Memurlar, bölüşüm sürecinde krizden en çok etkilenen kesimler arasında yer aldıkları gibi, krizden çıkış için de okkanın altına girmesi en çok muhtemel kesimi oluşturuyorlar .
Gelir dağılımı piramidinin en alt katmanlarında yer alan memurların bölüşüm sürecindeki konumları daha da kötüleşti. 2001 Ocak ayında yılın ilk yarısı için memur maaşları yüzde 10, Temmuz ayında ise yılın ikinci yarısı için yüzde 5 oranında artırıldı. Bunların yanı sıra, memur maaşları Nisan ayında yüzde 2.5, Mayıs ayında yüzde 10.1, Haziran ayında yüzde 5.4, Eylül ayında yüzde 3.4 ve Ekim ayında yüzde 5.8 oranlarında artırıldı.
2001 sonunda memur maaşlarında görünen (nominal) artış yüzde 48.2 olarak gerçekleşecek. Ancak, 2001 yılı enflasyonu dikkate alındığında, memurların 2001 yılını yüzde 4 dolayında bir reel gelir kaybıyla
kapatacakları görülür.
Memurlar 2000 yılını da yüzde 11.5 reel gelir kaybıyla kapatmışlardı. Dolayısıyla iki yıldaki reel gelir kayıplar yüzde 15'i buldu denilebilir.
Ücretliler
Türkiye'de çalışan nüfusun yüzde 49'unu oluşturan ücretlilerin milli gelirden aldığı pay, 1996 yılında yüzde 25.8'di. Bu tutarın da yüzde 54'ünü kamu, kalanını özel kesim ücretlileri alıyordu.
İşgücünün milli gelirden aldığı pay 1999'da yüzde 30.7'ye kadar çıkmıştı. Ama 2000 yılında tam iki puan azalma oldu ve işgücünün payı yüzde 28.7'ye düştü. Bu düşüş 2001'de de devam etti.
Kamu kesimi ücretlerinde 2001 yılı ilk ve ikinci yarısı için yüzde 15 oranında artış öngören toplu iş sözleşmesi Mayıs ayında imzalandı. Bu oran ile gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın yüzde 80'i yılın ikinci yarısındaki ücret artışlarına yansıtılacaktı.
Yılın ilk yarısındaki ücret artışı 2002 yılı şubat ayında ödenecek. İşçi ücretlerinde beklenen yıllık artış yüzde 36.6. Oysa, TÜFE yıllık artış oranlarının yüzde 54 olacağı anımsanırsa, kamu kesimi ücretlerinde reel gerilemenin yüzde 11'i aştığı görülür.
Kamu kesimi işçilerinin 2000 yılında reel gelirleri yüzde 7 oranında artmıştı. Kamu işçilerinin özellikle 1999'da reel gelirleri yüzde 42'ye yakın artış göstermişti. Bu durum anımsandığında, kamu işçileri için 2001 ciddi bir kayıp yılı oldu.
Krizin vurduğu kesimin başında asgari ücretliler de geliyor. Asgari ücret, 2001 yılının Ocak ayında yüzde 17.8, Temmuz ayında yüzde 5 ve Ağustos ayında yüzde 14.3 oranında artırıldı. 2001 'da sanayide çalışan 15 yaş üstü işçiler için asgari ücrette beklenen ortalama artış oranı yüzde 33olacak. 2001 enflasyonunun ortalama yüzde 54 olacağı anımsandığında reel gerilemenin asgari ücretli için yüzde 13.5'u bulacağı söylenebilir.
Emekliler
Sosyal devletin, sosyal harcamaların rafa kaldırıldığı kriz koşullarında emekli, dul ve yetimler de yoksullaşan kesimler arasında yer aldı.
Sayıları 1.3 milyon olan memur emeklileri, 3.4 milyon olan SSK emeklileri ve 1.3 milyon olan Bağkur emeklilerinin de reel gelirleri azaldı. 2001'de TÜFE'deki 12 aylık ortalama artışın yüzde 54 olarak gerçekleşmesi halinde ortalama emekli aylıklarının Emekli Sandığı'nda yüzde 3.5, SSK'da yüzde 2.7 ve Bağkur'da yüzde 0.2 oranında reel olarak gerilemesi bekleniyor.
Böylece emekliler, bir diğer kriz yılı olan 1994'teki alım güçlerine geri döndüler. Emekli memurların, 2000'de reel maaşları bir önceki yıla göre yüzde 12,5, SSK emeklilerininki ise yüzde 13 gerilemişti. Dolayısıyla emekliler son iki yılı da zararda kapadılar.
Servetler el değiştiriyor
Ülke milli gelirinin yüzde 10 gibi rekor bir düzeyde gerilediği 2001'de dehşetli küçülme, toplumun tüm kesimlerinde bir refah kaybı yaratmakla beraber... Krizden en fazla etkilenen kesimleri, gelir piramidinin zaten altında olan ücretli kesimler, tarım kesimi ve devletin yardımına muhtaç emekli, dul, yetim kesimleri oluşturuyor. Savaş yılları bir yana bırakılırsa, tarihin en yoğun işsizliğini yaşayan Türkiye'de toplumsal kesimler mutlak yoksullaşma ile nisbi yoksullaşmayı iç içe yaşıyorlar.
Alt ve düşük gelirli gruplarda yoksullaşma yeni bir boyuta varırken, orta ve üst gelir grupları arasında da servet yeniden bölüşülüyor. En üst kesimlerde birçok büyük sermaye grubu, bankaları ve reel sektördeki işletmeleri ile krizden etkilenirken bunlardan bazıları, batan bankaları ile birlikte grup işletmelerini de kaybettiler. Batık bankalar devlete geçerken, zararları topluma ödetildi, bağlı işletmeler ya kapandı ya da el değiştirdi.
Toplumda haraç mezat satılmaya, el değiştirmeye aday çok sayıda işletme var ve bunların çöpçatanlığına Başbakanlık talip olmuş durumda. İrili ufaklı bu firmaların, bankaların çoğu çokuluslu dev firmalarca, krizi fırsata dönüştüren büyük holdinglerce kelepir fiyatlarla satın alınması ihtimali yüksek. Bu kategorideki işletmelerden satın alıp hayata döndürülmeyenler, yeni bir canlanma konjonktürünün de yaşanmaması halinde, ölüme terk edilecekler.
Krizin, hem de bu derinlikteki bir krizin zaten amaçladığı da bu. Fazlalık bankaları, işletmeleri, elemanları ayıklamak, onları "değersizleştirip" ucuzlatmak ve bu ucuzlamış fiyatlarla, kalbur üstünde kalanlarla yeniden hayata başlamak. ...