Yusuf: Gemicilik işinde çok para var Mahmut Abi, hem dünyayı geziyorsun.
Mahmut: Geziyorsun da n’oluyor Yusuf? Her yer aynı, boş ver.
Yusuf: Hep siz mi gezeceksiniz, siz mi göreceksiniz bu dünyayı ya. Biraz da biz gezelim.
Yusuf… Yoksa Saffet miydi?
Hayal etmek ve gitmek arasında gidip gelir, Kasaba hayatının içinde.
Kasabada her yer bir şeye benzer. Nereye gitse, ne tarafa baksak aynı bakışlar. Her yerin bir şeye benzediği yerde, büyüye büyüye varır Mayıs Sıkıntısı’na.
Hayal etmeyi seçer orada. İstanbul’u düşler, sıkıntısını büyüttüğü kasabasında... Düşler kurar, kasabanın ötesinde kalan hayata.
Ülke sınırlarının dışına mal taşıyan gemilerde miço olarak çalışsaydı; biraz biraz da olsa görürdü dünyanın başka yerlerinde başka evler, başka pencereler, başka kokular, başka bambaşka hayatlar olduğunu. Hep Mahmut’lar görecek ve yaşayacak değildi ya hayatı.
Buna inanıyordu, hayal gücünün kasabanın içindeki sıkıntısını katlanabilir bir hale getirdiğine. Geleceğin düşü ne kadar güzel ve ne kadar Uzak’tı ona.
Büyüyordu. Büyüdükçe en büyük gücünü, düş gücünü yitiriyordu. Hayaller olmadan yaşamak zordu. Öyleyse varolmalıydı o hayaller. Hayallerine varmanın adı oluyordu, gitmek.
Gitmek istiyordu… Gitmek, terk etmek, vedalaşmak, ayrılmak istiyordu, şu bildik bilmelerin sıkıntısının yaşandığı kasabadan. Yusuf olmak isterdi.
Görmenin coşkusu sarar bedeni. Artık gitme vakti gelir. Çıkmalı buradan. Buradan gitmeli.
Sabahın ilk hali gitmenin de ilk hali olur. Mevsimlerden kış… Sırtında düşü. Sırtında kendisi. Sırtında çantasıyla Yusuf.
Havada rüzgar, uğultu, kuş sesi, köpek havlamasıyla karlara bata çıka kasabanın içinde yürür. Ulaşır sabahın tepesine.
Yolun başına gelir. Kasabasına sırtı dönüktür. Görünürde uzakta ufalmış, küçülmüş evler vardır, bir de rüzgar, uğultu, kuş sesi, köpek havlaması...
Ait olmadığını hissettiği kasabasına sırtını dönmüştür. Sıkıntısı geride kalmıştır, uzakta geleceğin düşü.
Kaldırır elini kederli sabaha… Bilmediği bir kente doğru yeniden başlamak, düşünü kurduğu dünyayı bulmak, hiç bilmediği bir tanrıya dua eder gibi, kasabayı, sisler içindeki yaşamını, gittikçe büyüyen sıkıntısını ve çığlığını geride bırakıp, ardında olanların çok daha olağanüstü, çok daha gerçek ve yaşama çok daha yakın olduğuna inandığı yere gidiyor işte.
* Film: Uzak Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan, 2002