Ahmet Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” sergisindey(d)im. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bir Roma-Bizans bakiyesi gerçekliği olan şehristanbul’un kendini fark ettirdiği simge mekânlardan Feshane’nin, 8 bin metrekarelik sergi alanına yerleştirilmişti Kayıp Alfabe...
Dehşet bir baskılamanın toplum üzerindeki genel ağır yükünün dayanılmaz hissiyatıyla sergiyi Ahmet Güneştekin’in rehberliği ve anlatımında bir kez daha tanık oldum.
Güneştekin bir hafıza sanatçısı. İlmek ilmek dokuyor işlerini. Sabır ve tahammül vicdanla buluşunca ortaya çok önemli ve geleceğe bırakılacak tanıklıkların görsel eserlerine tanıklık ediyoruz.
2012’deki ilk sergisinden bu yana Diyarbakır, İzmir ve şimdi de İstanbul’la birlikte dördüncü sergisini izlemiş gezip görmüş oldum.
Muktedir siyasal erkin, hafıza ve alfabeyi yok sayıp adeta silerek ülkeye dikte ettirmeye üstün gayret gösterdiği tektipleştirmeye karşı bir sanatsal ve entelektüel tavır alıştır Ahmet Güneştekin’in yaptığı…
Çoğu kişi bilmez. Ben Güneştekin’in çeyrek asırdır arkadaşıyım. Altında bir araçla bütün ülke coğrafyasını dağ bayır dolaşarak yüzünü sabah akşam güneşe döndürerek önce yetmişiki millete sonra kendilerine dua eden Ezidî inanç ritüellerinin yoldaşlığında “Güneşin İzinde”yi yaptığı günlerden bu yana.
İstanbul’un sığ, günlük rutini içindeki hengâmesine karşı, Ahmet Güneştekin sanatın ve kültürün demokratikleştirici ruhunun hüküm ferman olması için işleriyle gündem yaratıyor.
Kayıp Alfabe altı ay boyunca Feshane’de açık kalacakmış. İstanbul’da olanlar ve yolu düşenler kaçırmasın… (ŞD/TY)