Anayasada, 07.05.2010 kabul tarihli 5982 sayılı yasayla değişiklik yapılarak Anayasa Mahkemesinin görev yetkilerinin düzenlendiği 148 inci maddeye yapılan ekle "bireysel başvuru" yolu getirildi.
Böylece Anayasa Mahkemesinin kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetleme görev yetkileri arasına "bireysel başvuruları karara bağlamak" görevi eklendi.
Anayasa Mahkemesi'ne yüklenen "bireysel başvuruları" inceleme görevi nedir?
Anayasanın 148 inci maddesine eklenen maddeye göre; herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Böyle bir başvuru hakkının kabulünü hakkındaki madde değişiklik gerekçesinde bireysel başvuru ya da anayasa şikâyet hakkı, kamu gücü tarafından temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireylerin başvurdukları olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanmıştır.
Benzeri başvuru yolunun, başta Almanya olmak üzere, Avusturya, İspanya, İsviçre, Belçika, Macaristan, Polonya, Çek Slovak Cumhuriyeti, Meksika, Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerde bulunduğuna da işaret edilmiştir.
Türkiye, bireysel başvuru hakkının varlığıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yoluyla tanışmıştır. 04.11.1950 tarihinde imzalanarak 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe giren "İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Avrupa Sözleşmesi" Türkiye tarafından 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Kanunla (RG. 19.03.1954 sayı 8662) onaylanmıştır.
Türkiye onaylama belgesini Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ancak 18 Mayıs 1954 tarihinde depo etmesiyle AİHS Türkiye bakımından bağlayıcı sözleşme haline gelmiştir. İşte bu Sözleşme, yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi "bireysel şikâyet başvurusu" mekanizmasıyla tanınan önemli bir sözleşmedir.
Sadece bireylere değil, devletlerinde devletler aleyhine bireysel şikâyet başvurusu yapabilmesi mümkündür. Türkiye, Sözleşmeye taraf olduğu 1954 yılından itibaren otuz üç yıl sonra 28.01.1987 tarihinde üç yıl süreyle geçerli olmak koşuluyla bireysel şikâyet başvurularının - o tarihte kurulu- Komisyon tarafından incelenme yetkisini tanımıştır. Süre bitiminde de uzatma işlemini gerçekleştirmiştir.
Kısacası, Türkiye bireysel şikâyet başvuru hakkını 1987 yılında tanımıştır. Kuşkusuz, bu hakkın tanınması yeterli değildi. Ayrıca AİHM' sinin zorunlu yargı yetkisi de tanınmalıydı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin "zorunlu yargı yetkisi" Türkiye tarafından, otuz beş yıl sonra 1989 yılında yine üç yıl süreyle tanınmıştır. 22.01.1990 tarihinde de Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine bu tanımayı depo edebilmiştir. (Ayrıntılı Bilgi. M.Semih, GEMALMAZ. Ulusalüstü İnsan Hakları Genel Teorisine Giriş. Legal Yayınları. 6. Bası. Ekim 2007)
Biliniyor ama bu yazıda tekrarlamış olduk. AİHS sisteminde bireysel başvuru hakkının ve AİHM' sinin zorunlu yargı yetkisinin tanınmasında Devletin ne kadar yavaş ve isteksiz davrandığını görmenin akılda tutulmasında yarar var.
Anayasanın 148 inci maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şartı getirilmiştir. Yani, kabul edilen bu yönteme göre, iç hukuktaki tüm yargı yolu veya başvuru haklarının tüketilmiş olması gerekecektir.
Madde değişiklik gerekçesinde Türkiye'nin AİHM önünde pek çok davada mahkûm olduğuna değinilmektedir. Yine AİHM'sinin iç hukuk yollarının tüketilmiş olup olmadığını araştırırken, ilgili ülkede bireysel başvuru kurumunun bulunup bulunmadığını da dikkate aldığı ve bu yolu hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasında etkili bir hukuk yolu saydığına değinilmiştir.
İşte bu nedenle Anayasada yapılan değişiklikle AİHM' sine başvurmadan önce Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvuru, tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiştir. Yasa koyucunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kabul etmesindeki amaç nedir? Madde gerekçesine göre:
" Bu nedenle, bireysel başvuru müessesenin getirilmesiyle, hak ihlallerine maruz kaldığını iddia edenlerin önemli bir bölümünü n bireysel başvuru aşamasında, başka bir ifadeyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce, tatmin edilebilmesinin mümkün olabileceği ve böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve verilecek ihlal kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu itibarla, Türkiye'de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve hukukun üstünlüğü temelindeki standartları yükseltecektir"
Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Anayasanın 149 uncu maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışması kabul edilmiştir. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanacak ve Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanacak.
Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alacak. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilecektir. Bireysel başvurular, Bölümlerce karara bağlanacak...
Anayasa Mahkemesi, gerek görürse bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilecektir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırma yetkisine sahiptir.
Anayasa değişikliğine göre bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Böylece, madde gerekçesinde de aynen yazılı olduğu üzere yeni sistemle Anayasa Mahkemesine, "özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu da yüklenmektedir" (!).
İşte bu yüzden bireysel başvuru hakkında Anayasa Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu incelemesinde bulunan "Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı" (Esas No: 1/993) kamuoyu tartışmasına mutlaka açılmalıdır. Tasarı hakkındaki sınırlı sayıdaki görüşler çoğaltılmalıdır.
Aksi takdirde, "bireysel başvuru yolu", Anayasa Mahkemesine yüklenmiş özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu olmayıp, tam aksine; eğer Tasarı kanunlaşırsa, "ileri demokrasi"(!) anlayışına göre AİHM' sine başvuruyu geciktirme ve engelleme yolu olarak iç hukukumuzda tüketilmesi gereken yol olmak üzeredir. (Fİ/EÖ)