Adam: "Bu işe devam etmeni sağlayan şey ne Oscar?"
Oscar: "Beni bu işe başlatan şey, rol yapmanın güzelliği."
Adam: "Güzellik mi? Bir söz vardır: Güzellik görenin gözündedir."
Oscar: "Peki, gören yoksa?"
(Kutsal Motorlar Filminden)
Siyah beyaz bir görüntü... O siyah beyaz görüntünün içinde sağa sola durmadan koşan çırılçıplak bir adam... Koşan bu adamı hareketsiz, sessiz bir şekilde izleyen bir salon dolusu insan... Hem de kapalı gözlerle perdeye bakarlar, uyutulmuşcasına, rüyadaymışcasına. Görülen gerçek midir yoksa rüya mıdır, düş müdür belli değil.
Sonra bir yatak odası... Bir beyaz köpek ve uyuyan bir adam... Adam uykusundan uyanır. Odanın içinde dolanır. Odanın bir duvarı boydan boya ağaç çizimleriyle kaplı. Orman... Adam duvardan açtığı kapıdan içeri, ormana, girer. Kuş sesleri, kükremeler, hırıltılar, inlemeler duyulur... Adam yürür, yürür ve bir locadan aşağı bakar. Sessiz, hareketsiz ve kapalı gözlerle perdeye bakan insanlar vardır aşağıda. Bir bebek hareketsiz, sessiz ve kapalı gözlerle perdeye bakan insanların arasından yürümeye çalışır. Sonra siyah, iri (Eğer görülecek olanlar bir cehennem ise bu cehennemin bir de bekçisi vardır. Yunan mitosunda cehennemin bekçisi bir köpektir; Kerberos) bir köpek görürüz.
"Tokyo" (2008 Kısa Film), "Pola X" (1999) ve ona ün getiren "Köprü Üstü Aşıkları" (1991) filmiyle tanınan Leos Carax'ın yaklaşık on üç yıl sonra çektiği 2012 yapımı "Holy Motors / Kutsal Motorlar" adlı filmi sinema tarihinde hareketli görüntüleri kaydeden Fransız Etienne-Jules Marey'in siyah beyaz görüntülerini bir sinema salonunda hareketsiz, sessiz, kapalı gözlerle izleyenlerin hikayesiyle başlar.
Senaryosunu da Leos Carax'ın yazdığı filmde Denis Lavant (Mr. Oscar), Edith Scob (Celine), Kylie Minogue (Jeane), Eva Mendes (Foto model), Michel Picholi gibi oyuncular oynar. Film 2012 yılında Cannes Film Festivali'nde Gençlik Ödülü alır.
Carax'ın filmi yirmi dört saatlik bir zaman diliminde geçer. Bu yirmi dört saatlik zaman diliminde dokuz hayat görürüz. İç içe geçmiş ama birbirinden farklı bir hayattır bu dokuz hayat. Bu dokuz hayata Mr. Oscar hayat verir, kendi hayatı yokmuşcasına.
Film, izleyenleri bir hayattan bir diğer hayata doğru yolculuğa çıkarır. Bu yolculuğa, bu hayatlara Celine'nin kullandığı beyaz limuzin ile gidilir. Her biri iç içe geçmiş bu farklı yaşamlarda Mr. Oscar insani kimliğe bürünürek hayat verir. Oscar insani kimliğe bürünmeyi Celine'nin kullandığı limuzin içinde gerçekleştirir. İçine gireceği hayat/rol ile ilgili bir "randevu dosyası" vardır. Bu dosyanın içinde içine rolü ile ilgili bilgiler vardır. Limuzinin içinde de role uygun her türlü makyaj ve kostüm malzemesi vardır.
Mr. Oscar, kimliğine büründükten sonra modernitenin/cennetin başkenti Paris'in şu ya da bu bölgesindeki hayat sahnesine çıkar ve dokuz randevuluk hayat rolünü "rol yapmanın güzelliği" ile oynar.
Bazen elinde çantasıyla malikanesinden çıkıp -bir gemiyi andırır bu malikane- Celine'nin limuzinine binen bir iş adamı olur.
Bazen Seine Nehri kenarında "Evet, yıllar, yıllar boyunca tek gördüğüm taşlar ve ayaklar... Hayır, kimse beni sevmiyor... Fakat her halükarda ayaktayım... Çok yaşlıyım, korkuyorum... Asla ölmeyeceğim..." diyen dilenci yaşlı kadındır.
Bazen akrobatik hareketler yapan ve yine akrobatik hareketlerle sevişen bir cambazdır.
