Takas nereden çıkmıştı?
Şubat krizinden bu yana bankalar sızlanıyor. Zarar ettik, telafi edin diyorlar. Bianet'te bunu yazdık. Derviş'in önündeki yapılacaklar listesinin öncelikleri arasında bankaları rahatlatmak olduğunu, bir borç takası ile bunun yapılacağını ifade etmiştik. Hepsi yapıldı.Durum şuydu:
Bankalar, devletin doymak bilmeyen borçlanma isteği karşısında içeriden dışarıdan kaynak topladılar. Bunların çoğu kısa vadeli ve döviz olarak toplandı. Devlete TL olarak borç verildi. Bankaların yükümlülüğü döviz, sattığı da TL olunca vade uyumsuzluğunun yanı sıra, devalüasyon riski de taşıdı.
Batık kredilerin hacmi
Bankalar 2000'de faizlerin düşeceği beklentisiyle çok miktarda bono aldılar. Sonra faizler fırlayınca darbeyi yediler... Keza kredilerde de. Geçen yılın sonunda bankalar sersemlediğinde reel sektör ayaktaydı. Ama şimdi can havliyle müşterileri olan reel sektöre "ver paramı" deyince, reel sektör de çırpınıyor. Batık kredilerin toplam kredilerdeki payının yüzde 30'u aştığı söyleniyor.
Bankalar diyor ki, "Hepimiz zarardayız. Bu makyajlansın ki yurtdışındaki itibarımız sürsün ve kredilerimiz kesilmesin.
Ayrıca, açık pozisyonlarımızı kapatmak için döviz aktifi yok, bunu verin, kapatalım. "
Açığın büyüklüğü konusunda rivayet muhtelif. 10 milyar dolara yakın diyen de var. 2 milyar dolar diyen de. Takasa konu olan miktar ise 9 milyar dolar. Açığın 10 milyar dolar olduğunu varsayalım. Bu açığı sığ olan nakit piyasalardan kapatsalardı, kur alıp başını giderdi. İş yine Hazine'ye kalıyordu. Ancak Hazine de kur riskini üstlenmek istemiyordu... Oysa, Hazine zaman zaman yurtdışında da borç piyasalarına çıkıyor. İşin özü, bu riskin bir parçasını da Hazine'nin üstlenmesi isteniyordu.
Takasın öbür tarafındaki Hazine'de durum ne? Hazine'nin takastan umduğu, borcunu erteleyerek yükünü hafifletmekti.. Sadece yaz aylarının borç servisi 40 milyar doları buluyor. Takasla beraber, faizler hızla düşecekti. Çünkü Hazine itfaların en fazla yüzde 50'si kadar borçlanacak.
Hazine döviz senetlerinin getirisini yüzde 7 ile sınırladı. Getiri pek parlak bulunmayabilirdi ama ihale iskontosuyla bankalara iyi bir makyaj olanağı verildi.
Banka açıkları kapanırken
Takas ile Hazine borçlarını ertelerken, bankalar da açık pozisyonlarını kapatıyor. Peki bankaların açık pozisyonları ne kadar? Resmi verilere göre 2000 yılı sonunda bankaların açık pozisyonları (net döviz borçları) 17.6 milyar dolara ulaşıyordu. Gerçek boyutun bunun çok üzerinde olduğu iddiası vardı.
Bankalar ocak ayında bunu kısmen kapattılar. Bir diğer kısmı da şubat krizinde kapandı. Daha sonra da yurtdışına olan borçlarını ödediklerinde bu rakam hayli azaldı. Takas öncesi Bankalar Birliği'nin danışman firması Lazard'a göre 7.6 milyar dolarlık açık pozisyon kalmıştı. Bu açık rakamı yine de tartışmalı.
Bütün açık pozisyonlar talebe giremedi. Çünkü açık pozisyonu olan her bankanın o boyutta bonosu yoktu. Hatta bu nedenle bazı bankalar son hafta epeyce bono alarak takasa girmek için uğraştı. Takas ihalesi sonuçları açıklandığında 10.8 katrilyon teklif geldiği açıklandı. Yani 9 milyar dolar. Bunun ilk önce 7.4 milyar doları kabul edildi sonra da TAP ile yeniler eklendi. . Üçte ikisi döviz kâğıdı olarak karşılandığına göre 5.5 milyar dolarlık döviz açık pozisyonu kapatıldı. Bir başka deyimle bankaların iddia ettikleri açık pozisyonlarının tamamı değil, yarısı kapatılabildi. Rakam optimal bulunuyor.
Sonuçta, hem yıl sonuna kadar Hazine'nin ciddi bir iç borç çevirme sorunu kalmamış gözüküyor, hem de bankaların açık pozisyonları büyük ölçüde kapanmış gibi. Böylece bankalar yurtdışındaki kredi ilişkilerini daha kolay sürdürecekler.
Dolarlaşmadan ne haber?
Hepsi bu kadar mı? Yani, bu alışveriş hem Hazine'ye hem bankalara mı yaradı? Peki kaybeden yok mu? Acele etmeyin var. O da bu takasla ekonomiyi dolarize etmenin Türkiye'yi sürükleyeceği kaostur. Bankalar uyanık. Artık ''kurların serbest dalgalanması'' oyununu oynamak istemiyorlar, TL varlıklarının bir kısmını dövize çevirmek istiyorlar. Bu şekilde, kurların yükseldiği bir ortamda zarar etmek istemiyorlar.
Kamuoyundaki yaygın görüş, bankaların döviz açıklarının 10 milyar doların üzerinde olduğu yönünde. Halbuki, IMF'nin bir raporuna göre bankaların döviz açıkları kurallara uygunmuş. Kamuoyundaki yaygın görüşün tersine, bankaların dövizdeki açıkları özkaynaklarının yüzde 20'sinin altındaymış. Eğer, IMF haklı ise, bankaların dövizdeki açıkları 2 milyar doların altında.
Takasın üçte ikisinin döviz üzerinden olduğu hatırlanırsa, Hazine'nin 5 milyar dolarlık bir takas yaptığında, bankaların dövizdeki açıkları kapandı, hatta 1 milyar dolar kadar dövizde fazlaları oldu.
Sırada vergi düşürme var
Bu fazla ile bankalar döviz kurlarındaki her 100 bin liralık artışta 100 trilyon lira kár etme olanağına kavuştular. Bankalar şimdiye kadar döviz kurlarının yükselmesinden korkuyorlardı. Şimdi ise kurların düşmemesi için gayret gösterecekler.
Takas yoluyla ekonomi daha fazla dolarize oldu. Dolarlaşmanın kısa vadedeki etkisi TL faizlerinin düşmesidir. Ancak , orta vadede, dolarizasyon kurların ve enflasyonun artmasına neden olur. Bozulan enflasyon beklentileriyle faizler de yükselir.
Bankaların dövize geçmesi vatandaşın da dövize geçmesini özendirir.
Bankalar, daha ilk günden bu takasın peşindeydiler. İstedikleri oldu. Ama istekleri bitmeyecek. Bankaların alacakları ile yükümlülükleri arasında vade farkı oluştu.
Alacaklarında uzun vadeli bonolar, yükümlülüklerinde ise kısa vadeli mevduatlar, yahut günlük repolar var... Şimdi de Derviş'ten munzamların (yani Merkez Bankası'ndaki karşılıkların) ve mevduatlar üzerindeki vergilerin düşürülmesini isteyecekler ve emin olun istediklerini alacaklar.
(NA)