Geçen hafta sonu Devrek'te (Zonguldak) bir şenlik ateşiyle gençlerin coşkusunu paylaşırken ve geleceğe ilişkin umutlarımı yeşertirken, bir gün sonra pazartesi, bir başka gencin yaşamıyla nasıl oynandığına tanıklık edecektim.
Söz konusu genç kadın, sosyolog Pınar Selek, DGM'de süren duruşma boyunca gözlerine bakıp ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışıyorum. Tahliye edildikten aylar sonra, menşei belirsiz, imzasız, mühürsüz; nereden, kimden, nasıl geldiği bilinmeyen, yıllar sonra artaya çıkarılan ihbarların kaynağını mı merak ediyor? Çürütülen her ihbardan sonra yenilerinin ortaya sürülmesine mı şaşıyor. Savunmasını üstlenen avukat babasının TİP üyesi olması "suçlaması" karşısında, için için gülüyor mu? En verimli çağında, insan yaşamını, emeğini, dişliler arasında ezmeye çalışanlara hiç mi öfke duymuyor?
Ben duyuyorum. Öfkem, iki gün sonra Sema Pişkinsüt'e yönelen tehditlerle büyüyor. Günlerden çarşambaydı. Bu ülkede Adalet Bakanlığı'nın yapması gerekeni o yaptı diye, işkenceyi kanıtladı diye şimdi cezalandırılmaya çalışılıyor. Efendim, görüştüğü tutuklu ve hükümlülerin isimlerini vermiyormuş. Evet versin de, yeniden işkenceden geçsinler!
Anlamıyorum, TBMM yani (lütfen sözcükleri tek tek, üzerine basa basa okuyun) Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesindeki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu eski başkanına karşı fezleke düzenleyenler, bu ülkede işkence yok mu sanıyorlar? İşkence yapıldığını bilmiyorlar mı? İşkencenin yaygınlığını ve sistematikliğini bilmiyorlar mı?
Meclis'e yönelik bu tehditle, öfkeme utanç karışıyor.
Aynı gün, "Mehmedin Kitabı"nın yazarı Nadire Mater, bir gazetede hücuma uğruyordu.
Nadire Mater, askerlik görevlerini 1984-98 yılları arasında Güneydoğu'da, Olağanüstü Hal Bölgesi'nde yapmış, çatışmalara katılmış ve terhis olmuş gençleri konuşturuyordu kitabında. O, gençlerle okuru baş başa bırakıyordu. İlk kez, başkaları onlar adına değil, kendileri konuşuyordu. O kitabı okudum ve bu ülkede okuyan herkesin bu kitabı okuması gerektiğini savundum. Çünkü, o kitaptan edindiğim en güçlü izlenim, "artık şiddet istemiyoruz" çığlığıydı. "Kana kan olmasın!", "kanın karşılığı kan olmamalı!" düşüncesiydi...
Yayımlandığı dönemde "Mehmedin Kitabı" çeşitli dillere çevrildi, ülkemde ise yasaklandı... dava açıldı ve beraat etti. "Devletin askeri kuvvetlerinin tahkir ve tezyifi suçunun maddi unsuru mevcut değildir" kararına varıldı.
Şimdi hem kitap hem yazarı yeniden hedef tahtası olma durumunda. En iyisi "Mehmedin Kitabı"nı alıp okuyun, kendiniz karar verin.
***
Pazartesiyle Çarşamba günü arasında Salı akşamı La Scala Filarmoni Orkestrası ve Korosu'nun, efsanevi ve karizmatik şefi, Maestro Ricardo Muti yönetiminde konseri vardı. Pirelli'nin sponsorluğunda, Ravenna Festivali, La Scala Vakfı ve Uluslar arası İstanbul Festivali işbirliğiyle düzenlenen konsere Gökçen Koray yönetiminde TRT İstanbul Gençlik Korosu'nun da katılımı hoş bir düşünceydi. İtiraf etmeliyim ki, İstiklal Marşımızın böylesine görkemli çalınıp söylenişine ilk kez tanık oluyordum!
Konser sonrasında, Çırağan'ın rıhtımında Boğaz'ın haşmeti, İtalya'dan bu konser için İstanbul'a gelmiş 600 kişilik İtalyan grubu (yazarlar, gazeteciler, "aristokratlar", müzik tutkunları) büyülemiş durumda. Ortalıkta sık sık "La Regina" (Kraliçe) sözleri dolaşıyor. Anladınız elbet, İtalyanlar'ın "La Regina" dedikleri Leyla Gencer. Bir ara "La Regina" beni Ricardo Muti'nin yanına götürüyor. Maestro, "Dün akşam Erivan'da, bu akşam İstanbul'da aynı konseri vermek benim için heyecan verici bir müzik olayı" diyor. "Müzikle bir dostluk köprüsü kurabilmeyi düşlüyordum, düşüm gerçekleşti" diyor.
"Düş" sözcüğü, başka bir çağrışım yaptı. "Tutkunun Romanı" kitabıma çalışırken, Ricardo Muti bana şöyle demişti:
"Çok gençken, orkestra şefi olacağımı bilmiyordum. Ama Leyla Gencer'i ilk kez televizyonda izledikten sonra rüyalarıma girdiğini biliyorum. Orkestra şefliğimin ilk yıllarında hep onunla çalışmayı düşledim. Sonunda düşüm gerçekleşti. 'Atilla' operasında, sonra 'Agnese' ve 'Macbeth' operalarında birlikte çalıştık... Onunla çalışmak kolay değildi. Ne istediğini çok iyi bilir. Çok gururludur ve kişiliğini asla ezdirmez. Yetkinlik peşinde olduğundan orkestra şefine ecel teri döktürür. Ama onunla çalışmayı hiçbir şeye değişmem. Ne büyük keyifti o... Lady Macbeth'i görmeliydiniz. Onun gibisi hiç olmadı. Söylediği her söze evrensel bir anlam kattı."
Dönen çarkın dişlileri arasında un ufak olmamaya çalışarak evrensel anlamları yakalamanız dileğiyle...