Cennet yurt Thebai’nin girişinde, olanca korkutuculuğuyla oturan Sfenks’in şehre girmek isteyenlere tarihin en önemli bilmecesini sorduğunu bilirsiniz.
Bu bilmeceyi çözemeyenleri vahşice öldürüldüğünü de... Bir gün, Oidipus’un karşısına çıktığını ve bilmeceyi çözdüğünü de: “Hangi varlık sabah dört ayak üstünde, öğlen iki ayak üstünde ve akşam üç ayak üstünde yürür?” Oidipus doğru cevabı verir. Yenildiğini anlayan Sfenks ise kendini yüksek bir kayalıktan atar ve ölür. Cevabı bilmeyenlerle yazı boyunca bu bilmecenin yanıtını birlikte bulmaya çalışalım.
Prömiyerini 28. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yapan Fiziksel Tiyatro Araştırmaları topluluğunun Haberci’si, tiyatronun disiplinlerarası olanaklarını ve tragedyaya yaklaşımı yeniden düşünmeyi sağlayan çarpıcı bir deneyim sunuyor.
Topluluğun, "clown" disipliniyle antik Yunan tragedyalarını buluşturma konusundaki cesur girişimlerinden yalnızca biri olan Haberci, sahneleme sanatlarının güncel yaratıcı potansiyelini gözler önüne seriyor.
Haberci’nin cesareti ise tiyatro sanatının kutsalını, membaını, adeta kök hikayesini itibarsızlaştırıp sahneyi ‘soytarıya’ bırakarak başlı başına politik bir oyun kuruyor! Antik Yunan tragedyalarında habercilerin hikayede yeri yoktur; yeri varsa bile hikayesi yoktur.
Hikayesi olmayan kahramanın kendiliğinden politikliği ise başlı başına bir konudur. Ölümleri, doğumları, ihanetleri ve diğer anlatılası vakıaları Thebai halkına aktaran, clown kılığındaki üç isimsiz haberci karakter, izleyiciyi Antik Yunan’da bir tür retrospektife davet ediyor. “Haberci”, tragedyayı clownesk öğelerle harmanlayarak sahneye taşıyor.
Tragedyanın ihtişamı ve ciddiyeti, üç clown karakterin parodisiyle tersyüz edilmiş durumda. Gürbüz ve şapşal haberciyi İbrahim Can Sayan, hazırcevap ve zeki haberciyi Çağdaş Ekin Şişman, tatlılık abidesi lubunya haberciyiyse Adem Mülazim canlandırıyor.
Özellikle Çağdaş Ekin Şişman ve Adem Mülazim’in performanslarına ayrı bir parantez açmak gerektiğini düşünüyorum. Bu sezon izlediğim en iyi performanslardan ikisi! Gücünü oyuncusundan alan, belki yer yer sırtını buna yaslayan Haberci, seyircisine Oidipus’un hikayesini anlatmaya hazırlanırken, birçok tiyatro eserinin karşı karşıya kaldığı bir durumla yüzleşiyor: İyi bir fikrin tekrarına dönüşmek.
Durmaksızın yenilenen iktidar ve ölüm temsilinin kısa epizotlarla ilerleyen tekrarı, seyir akıcılığını zayıflatan tercihlerden biri. Zira, ne olacağını bildiği an seyirci refleksi kendini geri çeker, aklının yetmediğinin peşinde koşar. Artık öğrendiğimiz bir çerçevenin içinde seyircisine başka bir malzeme de vermiyor.
Dekor hariç... Dekorun üçe bölünüşü, beyaz bir bayrağı anıştıran flama formu ve projeksiyonla yaratılan bir başka gücün varlığını hissetirmek üzerine -ki bence Sofokles’ten başkası değil- kullanımı oyunu hem oyuncaklı hem de kopmaya bile isteye çalıştığı derinlikli hale getiriyor. Üç sayısının Antik Yunan tragedyalarında ve haberciler için özel bir anlam taşıdığını hatırlamak önemli.
Örneğin, tragedyalar üç birlik kuralına (zaman, mekan ve vaka birliği) dayanır. Habercilerin tanrısı Hermes’in tam adı da Hermes Trismegistus’tur, yani "üç kez kutsanmış haberci”dir, Sfenksin bilmecesi üç parçadan oluşur, kehanetler ve ritüellerin üç kere tekrar edilmeden tutmayacağı inancı vardır.
İyi oyun; cevap vermeyen, soru sorduran oyundur.
Haberci bağlamında iktidarların 3Y denklemini konuşmak istiyorum. Oyunun, iktidar parodisi gibi görünse de, totaliter rejimleri ve milliyetçi ulus-devlet aklını derinden eleştirdiği bir gerçek. 3Y nedir? Günümüzde yasama, yürütme, yargı; Antik Yunan’da ise yabancı, yabancı, yabancı! Okan Temizarabacı’nın video-essay tavrında ve gücündeki çalışmaları sayesinde, iktidarların günümüzde dünya zeminine yaptığı basının hissini takip edebildik.
