Eskişehir'de yapılan ilk duruşmayı izleyenler, kuşkusuz, Türkiye'de olup bitenin hangi zemine doğru kaymakta olduğunu daha iyi anlamış ve duruşma bitiminde, Türkiye Cumhuriyeti'nin Adliye binasını abluka altına alan asabı bozuk ya da "hassasiyet dengesi" bir hayli sarsılmış yurttaşlarımızın ördüğü çemberi güç bela aşıp, geldikleri araçlara zorlukla ulaştıktan sonra Eskişehir'i apar topar terk etmişlerdi.
Devletin cinayetten yargılanacak olan kendi polisini Mardin'de koruyamayacağı gerekçesiyle, daha ilk duruşmada beliren eğilim sonucu, evlerinin önünde vurularak öldürülen baba oğul Kaymazlar davasının bir başka ile nakli gündeme gelmiş ve mahkeme bunun için Adalet Bakanlığı'na yazı yazılmasına karar vermişti.
Sonra beş ay geçti aradan. Avukat Tahir Elçi'nin Eskişehir'de yapılan ilk duruşmada söylediği gibi, bu geçen zaman zarfında dosya adeta kayıptı. Ne avukatlar ne de maktul yakınları, dosyanın nasıl bir işlem gördüğünü bilemediler. Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen dava dosyalarının bir başka ile nakli, feodal kan davaları, aşiretler arası husumetler ve benzeri nedenlerle gündeme gelmiştir hep ve bu zamanla bir teamül halini almıştır. Siyasal davalar, özellikle güvenlik güçlerinin ve korucuların işlediği siyasi ve adi suçların görüldüğü davalar, olması gerektiği gibi, suçların işlendiği illerin mahkemelerinde değil, başka illere nakledilerek görüldü hep. Bu davalarda olup bitenler ise, adaletin tecellisi değil, davaların uzayıp gitmesi nedeniyle, "zaman aşımının" tecelli etmiş olmasıdır.
Teşekkül halinde eroin ve silah kaçakçılığı (Yüksekova Çetesi), ırza tecavüz, adam öldürme, yargısız infaz ve her türden suçun oluşturduğu bu davalardan mağdurların yüreğine su serpecek kararlar olmadı hiç ve bu davalar şimdi AlHM'de yeniden görülmeyi bekliyor, insanların adalet duygularının akıp giden bu zaman zarfında çok derin yaralar almış olması ise, gerçeğin bir başka yanı.
Güvenlik gerekçesiyle, Uğur'un ve babasının öldürülmesi davasının Mardin'de yapılan ilk duruşmasında suçlanan polislerin hiçbiri hazır değildi. Dört polisin güvenliğini sağlamak zor olmuştu ve bu yüzden sanıklar, cinayetten yargılandıkları mahkemenin ilk duruşmasına gelmemişlerdi ve işin tuhaf yanı oydu ki, mahkeme heyeti bunda bir gariplik görmüyordu.
Gel gör ki, beş ay sonra Eskişehir'de başlayan duruşmada, aslında güvenlik sorununun Mardin'de değil, Eskişehir'de olduğu ortaya çıktı. Aralarında siyasi parti genel başkanlarının ve sivil toplum örgütleri ile insan haklan temsilcilerinin de bulunduğu çok sayıda kişi, duruşmayı izlemek için geldikleri Eskişehir'de, Adliye binasının önünde dövüldüler, hakarete uğradılar, yerlerde sürüklendiler. Ülkü Ocakları'nın örgütlediği bu "kızgın vatandaşlar" topluluğu, demokrat ve hoşgörülü kimliğiyle tanınan Eskişehir'de, kelimenin tam anlamıyla sokak terörü estirdi. Söylendiğine göre, Ülkü Ocaklı militanlar, şehri gezerek, Kürtlerin Eskişehir'e geldiklerini, polise ve yurttaşlara saldıracaklarını, dükkanlar ve mağazaları tahrip edecekleri haberini yaymış ve çok geçmeden, insanları adliyenin, önüne toplamayı başarmışlardı.
Kaymazlar Davası, şu an bir yargısız infaz davası olarak duruyor kamuoyunun gündeminde. Bununla birlikte bu dava tam bir suçüstü davası. Tutuksuz yargılanan ve hâlâ görevde tutulan dört polis memurunun geçen Eskişehir duruşmasında söyledikleri ve yargıç ile avukatların sordukları çapraz sorulara verdikleri cevaplar, salonda bulunan herkesin vicdanını sızlatacak cinstendi.
