbisesini yırtıp, Türkiye’nin demokrasi olmadığını göstermektir. Bugün iktidar cephesinden gelen ciddiyetten uzak açıklamalar açıkça ‘şimdi konuşur, sonra bu şaibeli sonuca alışırsınız’ diye halkın verdiği tepkiyi umursamadıklarını ortaya koydu.
Uzun suredir mecliste olmasının hiçbir anlamı olmadığını, gerekirse sine-i millete dönerek daha halkçı bir mücadele yürüteceğini anlatmaya çalışsak da CHP kendi stratejisini yürüttü. Referandum öncesi yine tüm eleştirilerimizi yuttuk. Fakat bu adalet mücadelesini yürütemezlerse grup toplantısında söylenildiği gibi kazanan hayır falan olmaz, kaybeden ise en çok CHP ve sonra tüm muhalefet, kaybeden demokrasi olur.
Bir daha kendi seçmenini böyle ruhunu ortaya koymayı bırakın, bile sandığa gitmeye ikna edemez. Halk sürekli bu kadar hayatlarını, istikballerini ortaya koyarak mücadele verirken masada kaybediyorsa, her seferinde hiçbir şey değişmeyeceğini tecrübe ederse neden bu oyunda olacak? Halktan bu kadar çok fedakârlık isteyen genel başkan ve vekiller bu cesur halka hürmeten koltuklarından fedakârlık yapamıyorlar mı?
İnsanların sokağa çıkmasıyla olayların tırmanmasından korkuyor olabilirler, sokağın manipülasyona açık olduğunu düşünüyor olabilirler. Madem bize bu seçim sonucunun gayrimeşru olduğunu söylüyor, muhalif vekiller olarak YSK’ya yürüyebilirler(di), “bu hukuksuzluğu tanımıyoruz” deyip gerekirse açlık grevine gidebilirler. Vekil maaşları alıp, güvenli koltuklarından biz vatandaşlar kadar eleştirmekten başka bir şey yapamıyorlarsa orda olmalarının manası nedir?
Sürekli dem vurduğunuz ve sahiplendiğiniz Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıkmak yerine padişaha dilekçe verip bekleseydi, şu an Konya ovasında oturuyor olurduk.
Bu satırlar yazılırken, yine tüm öfke ve cesaretiyle sokağa çıkan halk referandumdaki hukuksuzlukları birçok ilde protesto ederek referandumun iptalini talep ediyor. Ankara’da YSK önünde, İstanbul’da Çağlayan adliyesi önünde mühürsüz oyların iptali için bireysel başvurular yapmaya gelen vatandaşlar uzun kuyruklar oluşturdu. Ümit verici bir gelişme olarak da CHP bugün ‘bu seçimi tanımadığını ve tanımayacağını’ açıkladı.
Biz yine de hakkını isteyen halk olarak soruyoruz:
Şimdi bu zulme, bu hukuksuzluğa, bu kötülüğe, gayrimeşruluğa karşı çıkarak sesinizi yükseltmekten başka, sivil itaatsizliğin yaratıcılığından faydalanmayacak ve bir kez sistemin dışına çıkarak başka bir muhalefet yapmayacak mısınız? Bu halkın yaptığı fedakârlıklara ve cesaretine ses vermeyecek misiniz?
Halen müdafaa mecburiyetine düşmüş sayılmayıp, vazifeyi iktidarın bundan böyle tamamen göstermelik çizdiği sınırlar içinde mi yapar gibi mi yapacağız? Yoksa “atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeme cesaretini gösterecek misiniz?”
Hep sayın Kılıçdaroğlu sordu, biz de o güvendiği halk olarak sayın Kılıçdaroğlu’na soruyoruz, bu adaletsizlik, bu kandırmaca karşısında ve bu tarihi dönüm noktasında:
“Böyle bir muhalefet olabilir mi?” (DK/HK)
* Fotoğraf: İhsan Dörtkardeş - İstanbul/DHA