Toplumda her kesimin reaksiyon gösterdiği Narin Güran’ın öldürülmesine dair kamuoyu tartışmaları adeta bir ders niteliğinde.
Bir adli vakada maddi gerçeğe ulaşmak için yapılan önemli reaksiyonlardan biri soru sormaktır. Aynı gazetecilerin yaptığı gibi; ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman ve kim… Buna konu hukuksa ‘Şüpheliler ne dedi?’ sorusunu da ekleyebiliriz.
Narin vakasında ‘Kamera kayıtlarının dışında geçen kayıp 18 dakikanın sırrı nedir?’, ‘Yenge neden telefonunu değiştirmiş?’, ‘Diş izinden faile ulaşmak mümkün mü?’ vb sorular, cevabı tartışılan, herkesin yorumladığı, fakat esasen soruşturma makamları dışındakilerin asli bilgi sahibi olmadığı cevapları içinde barındırıyor.
Ancak üzerinde durmamız gereken; vaka bir çocuğun ölümü ise soruların biçimi ve niteliğinin de aynı olup olmaması gerektiği. Kriminal bir döngünün içinde savrulan sorulardan ziyade çocuk ölümlerinin önüne geçmek amacı taşıyan sorular sorulması gerekiyor.
Çünkü bir çocuğun ölümünde sadece soruşturma kapsamında şüpheli olanların kusuru yoktur. Aynı şekilde kamu otoritesi ve yerel yönetimlerin de sorumluluğu vardır. Toplum ve medya tarafından doğru soruları, doğru kişi veya kurumlara yönelttiğimiz zaman sorunun çözümü için ilk adımı atmış olacağız.
Bu nedenle bir çocuğun öldürülmesine dair meşru zeminin toplumda oluşmaması için kriminal döngünün içinden çıkıp çocuk ölümlerini sistemsel bir sorun olarak gören sorular yöneltmemiz gerekiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2016’dan bu yana kayıp çocuklara ilişkin veri paylaşmıyor. Açıklanan son veriye göre 2008-2016 arasında toplam 104 bin 531 çocuk kayboldu. 2024’ün ilk altı ayında Türkiye’de en az 343 çocuk önlenebilir sebepler dolayısıyla yaşamını kaybetti. Bu veriler çerçevesinde Türkiye’de çocuk ölümleri münferit değil aksine sistemsel ve kurumsaldır.
Yaşanan olay ilk değil. Son olması için toplum ve medya olarak önemli sorumluluklarımız var. İnsanın merak dürtüsünü tatmin eden soruların ötesinde doğru kişi ve kurumlara yönelik etkili soru sormak bu sorumluluklarımızdan biri.
2008-2016 yılları arasında kaybolan 104 bin 531 çocuk bulundu mu? 2024’ün ilk altı ayında 343 çocuk neden öldü? Türkiye 2016’dan beri neden veri paylaşmıyor? Her yıl kaç kayıp çocuk başvurusu yapılıyor? Cinsiyetleri ve yaş grupları nedir? Yapılan başvuruların kaçı bulunuyor? Başvuru yapılan çocukların kaçı ölüyor? Devletin çocuk ölümlerine dair önleyici mekanizması var mı? Bakanlığın bir eylem planı var mı? Çocukların şiddet karşısında adalete erişimi için bir çalışma yürütülüyor mu?
Bu soruların cevapları doğrultusunda devlet nezdinde sivil toplum örgütlerinin de dahil olduğu sosyologlar, psikologlar, sosyal hizmet ve davranış bilimi uzmanlarının bir arada bulunduğu multidisipliner bir çalışma ile politika üretilmesi gerek.
Sosyal medyada çocuğun fotoğrafını siyah beyaz yaparak veya melek kanadı takarak değil etkili soru sorarak ülkedeki çocuk ölümlerine çözüm üretebiliriz.
Çocukların yaşamını kaybetmesi “doğal” değildir. Bu bilinçle hareket ederek çocuk ölümlerinin sistematik ve kurumsal olduğu bir ülkede etkili soru sorarak BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin tarafı olan Türkiye’nin yükümlülüklerini hatırlatabilir ve çocuk haklarına ilişkin politikaların geliştirilmesi konusunda harekete geçirebiliriz.
(FÇ/HA)