Yargıç: Otopsi raporları, mermilerin maktullerin vücutlarının can alıcı yerlerine saplandıklarını ortaya koyuyor, sağ yakalanmaları için ne yaptınız, uyarı ateşi açtınız mı?
Cevap: Bu soruya cevap vermek, istemiyorum.
Yargıç: Bu kadar kurşun sıkmaya neden devam ettiniz, vücuduna bu sayıda mermi isabet eden birinin yaşaması ve size silah sıkmaya devam etmesi mümkün mü?
Cevap: İnsan bu, belli olmuyor, kafasına çivi saplanıyor bazen ama yine de ölmüyor!
Sanık polisler, altı-on metre arası bir mesafede, "siluet halindeydiler ve bize ateş ediyorlardı" diye anlattıktan olayda, Uğur ve babasının silahlarından(!) çıkan hiçbir kurşundan zarar görmemişlerdi ve
operasyon bölgesinde muhtemel bir çatışmaya giden polisinin yara almayacağını düşünen devlet, olay mahallinde bir ambulans bulundurma gereği bile görmemişti.
Sanıkların çapraz sorgusunda ortaya çıkan bulgular ve bu bulgular ışığında mahkemenin adli tıp için aldığı kararlar, iddianamedeki suçun vasfının da yargılama sürecinde büyük bir olasılıkla değişebileceğini ortaya koyuyor.
Ahmet Kaymaz'ın iki kardeşi Reşat ve Murat'ın davaya müdahil olmaları, Mardin'de reddedilmişti. Bu vahim adli hata düzeltildi ve iki kardeş davaya müdahil kabul edildiler. Ekim ayının 24'ünde ikinci duruşması var davanın. Bu dava, söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama, Metin Göktepe davasına gösterdiğimiz duyarlılığı hak eden bir dava. Metin Göktepe davası için yarattığımız duyarlılık ve kamusal vicdan, demokrasi güçlerinin yüz akı oldu. Şimdi sıra Kaymazlar davasında. Yazık ki şimdiye kadar iki duruşması yapılan bu davada, aydınlarımızın ve ihlallerle ilgili tutumlarını hep takdirle karşıladığımız yazarlarımızın hiçbiri yoktu. Hadi Mardin bize çok uzaktı diyelim, gidemedik, fakat Eskişehir de mi uzak kalacak bize?
Eskişehir Adliyesi önünde geçen duruşmada olup bitenler, yaşadığımız toplumsal bölünmeye bir bakıma ışık tutuyor ve bu ülkede, çok derin yara almış toplumsal barış sorunumuzun olduğunu ortaya koyuyor. Ve en önemlisi de, büyük gayretlerle ve kampanyalarla başlatılan tehlikeli bir gidişi ortaya koyuyor: Kürtler'i "şiddetten yana Kürtler" ve "şiddete karşı Kürtler" diye ikiye ayırmanın, üstelik bu ayrımı Kürtlerin 1990'lı yıllardan bugüne oluşturdukları bütün kurumlarına ve siyasal aktörlerine teşmil etmenin gerçekte hangi amaca ve işe yaradığını anlamak ve görmek isteyenlerin Eskişehir hadisesini düşünmeleri gerekiyor. En başta da "Doğulu", "önde gelen" aydınlarımızın düşünmesi gerekiyor ki, söyledikleri hemen hiçbir şey bu ülkede gerçeği ve hayatı yansıtmamasına rağmen, her nedense bazen belli belirsiz bir itibar görüyor ve bu tip "doğulu mütefekkirler" yıllara sarılı yazılarının muhtevası ve gücü neye elveriyorsa artık, insanları yanıltmaya devam ediyorlar.
Onlara inanmaya devam edersek mesela, toplumsal bölünmenin ne sonuçlarıyla, ne de sebepleriyle uğraşmamız gerekiyor. Sivil ve siyasal işler ise manasız. Edebi tanıklıklar mı? Abesle iştigaldir o. İşin kolayı ve adresi var ki, bunu şimdiye kadar hiç kimse bilememişti!
Genelkurmay'a havale edersiniz her şeyi olur biter... Trabzon'da, Eskişehir'de, şurada burada linç edilmekten kurtulur; Uğur Kaymaz ve Ahmet Kaymaz'ın davasını izlemek isterseniz eğer, Eskişehir'e, bir tokat bile
yemeden, yerlerde sürüklenmeden ya da burnunuz kanamadan, sorunsuz girip çıkarsınız. (OM/TK)
Kızıltepe davasıyla ilgili bianet haberlerinin listesi için tıklayın.