Oyunun bana hatırlattığı ilk şey, iktidarların en sevdiği ayrım olan, polites (yurttaş) ile metoikos (yerleşik yabancı) ayrımı oldu. Bu, tiran ile kahramanın ve yurttaş ile yabancının ayrımı kadar eski bir meseledir. Günümüzde de kullanılan "zenofobi" kavramı (Antik Yunanca ksenos [yabancı] ve phobos [korku] kelimelerinin birleşimi) yabancıya duyulan korkuyu ifade eder. İktidarın, kendisine tehdit olarak gördüğü yabancıyı tanımlamasıyla başlayan bu korku, şiddetle sonuçlanır.
Üstelik yabancıya karşı şiddet en korkunç olanıdır, bir mesafe tasarımının yardımından kendinizi kollayarak şiddeti uygularsınız. Yabancı olanın ve aşina olmayanın, çizginin dışında kalanın, marjinal olanın -zaten marj da çizgili beyaz kağıdın çizgisiz kısmına denir- paranoyası her iktidarı tetikler. Flamalara yansıtılan Y-Y-Y anında düşündüğüm tek şey kuvvetler ayrılığının esasında bitişikliğini, aralarında yalnızca 30cm aralık olabileceğini ti’ye almasıydı (Aşırı okumacılık yapmıyorsam şayet). Ancak, iktidar eleştirisinin çözüm ya da öneri üretmeden yapılması, -sanat yapıtının böyle bir sorumluluğu olduğunu düşünmesem de- izleyicide tatminsizlik yaratabilir.
Clownesk yapısıyla etkili bir iktidar parodisine dönüşen oyunun kostüm tasarımı Deniz Göl’e ait. Tasarımlar, ilk akla gelenlerden kendini uzaklaştırarak tragedyayı clownla teyelleyen rejiye hizmet ediyor.
Oyunun derdini bugüne taşımayı başarmış bir tasarım olarak öne çıkıyor. Tan Temel sahnede bir an bile durmayan üç oyuncunun bedenini enstrüman gibi kullanmalarında önemli bir etkiye sahip. Hareket tasarımı oyunun alametifarikalarından biri!
Güray Dinçol Şatonun Altında ve sair güçlü rejileriyle ismini duyunca heyecanlandığımız yönetmenlerden biri. Bu oyunu izlerken şu histeydim, 180 dakikalık bir tragedyayı onun rejisinden izlemek nasıl olurdu... Keşke olsa çünkü baktığı yer ve gördüğü şey hiçbir koşulda herhangi bir şeyin altını çizmeyen, tiyatronun kendiliğinden büyüklüğüne geçit vermeyen, gerçek veya gerçeğe yakın olanın peşinde olan bir reji üslubu.
Örneğin Dinçol’dan bir Antigone izlemek isterdim, hem onun rejisinden hem de Çağdaş Ekin Şişman’dan, belki. Neden olmasın...
Son olarak, kolektif yazıldığına nerdeyse emin olduğum metni zayıf bulduğumu belirtmeliyim. Ancak fiziksel tiyatrolarda metnin salt olarak hareketin kaydına dönüşmesi, her seferinde bir miktar hayal kırıklığı yaratıyor. Fiziksel Tiyatro Araştırmaları, Haberciyi devised yöntemle geliştirmiş. Bu yöntem, geleneksel bir metne bağlı kalmadan, oyuncuların yaratıcı sürece aktif katılımını sağlar.
Oyuncular, topluluğun bir araya getirdiği fikirlere ve bedensel ifadeye dayanan bir süreçle oyunu şekillendirir. Bu yöntemin tercih edilmesi, tragedyayın katı ve değişmez algısını kırarak yeni yorumlara olanak tanımıştır.
Yazan kalem de reji de -reji halihazırda latincede -reg kökünden gelimlenir ve hükmetmek anlamına gelmektedir- bir iktidar pratiğidir, iktidarların formunu eğip bükme işi her halükarda kıymetlidir. Ancak ‘writing is rewriting’ önkabulunden devamla metnin biraz daha işlenmeye, nadasa bırakılmaya ve yeniden yazılmaya ihtiyaç duyduğu düşüncesindeyim.
Gelelim bilmecenin cevabına,“Hangi varlık sabah dört ayak üstünde, öğlen iki ayak üstünde ve akşam üç ayak üstünde yürür?”
Cevap insandır. Çocukken emekler, dört ayağı üzerindedir. Yetişkin bir insanken iki, yaşlandığında baston kullandığı için de üç... Cevap insandır. Her şeyin cevabı olmaya yemin etmiş gibi. Haber de o, haberci de.
(TY/EMK)