Meral: “Neden fotoğrafıma bakıyordun? Bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır.”
Halil: "Hayır… Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım..."
Meral: "İyi ama âşık olduğun benim resmim. İşte ben de buradayım. Söyleyeceklerini dinlemeye geldim...”
Halil: "Sen resmin değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın...”
Meral: "Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.”
Halil: "Evet, bir korkudan ileri geliyor. Bu korku sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de, sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Hâlbuki resmin bana dostça bakıyor ve ebediyen bakacak...”
Meral: "Ben de resmim gibi sana bakmak istiyorum. Âşık olmak istiyorum..."
Halil: "Hayır, hayır... Benimle resminin arasına girme. İstemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine aşığım..."
Meral: "Gerçek aşktan kaçıyorsun?”
Halil: "Sana âşık değilim..."
Meral: "Olmaz böyle şey, resmime âşık olman beni sevmek demektir. Dünden beri hep sözlerini düşündüm. Sen bana âşık olduğunu söylemekten korkuyorsun...”
Halil: "Olmayan bir şeyi nasıl söylerim? Niçin beni anlamamakta inat ediyorsun? Ben senin resmine aşığım. İşte hepsi bu kadar...”
Meral: "Sen, ben yokken resmimi sevdin. İşte ben varım artık. Resmin aslı benim. Bundan sonra ikimiz bu sevgiyi paylaşacağız. Bu aşkın yarısı bana ait..."
Halil: "Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti. İlk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. Elbiselerim eskiydi. Kirliydim. Sakallarım uzamıştı. İnanamadım. O insanca bakışı bir daha göremem diye resme bakmaktan korkuyordum. İkinci kere zorlukla baktım sana. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Boş evde soğuk kış gecelerini beraber yaşadık. Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı. Çok zamanlar gidip yüzünü tutardım. Gözlerini öperdim. Saçlarına değdirirdim ellerimi..."
Meral: "Benim bakışlarımda da sevgi var. Resmim yerine seni sevebilirim...”
Halil: "Hayır... Hayır, istemiyorum seni. Benim dünyama girmeye kalkma. Sonra merhametsizce yıkarsın onu. Resmin benim kendimden bir parça. Bırak onu ben seveyim. Sen sevmek isteme beni. Senin ellerini tutmak istemiyorum. Sonra çekersin o ellerini benden. Ben resmine aşığım. Ölünceye kadar da onu seveceğim..."
İnsan sevgiye düş(e) görsün... Düş(e) görse bu sevgiyi… Gönül kapısından gire görsün hele bir.
Sevdiğine ulaşmak, ona kavuşmak, onda erimek, onda yok olmak, ona kendini adamak, iki ayrı varlıkken/bedenken tek bir varlık/beden olmak ister "yaratılmışların en şereflisi" olan insan. Bunun için de mücadele eder, acı çeker, sıkıntılar yaşar ve sonunda fani olan bu dünyada kendini adayarak sonsuzluğa ulaşır.
Halil. Boyacıdır.Yerlerin ıslak olduğu, ağaçların yapraklarını döktüğü, yağmurun durup dinlenerek yağdığı, dalgaların kıyıya vurup vurup kendi sularına çekildiği, sisler içindeki Büyükada'da çalıştığı evlerin birinde duvarda gördüğü fotoğrafla aşka düşer.
Hiç beklenmedik bir anda kalbini sessizce saran sevgi ateşi başını döndürmeye başlar ve sarhoş olan bedeni içinde bulunduğu durumu kavrayamayacak hale gelir.
Günlerce gidip gelir, gelip girer gizlice, fotoğrafın duvarda asılı olduğu eve.
Orada kendine bir düş/hayal/hayat/dünya yaratır ve o dünyanın içinde duvarda asılı olan fotoğrafa kendinden geçercesine bakar, sever, âşık olur ve ondan başkasını göremeyecek hale gelir.
Düşsel dünyası fotoğraftaki kadını var eden, ona o anlamları veren, sevgi öznesinin, Meral'in, gelmesiyle sarsılır, darmadağın olur.
Meral onun yarattığı düşsel dünyasını yıkıp kendisini var eder. Halil'in ulaşmak/kavuşmak istediği aşk acısı, düşsel dünyasında kendinden geçercesine baktığı surete, nesneye olan aşk, asıl olana/varlığa/özneye, gerçek dünyada var olan ve fotoğrafı varlığıyla var eden Meral'e geçer.
Halil gölde bir kayığın içindedir. Kayığın içinde gelinlik giydirilmiş bir manken ve Meral'in fotoğrafı vardır. Halil mankene daha önce Meral'in fotoğrafına aşkla baktığı gibi bakar.
Halil aşkla bakadururken sevgi nesnesine, bir araba gölün kıyısında durur. Arabanın içinde gelinliğiyle Meral iner. Kendinden geçercesine baktığı mankenden Meral'i göremeyen Halil bir süre sonra Meral’in varlığıyla dolar.
Birbirlerine aşkla bakarlar… Bakışları birken birçok olur, sevinçleri gibi.
Halil, kayığı Meral'e doğru çevirerek binmesini sağlar.
Halil'in tutkuyla baktığı mankenin yanına oturan Meral, önce varlığıyla var ettiği fotoğrafı suya atar sonra da mankeni.
Meral kendi varlığı ile daha önce fotoğrafı nasıl yok ettiyse mankeni de yok ederek, "hakikat benim", "sevgi öznesi de benim" dercesine varlığıyla gönül kapısından girer bembeyaz gelinliğiyle.
Meral ve Halil kayığın içinde birbirlerine sarılarak iki varlıkken tek bir varlık olmanın sırrına erişirler aşkla. Artık her şey seven ve sevilenden ibarettir.
Aşk ile tek bir varlık haline gelen beden(ler)e üç el ateş edilir.
Tek bir varlık olmanın sırrına erişen Halil ve Meral aşk ile bu fani dünyadan sonsuzluğa ulaşırlar. (KT/NV)
* Film: Sevmek Zamanı Yönetmen: Metin Erksan, 1965