Bazen dünyanın en ünlü mezarlıklarından olan Père Lachaise'de, mezarlıklara bırakılan çiçekleri yiyerek, mezarlıktaki fotoğraf çekimi sırasında ünlü modeli/güzellik (Eva Mendes) kaçırarak, yer altı dünyasına götüren yeşil elbiseler içerisindeki adam/çirkinlik olur (bu sahnede mezar taşları üzerindeki "www..." diye başlayan ölüm ilanlarıyla yer altındaki örtülü kadın ve çıplak erkeğin, çirkinlik ve güzelliğin, yan yanalığı ve neyin temsili olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir...).
Bazen kızına "Sevgili Angela, senden tek isteğim senin sen olman, kendi başına yaşaman..." diyen bir babadır.
Bazen gittiği yerde kurbanını öldürür öldürmez onun yerine geçmek için tüm hazırlıkları tamamlamışken, tıpkısının aynısı şeklinde gelişen olayla birlikte artık kimin katil kimin de kurban olduğunun belli olmadığı bir adam olur.
Bazen bir kilisenin içinde akordeon çalan bir ekibin başındaki şef olur.
Bazen malum sona yaklaşılan an olan o ölüm döşeğinde, "ben senin ölümünü beklemiyordum..Bu anı birlikte olmamızı arzuluyordum" diyen Lea'ya , "...Bir başkasının ölümünü seyretmek kadar hayat dolu başka bir şey yok... İşte yaşam hissi bu, bizden geriye kalan duygu bu..." diyen yaşlı Alex Vogan olur.
Bazen de son rolünü gerçekleştirmeden önceki son anda "Celine, gece yarısından önce gülmeliyiz, bir sonraki hayatımızda gülebileceğimizi kim bilebilir..." diye seslenen ve günün son rolünü oynayacak adam olur.
Oscar, günün son randevu dosyasını eline alır, dosyasının içinde "eviniz, eşiniz ve kızlarınız" yazılıdır. Oysa Oscar, Jeane adlı kadına aşıktır ve kendisinin kendi olduğu bir hayatı yoktur. Hem Oscar hem de Jeane kendi hayatlarını değil bir başkasının bir başka hayatını yaşar randevu adlı zamanlarda. Ne Oscar'ın saçları Oscar'a ait, ne de Jeane'nin gözleri Jeane'ye ait... Tıpkı Celine'in de bir başka hayatı yaşadığını filmin sonunda göreceğimiz gibi... Çünkü kimsenin kendine ait bir hayatı yoktur. Bunun için baba, kızı Angela'ya "sen, sen ol" der.
Oscar, o günün yani gördüğümüz/izlediğimiz yirmi dört saatin özeti olan cümleyi Celine'e söyler: "...Cehennemin dibinde bir balo sergiliyoruz... Hepimiz sarhoşuz... Ölü ve sarhoş...".
Oscar'ın bu son sözcükleri modernitenin/cennetin başkenti olan Paris'te "hayatın güzelliği"nin dışavurumudur. Oscar arabadan iner... Bir sigara yakar... Kapının ziline basar... Kimseler açmaz... Açılmayınca anahtarıyla kapıyı açar... Bu sahne hayatın "başlangıc"ının ve "son"unun nerden nereye vardığının ya da varabildiğinin veyahut insanın varoluşundan, özünden, kendisinden, biricik benzersiz olma halinden nasıl da uzaklaştırıldığının göstergesidir.
Leos Carax'ın yaklaşık iki saatlik filmi, sinematografik olarak bakmaya yetenekli insanın gözüne görsel güzellikler sunarken bu güzelliğin/sinemanın sadece bir teknik yaratım olmadığını aynı zamanda bunun bir felsefesinin, bir edebiyatının, bir şiirselliğinin, bir estetiğinin, bir düşüncenin, bir dünyanın dışavurumu olduğunu da hatırlatır. Ve film bunları izleyenlere de alabildiğince sunar.
"Kutsal Motorlar" filmi yaşanan hayatın insanın kendisine mi yoksa bir başkasının denetimi ve gözetimi altında bir başkasına mı ait olup olmadığını sorgulatır... Ne diyordu Jeane'nin söylediği, anlamını bilmeden dinlediğimiz o en zor ve güzel şarkı: "Biz kimiz... Kimdik...?"(KT/ÇT)
* Leos Carax'ın "Holy Motors / Kutsal Motorlar" adlı filmini 12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali (14-24 Şubat) kapsamında izleyebilirsiniz...