Şehrin kenar mahallelerinde bir semt polikliniğinde çalışan bir doktor arkadaşım anlattı: Otuzlu yaşlarında bir Kürt kadın hastasına Hepatit B taşıyıcısı olduğunu söyleyip nelere dikkat etmesi gerektiğini bir bir sıralamış.
Genç kadın hastası dikkatle dinlemiş doktoru ama küçük bir düzeltme yapmadan da edememiş: "Biz" demiş "buna Kürtçede 'sarılık' diyoruz. "
Hikâyeye epey bir güldük birlikte. Gülmelerin bittiği yerde: "Bilge bir Kürt kadınıymış hastan" dedim arkadaşıma "Çünkü Kürtçe gerçekten çok değişik bir dildir, biz Kürtçede her şeye değişik bir şey deriz.
Mesela, Uludere'de gencecik 35 sivil Kürt bombardımanla öldürülür de herkes susar ya, devlet yas bile ilan etmez, ufak bir "operasyon hatası"na dönüşür katliam, adalet talebine "istismar" denir, adalet tazminat bedeline indirgenir, hiç bir şey olmamış gibi hayata devam etmeye hazırdır çoğunluk,
Biz buna Kürtçede "ırkçılık" deriz.
Şimdi Türkiye kendini epeydir Suriye ve füze kalkanı işbirliğiyle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) teslim etti ya, karşılığında sınırsız bombalama hakkı aldı. Roj TV'nin kapatılmasını alıp almadığı 10 Ocak'ta belli olacak. Mutlaka başka vaatler de vardır tabii. Fakat Türkiye'nin etrafında kendisini paralı asker gibi kullanan ABD ve NATO'dan başka kimse kalmadı.
Hani, Türk'ün Türk'ten başka dostu yok, derler ya Türkçede, o durum işte. Biz buna "emperyal hevesler içindeki bir devletin kendinden başka dostu olmaz, olamaz" deriz Kürtçede.
Bir de, bütün dürüst belediyeler ve başkanları Adalet ve Kalkınma Partisi'nden (AKP) çıkıyor ya, maşallah bütün helal süt emmiş, harama el uzatmayan saygıdeğer kimseler bu parti için çalışıyor. Bütün kirli tipler de diğer partilerden başkan olmuşlar; yapmadıkları usulsüzlük kalmamış, müfettişler de tetikte, hemen yakalıyorlar.
Mesela biz buna Kürtçede "mucize" diyoruz. Ama biz Kürtçede, hayli zaman oldu, mucizelere hiç mi hiç inanmayız. İnanamayız Kürtçede...
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) de, asıl amaç Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) belediyeleri diye aval aval bakıyor ya bu -kusura bakmayın Kürtçe söyleyeceğim- "mucize"ye. Önce şu BDP işi hallolsun diye, kaç zamandır siyaseten işlevsiz halleriyle...
AKP de şu son BDP münakaşasında olduğu gibi, siz BDP'yle aynı dili mi konuşuyorsunuz, aynı tarafta mısınız, diye sürekli kaşıyor ya bunların Kürt alerjilerini. Bunlar da aynı tuzağa düşüyorlar sürekli...
Hani seçilmiş milletvekili gasplarında da aynı şeyi yapmışlardı; demokrasinin zarar görmesinden esef duymamışlardı da BDP'nin zarar görmesinden haz almışlardı. Şimdi her gün haklarını korumayı beceremedikleri içerideki arkadaşlarının mazbatalarına basa basa yürüyorlar Meclis'te.
Biz buna Kürtçede "siyasi basiretsizlik diyoruz mesela: "Kesif öngörüsüzlük."
Bir de eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı diye sevinmek ve üzülmek var. Kürdistan Topluluklar Birliği'nden (KCK) tutuklanan Büşra Ersanlı'da da olmuştu aynısı, Ergenekon'dan tutuklanan Ahmet Şık'da da, Devrimci Karargah'tan tutuklanan Hanefi Avcı'da da. Sevinenler ve üzülenler... Sızdırılan ithamlar, kanıtlar komik. Tutukluluk gerekçeleri belirsiz. Dosyalar gizli.
Bir toplumu çevresinde toplayabilecek en önemli toplumsal bağ giderek soyut bir şeye, kimsenin aklının ermediği bir gize dönüşüyor.
Hişt! Susun! Adalet geliyor. Türkiye istihareye yatar gibi adalete yatıyor. Bir gün uyanacağız ve bir de bakacağız ki adalet gelmiş.
Biz Kürtçede "Sen uyurken gelen adalet hep başkasının adaletidir" deriz. Bir de şöyle deriz: "Adalet ya herkesindir ya da yoktur."
Evet, böyle deriz biz buna Kürtçede. (BK/IC)