Tahta bankların birinde oturuyorum. Kediler var etrafta. Bu sene kayıt olduğum üniversiteyi/fakülteyi tanımaya çalışıyorum. Herşey yolunda görünüyor. Dersler başlıyor. Daha fakültenin neresinde ne var bilmiyorum, dolanıp öğrenmeye çalışıyorum. Hah şurda kütüphane, şurda tuvalet, vesaire. bir de dekanlık var, bir de öğrenci işleri var...
Öğrenci işleri bürosu ilk zamanlar kalabalık, içeri girmesi bile zor, sonraki haftalarda sakinliyor. Büroya yakın bir amfide ders alıyorum, ama görünen o ki, üniversite yönetimine amfide aldığımız dersler yetmiyor! Derse beş dakika varken, işte oracıklarda dolanmaya başlıyorum, karşımda öğrenci işlerinin duyuru panosu: kim hangi nedenle özel güvenlik görevlilerine mukavemet etmiş, bir hafta mı onbeş gün mü disiplin cezası almış, öğreniyorum.
Hayır, burada amaç bunu öğrenmemizden çok -elbette biliyorum bu tür kararların yazılı bir şekilde asılarak bildirilmesi gerektiğini- ibret ediyoruz bunlara bakıp fakültecek! Eskiden şehrin agorası işlevi gören meydanlarda insanların asılarak seyirlikleştirilmesini çağrıştırıyor bu bana! Görürüsün, korkarsın ve yapmazsın! Görüyoruz, korkuyoruz, yapmıyoruz! Hele hele güvenlik görevlilerine hiç mi hiç mukavemet etmiyoruz, edersek asılırız! Yani panoya!
Derken, bir olaya tanık oluyorum. Bir genç kadın çantasını arayan güvenlik görevlisi kadına bir oyuncak çıkartıyor gülümseyerek: "bunu mu arıyordunuz?" kendimi gülmekten alamıyorum. Güvenlik görevlisi "dalga geçmeyin" diyor; bizimki "dalga geçmiyorum, siz bunu arıyorsunuz muhtemelen" diyor saf saf kikirdeyerek, çocuk gibi.
Doğrusu, güvenlik görevlisine mukavemet ettiğini söylemezdim, daha çok ordaki otoriteyi-bu otorite sadece güvelik görevlilerini kapsamıyor elbette, daha upuzun bir urganda bir düğüm gibi uzanan bir otoriteler zinciri- alaşağı ediyor, gülümsetiyor. Hani "Gülün Adı" okumuşsanız anımsarsınız: gülmenin özgürleştirici bir tınısı var.
Şimdilerde harıl harıl finallere hazırlanma telaşında fakülte. Son hafta sessizlikleri var. Bir yandan okuldaki sol muhalefet "hergele meydanı" eylemliliklerine devam ederken, bahçede dolanan "muhtemel" sivillere ilişiyor gözüm. Bazen fakültedeki her beş insandan birinin polis olduğundan kuşkulanıyorum ve bazen bu kuşkularımda yanılmadığımı hissediyorum, böyle hissedince buz gibi oluyorum.
Halihazırda üniversitenin aldırdığı "olağanüstü hal" kararı gereği "olağanüstü (?!)" hallerde müdahale etmeyi bekleyen bu insanların yanında, silahının eksik olduğundan ve bu yüzden ciddiye alınmadığından "yakınan" özel güvenlik görevlilerinin silah fetişinin, memleketin silah fallusuna tapan halet-i ruhiyesinden bir farkı olmadığına, burada sadece üniforma sahibi olmanın bu düşünceyi bazı öğrencilerin gözünde meşrulaştırdığına da tanık oluyoruz.
Hatta bu güvenlik görevlilerinin muhtelif zamanlarda çantasını aratmak istemeyen öğrencilerin biyolojisi erkek olanını yerlerde sürüdüğü, kadın olanını sözleriyle taciz ettiğini de duyup görüyoruz.
İşte bu da bir öğrencinin yeni tanıştığı üniversitesiyle halleşmesidir. Üniversitesiyle halleşirken, otoriteye nanik yapmayı unutmayan bir ruh halidir bu! (NÇ/EÖ)