bianet’te staj yapmanın kişiye neler katabileceğini değil de stajım üzerinden şayet bianet’te staj yapmamış olsaydım neler kaybederdim sorusunu yanıtlamaya çabalayacağım.
İzmir’den İstanbul’a geldiğim ilk gün. Bu büyük şehirde yaşayacağım olası anları zihnimde kurgulamamdan duyduğum şiirsel haz paha biçilemezdi. bianet’te staj yapmak için değil de, gezmek için İstanbul’a gelmiş olsaydım değerinin paha biçilemez olduğunu ifade ettiğim anılarım biricik bir nitelik kazanmazlardı. Bu anıların günbegün karakterimi biçimlendiren belirleyici birer kilometre taşları olduklarının ayırdına varamazdım misal. Bu kilometre taşlarından biri de bianet’te ürettiğim haberler.
Çoğumuz hak odaklı haberciliğin ne olduğunu bildiğimizi düşünüyoruz. Birtakım kuramlardan söz edip haberciliğin nasıl yapılması gerektiği üzerine fikirler yürütüyoruz. Ancak haber yazmaya başladığımızda, özellikle kriz anlarında yazılan haberler sırasında kuram falan görmüyor gözümüz. Allah ne verdiyse yazıyoruz.
bianet’te bir aylık bir habercilik tecrübesi edinmeseydim, bir kulağımızdan girip öbüründen çıksın diye dile getirilen etik değerleri, birtakım kuramsal temelleri bildiğim sanrısına kapılıp haber yazarken kendimi vicdanen sorgulamaksızın yukarıda bahsettiğim gibi gelişigüzel biçimde yazmaya devam edecektim. Haber yazarken kişinin kendi vicdanını işitme yetisinin ne denli önem taşıdığı bilgisine bianet’te staj yapmamış olsaydım erişemezdim. Kişinin vicdanını duymaksızın kamuya hitap etmesinin yaratabileceği olası tahribatları öngöremeyen bir gazeteci olur çıkardım.
Stajımı bianet’te yapmış olmasaydım alanlarında yetkin editörlerle, ilgilendiğim konularla ilgili ufkumu geliştirecek sohbetler edemez, hangi alanlarda uzmanlaşmak istediğimi anlamam zaman alırdı. 21 yaşında olmamdan ileri gelen kafa bulanıklığım hala daha devam eder, neyi nasıl yapmak istediğim sonucuna ulaşmam için daha fazla tecrübe edinmem gerekirdi.
Bir de kendimde gördüğüm problemlerden biri olan çekingenliğimi törpüleyemezdim. Çekingenliğimin özgüven eksikliğinden kaynaklandığını düşünürsek bu olumsuzluğu giderebilmemi bianet’e borçlu olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü genel yayın yönetmenlerinden editörlere, herkes sizin kendinize güvendiğinizden daha fazla güveniyor size. Bu da bir sorumluluk yüklüyor stajyere. Sonrası, haber yapmak üzere yollara düşmek olarak gelişiyor zaten. Haber değeri taşıdığını düşündüğünüz ne varsa haber haline getirmek üzere malzeme toplamaya başlıyor ve kürkçü dükkanına dönen tilki misali ofise dönüp kollarınızı sıvadıktan sonra başlıyorsunuz haber yazmaya. İşin en keyifli yanlarından biri ise kesinlikle haberiniz yayımlandıktan sonra spotun hemen altında isminizi görmek.
Şu an orada staj yapmayı tecrübe edinmemiş olma ihtimalimi düşündüğümde, karanlık bir dönemde bana umut zerk eden bir sürü güzel insanla bir araya gelmemiş olma olasılığı dahi neler kaybederdim sorusuna bir yanıt teşkil ediyor.
Bu yazıda özellikle yer vermek istediğim insanlar var. Başta bianet’in kadın ve LGBTİ editörü Çiçek Tahaoğlu. İki sene önce bir konuşma yapmak üzere okuluma gelmiş, onun sayesinde bianet’ten haberdar olmuştum. bianet’teki stajım boyunca da yakasından düştüğümü söyleyemem. Kadın ya da LGBTİ içerikli bir haber olup olmadığına bakmaksızın ona danıştığım çok oldu. Elinden geldiğince yardımcı oldu. Yaptığımız geyikler de paha biçilemezdi benim açımdan. Çoğu zaman Çiçek’in ve Elif’in sigara içmeye gitmelerini gözlediğimi, onların ardından benim de koşa koşa gittiğimi itiraf edebilirim.
bianet’in Kürtçe editörleri olan Yusuf ve Murat. Her öğle yemeğini istisnasız birlikte yediğim iki güzel insan. Murat’ın medya alanındaki deneyimleri, Yusuf’un ise kuramsal bilgisi birer hazine gibiydi.
Genel yayın yönetmenleri Haluk ve Ekin. Arada bir birbirlerine takılmak üzere laf atmaları bütün ofisi gündemin ağırlığından kurtarıp gülümsetiyor. Uzun uzadıya bahsetmek istediğim anılar var; ancak hepsini yazarsam çok uzun ve sıkıcı bir yazı olacağından Nilay’a, Deniz’e, Beyza’ya, Nadire Hanım’a Yüce Abi’ye, Ayça’ya, Reyhan Hanım’a –muhasebe ile ilgilenen en tatlı insan olabilir kendisi-, Leyla’ya çokça teşekkür ederek yazımı bitiriyorum. (EH/ÇT)