Muharrem İnce’nin seçim sürecinde beklenenden iyi bir performans sergilediğine hep beraber şahit olduk. ‘Tek başına gündem belirleyen adam’ tekelini yıllar sonra ilk kez Erdoğan’ın elinden aldı; meydanlarda Erdoğan’a yüklendikçe yüklendi, her taarruzuna anında karşılık verdi, hiçbir lafının altında kalmadı, hazırcevaplılığı sayesinde her polemikten galip çıktı. Ne var ki seçim gecesi telefonunu kapatıp sırra kadem basması ve ertesi gün ortaya çıkıp hiçbir şey olmamış gibi davranması, doğru yanlış bir sürü spekülasyona kapı araladı.
Bunu neden yaptığı sorulduğunda, ortalıktan kaybolmasında sorun edilecek bir yön bulunmadığını, sorunun bunu sorun edenlerde olduğunu pişkince bir özgüvenle savunması toplumu tatmin etmediği gibi ona inanıp güvenenleri bir hayli öfkelendirdi. Böylece seçim sürecinde estirdiği bayram havası bir anda yerini derin bir hayal kırıklığına bıraktı.
Seçime hile karıştırıldığı iddialarına kulaklarını tıkamakla kalmayıp bunu dile getirenleri nezaketsizce terslemesi, ‘eksik olsunlar, istemem böylelerinin desteğini’ diyerek büyük özveriyle sandıklara sahip çıkanlara provakatör imasında bulunması ve seçim sonuçlarını tuhaf bir acelecilikle kabullenip hemşehrisi Erdoğan’ı herkesten önce kutlaması, Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı seçimini pek de dert etmediği haklı algısına yol açtı.
Anlaşıldı ki, aslında İnce’nin hedefi cumhurbaşkanı olmaktan çok CHP’nin başına geçmekti(r.) Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini bu hedefe ulaşmak için bir sıçrama tahtası gibi kullandı ve kullanıyor. Üstelik bunu giderek sevimsizleşen üstenci bir üslupla yapıyor ve hızla güven erozyonuna uğruyor. Sahibine ziyan egosuyla, CHP camiasına bu partiyi ancak Muharrem İnce kurtarır, algısı aşılasa da, bunun gerçekçi bir iddia olmadığını, genel başkanlık koltuğuna kim oturursa otursun CHP’nin oyunun iki aşağı üç yukarı yüzde 25’ler bandını aşamayacağını; Türkiye sosyolojisinde radikal bir dönüşüm yaşanmadığı sürece de bu gerçeğin değişmeyeceğini o da biliyor(dur.)
İnce, alabileceği en yüksek oyu Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldı, bir hayli emanet oyla. Bir daha bu oranı yakalaması imkânsız olmasa da, kolay değil. Aslında bunun İnce’nin şahsıyla da pek ilgisi yok. HDP bir yana, CHP+diğer sosyal demokrat-sol-sosyalist kesimlerin oy toplamlarının yüzde 30’larla sınırlı olmasıyla ilgisi var.
Şu da var: Parlamenter sistemde tek başına iktidar şansı yakalayamayan CHP’nin, yeni hükümet sisteminde tek başına iktidar olabilmesi zaten mümkün görünmüyor. Mevcut durumda CHP’nin izlemesi gereken belki de en rasyonel politika; güçlü, etkili, hakiki bir sosyal demokrat muhalefete öncülük etmek olmalıdır. Bunu ancak HDP ve diğer demokrasi güçleriyle ittifak yaparak başarabilir. HDP de eklendiğinde yüzde kırkları bulacak bütüncül bir demokrasi blokunun topluma heyecan ve umut aşılayacağına ve Erdoğan’ın tek adam rejimine karşı en güçlü muhalefet kalesi olacağına kuşku yok.
Bunu kotarmak elbette kolay iş değil, lakin Türkiye demokrasi güçlerinin bu zoru başarmaktan başka seçeneği de yok. Herkes ülkenin gidişatına bakıp şapkasını önüne koyacak; sacayakları adalet, eşitlik, özgürlük olan evrensel demokrasi asgari müştereğinde el sıkışacaktır. Bu ülkede nelerin olamayacağı/olmaması gerektiği noktasında sağduyulu bir mutabakat sağlanırsa nelerin olabileceği/olması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Hiç kimsenin armudun sapı üzümün çöpü deme lüksü bulunmuyor!
Gelelim Muharrem İnce’nin böyle bir projeye öncülük edip edemeyeceğine;
İnce, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde iyi bir rüzgâr estirmiş olsa da, sonrasındaki hal ve hareketlerinden bu işi kotaracak vasıfta bir lider olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Kendisi belki farkındadır belki değildir; ama var idiyse bir şansı onu da kaçırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse böyle iddialı bir proje İnce’yi aşan bir liderlik gerektirir. Bunu söylerken asla haksızlık etmek istemem. Kuşkusuz Muharrem İnce CHP içinde etkili bir figürdür. Lakin O’na CHP’yi yakın gelecekte iktidara taşıyacak Karaoğlan; ya da ne bileyim, CHP’nin Erdoğan’ı misyonu yüklemek bana pek gerçekçi gelmiyor. Gelmiyor, çünkü CHP’nin Tayyip Erdoğan’a özenen bir lidere değil, tüm demokrasi güçlerini zarifçe kucaklayabilen, güven aşılayan, vizyon sahibi, sözde değil özde cesur bir lidere ihtiyacı var. (SA/HK)
Fotoğraf: Ufuk Ertop - Kırklareli/AA