"Hava kapalı ama açacak... Yağmurdan sonra iyi havalar beklenir... Gürültüden sonra mutluluk sesleri... Barış gelir ve kötülük sona erer... İkisi arasında insan acı çeker..." (Stefan Zweig)
Bir çocuğa ne anlatılabilir, ne söylenebilir ki... Öyle sıradan bir yaşanmışlık değil ki onun, o küçücük canına sığdırdığı.
Kim, nasıl anlatabilir ki bir çocuğa, evlerini, sokağını, mahallesini, arada bir masal anlatan büyüklerini, bağını bahçesini, oyun oynadığı kedisini köpeğini, kitaplarını, sığdırmışsa o küçücük canına yitirdiklerini.
Ölüm bir çocuğa yapılabilecek en büyük haksızlıkken, "biz burada ölüyoruz" diye diye ölen çocuklara kim, hangi sözcükle, ne anlatabilir ki.
Her şeyini yitiren çocuk, yine de yitirmez düşünü, hayatın sesleri acının ürettiği o karanlığı yırtar.
Çocuk: Baba Japonya’da tüccar var mı?
Baba: Var.
Çocuk: Pakistan’da, Kongo’da.
Baba: Var oğlum, her yerde tüccar var.
Çocuk: Ne iş yapar bu tüccarlar.
Baba: Alırlar, satarlar.
Çocuk: Alırlar, satarlar herkese de kazık atarlar. Ben büyüyünce tüccar olmayacağım. Almayacağım, satmayacağım, kimseye de kazık atmayacağım. Tüccarlıktan vazgeçelim be baba.
Çocuğun isteği, alışmak. Alışmak ister, alışmak, alışmak…Bir eve, sokağa, sokakta oynayan çocuklara, oyuncağına, okuluna, oyun oynadığı kedisine köpeğine, babasına, annesine. Alışmak ister yaşamaya. Yaşama.
Alışması için babasıyla Van’a Tatvan’a Siirt’e, kentlere doğru gitmemesi gerekir.
Köyde, şehirde, tarlada, dağda, bağda, orada burada şurada, bir yerde ve her yerde "sümüklü böcekler" varsa babası kendi payına düşeni yapmaya çalışmak için, savaşmak için, gider… Babanın gitmesi, çocuğun hüznü olur, küskünlüğü olur.
Yürür. Sokaklar, çamurlu kaldırımlar boyunca. Bir adım, bir adım daha.
Birlikte, omuz omuza, yan yana, el el, yarınlarının mutluluğu için emeğiyle geçinen, toprağı koklayan insanların arasından geçer.
Veda eder toprağı koklaya koklaya, yarının mutluluğunu biriktirenlere. Vakit gelmiştir yine, gitmek için.
Ve oğlunun yanından mahçupca geçip gider, "sümüklü böcekler"le savaşmak için, başka, bambaşka kentlere doğru.
O an çocuk, önünden geçip giden babasına ses olur, arkadaş olur. Yetişmesini ister babasının Diyarbakır'a, Siirt'e Malatya'ya taa Van'a Tatvan'a, yarının çocukları, mutluk sesleri için.
Baba: ...Mühim olan vermesini bilmektir. yakındakilere uzaktakilere... Bütün varlığını insanlar için ortaya koyunca, kişiliğini bulur insan oğlum. Büyür, değer kazanır, sümüklü böcek olmaktan kurtulur, kutsallaşır ve yaşantısını hak eder. Yarının dünyası böyle insanların çoğunlukta olduğu bir dünya olacak. Kendini ona göre hazırla oğlum. Kendini ona göre hazırla. Ve yarının daha doğru, daha mutlu geliş şartları için değiştiren, yarını uzaklara itmek isteyen hastalıklı bünyelerle, sümüklü böceklerle savaşmak için kendi payına düşeni yapmaya çalışan babanı sana gereken ilgiyi göstermediği için affet, hoş gör.
Çocuk: Sana söz veriyorum bundan sonra sümüklü böceklerle savaşında seninle olamazsam bile yüreğimle yanında olacağım.
Baba: Şimdi nereye gidelim oğlum. Diyarbakır'a mı Malatya'ya mı?
Çocuk: Yetişmeni istiyorum baba. Her yere yetişmeni istiyorum. Bütün sümüklü böcekleri yok edelim.
Baba: Başka.
Çocuk: Büyümek istiyorum baba. Güçlenmek ve kafamla yanında olmak istiyorum.
Baba: Yarın çok güzel olacak oğul, yarın çok güzel olacak, çok güzel. (KT/NV)
* Film: Benim Adım Kerim, Yönetmen: Yılmaz Güney, 1967