İsveçli yönetmen Roy Andersson'ın 76. Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülü için yarışan son filmi "About Endlessness" (Om det Oändliga) !f İstanbul kapsamında Türkiye'de de sinemaseverler ile buluştu. Her zaman soluk renklerin hâkim olduğu minimalist mekanlar ve yaşayan mı ölü mü bilemediğimiz beyaz yüzlü kahramanlarla karşımıza çıkan Andersson, bizi yine insan hayatının gündelik dertleriyle çevrilmiş bencil, hüzünlü ve kaygılı dünyasının ortasına bırakıyor.
Yönetmenin 2014'te Altın Aslan kazanan "İnsanları Seyreden Güvercin"den (En Duva Satt på en Gren och Funderade på Tillvaron) sonra çektiği ilk film olan "About Endlessness" mizahi ögelerle dolu donuk bir kara komedi. "Binbir Gece Masalları"nın anlatıcısı Şehrazad'ın öykü anlatımından etkilenen Andersson, bizi gökyüzünden dünyaya bakan bir kadının sesinde varoluş üzerine bir yolculuğa çıkarıyor.
Hayatı için yalvaran bir adam gördüm
Her sahnesi "I saw a man/woman*...(Bir adam/ kadın gördüm)" replikleriyle açılan, farklı farklı öykülerden oluşan filmde bir rahip inancını kaybeder, bir adam ölmemek için yalvarır, bir baba sağanak yağışın altında onun ıslanmasını önemsemeyen küçük kızının bağcıklarını bağlar, genç kızlar bir kafenin önünde dans eder, yenilmiş bir ordu tutukluların bulunduğu bir savaş kampına doğru yürür, bir çift savaşta yerle bir olmuş bir şehrin üstünde süzülür, gününde olmayan bir diş hekimi hastasını masada bırakıp gider, bir adam kötü bir düş görür ve Hitler yenilgiyi tadar.
Durup düşünmeye vaktimizin olmadığı önemsiz anlar Andersson'ın kamerasında değer kazanır ve tıpkı "Yaşayanlar Üçlemesi"nin diğer filmlerinde olduğu gibi insan olmanın anlamı üzerine kafa yorar, yordurur. Tanık olduğumuz anlar insan hayatının gündelik telaşında kaybolan kaygılarımız, zaaflarımız ya da dillendiremediğimiz ama bilinçaltına sıkışıp rüyalarda bizi bulan korkularımızdır.
İnancını kaybeden rahip
Yaşlı bir garson müşterisine doldurduğu kırmızı şarabı masaya dökerken anlatıcı "Aklı başka yerde olan bir adam gördüm" der, ardından tren istasyonunda yalnız kalan bir kadına kamerasını çevirerek "Kimsenin onu karşılamaya gelmediğini düşünen bir kadın gördüm" der.
İnancını kaybeden rahip bu sefer Tanrı yerine psikiyatriste yalvarır, ona doğru yolu göstersin diye. Ama doktorun yetişmesi gereken bir tren vardır. Filmin her öyküsünü en ince detayına kadar kendine has üslubu ile özenle tasarlayan yönetmen ölümü, daha doğrusu filmin adında olduğu gibi "sonsuzluğu" bize sorgulatmayı amaçlar. İnsan olmanın acısı, hüznü, kaygısı, tasası, dertleri sahne sahne Andersson'ın trajikomik insan hikâyeleri ile dolu soluk mavi evreninde karşımıza çıkar.
Hayatlarının belirli bir anına tanık olduğumuz bu insanlara film, gülmemizi veya acımamızı istemiyor. Tam tersine "siz yaşayanlar, hayat sonsuzmuş gibi yaşayanlar bu insanlar tam olarak sizsiniz" diyor. (YK/AÖ)