Bazen cevabını bilsek de, öfke halinden soru sorabiliriz, “Neden ben, neden!?” gibi. Bu da öyle bir soru, “Bu kadar suçlu varken, neden suçsuz gazeteciler?”
Cevabı basit ve artık bir o kadar da klişe: “Türkiye’de suçluyu yazarsan suçlusun.” Bunu kabul etmiyoruz o ayrı. Özellikle OHAL sonrası, gözaltı, tutuklama furyası derken bıktık usandık ama yine de ısrarla “Biz gazeteciyiz”, “Gazetecilik suç değildir” dedik. Hala da ısrarla üstüne basa basa söylüyoruz çünkü bu sözcükler sadece bir slogandan ibaret değil, bunu biliyoruz.
24 Ekim Salı günü Çağlayan Adliyesi’nde bir davamız daha var. Kim bilir kaçıncı kez gazetecilik yargılanacak? Evet, “davamız” var. Çünkü bu dava sadece Diken Eski Haber Editörü Tunca Öğreten, BirGün gazetesi muhasebe sorumlusu Mahir Kanaat ve Kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) Haber Müdürü Ömer Çelik’in davası değil. Dedik ya “gazetecilik yargılanacak.”
Arkadaşlarımız, meslektaşlarımız Tunca, Mahir ve Ömer RedHack adlı grubun yayınladığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’a ait mailleri haberleştirdikleri için 25 Aralık 2016 tarihinde İstanbul merkezli yapılan baskınla gözaltına alındı. Aralarında Etkin Haber Ajansı (ETHA) Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Derya Okatan, Yolculuk Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü E.S. ve DİHA Muhabiri Metin Yoksu da vardı. Derya, E.S. ve Metin 24 gün gözaltında tutulup 17 Ocak’ta adliyeye sevk edildikten sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı; Tunca, Mahir ve Ömer’in tutukluluğuna devam edildi.
Meslektaşlarımız tam 304 gün sonra hakim karşısına çıkacak. Tutukluluklarının 187. gününde hazırlanan iddianamede Tunca, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunma”; Mahir “Örgüt üyeliği”; Ömer, Metin, Derya ve E.S. ise “Örgüt propagandası yapmak” ve “Bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme” iddialarıyla suçlanıyor.
Hazırlanan 9 sayfalık iddianamede sadece, “bu hesabı niye takip ettin, DHKPC’lisin, şu gazetede çalışmıssın FETÖ’cüsün, bu fotoğrafı neden çektin, bu haberi niye yaptın, muhalif ve solcu kimliğin var” gibi suçlamaların olduğunu ezberledik, zor olmadı. Çünkü normalde yüzlerce sayfadan oluşan örgüt iddianameleri, burada 9 sayfacıktı, çift rakamı bile görememiş. “Şu tarihte twitter’a giriş yapmışın, bu tarih örgütün kuruluş tarihidir” gibi bir suçlama daha ekleyebilselerdi, 10’a ulaşabilirmiş!
Türkiye’nin erişeme engellediği, ancak demokrasilerde çare tükenmediği için ulaşabildiğimiz Wikipedia’dan, meslektaşlarım için bir ses de ben olayım diye yazmaya başladığım bu yazı sırasında ‘İddianame’ kavramının açıklamasına tekrar bir bakmak istedim. Açıklamada geçen son iki cümleyi eklemek istiyorum: “…bir hikâye yazarının kurgu ve anlatımında sınır hayalgücü iken iddianemede bu sınırı maddi olayın kendisi ve ulaşılan somut deliller belirler. Salt varsayıma dayalı çıkarımlar ile maddi vakıanın subjektif yorumuna kaçan kişisel değer yargılarının bir iddianeme metninde yeri olamaz.”
Eee, o zaman? Lütfen, biz bu hikayeyi sevmedik, 24 Ekim günü meslektaşlarımıza kavuşmak istiyoruz. (ZY/YY)