Bu ülkede yazacak insan konu sıkıntısı çekmez denir. Doğrudur. Ama artık başka bir duruma evrildik. Hangisine öncelik verileceği durumu içinden çıkılmaz bir hale dönüştü. İnsanı bunaltıyor. Aslında ekolojik meseleler gibi çok önemli konular, (daha doğrusu çağdaş ülkelerde önemli kabul edilen demek daha doğru), hızla gündemden düşüyor. Çünkü can güvenliği kaygıları, başka bir şey düşünmeye ve bunun dışında bir konuda itiraz geliştirmeye uygun ortamların oluşmasının önünde engel oluşturuyor.
Doğal olarak böylesi ortamlarda, yıllardır verilen mücadelelerle elde edilen bazı kazanımlar (örneğin Alakır’a ilişkin Danıştay’ın kesin hükmüne rağmen HES yapımının sürmesi), güvenlik nedeniyle denilerek doğanın ve ormanların içindeki tüm canlılarla birlikte yok edilmesi (örneğin Lice ve Cudi orman yangınları), doğal sit alanı olmasına rağmen kaçak yapılaşmaya açılan Olimpos ve Adresan ormanlarının birkaç yılda bir büyük yangınlarla yüzleşmesi (üstelik kaçak yapıları korumak adına yangını ormanlık alana yönlendirmeyi başarı olarak sunan bir anlayış), Zonguldak Kömür İşletmeleri'nin özelleştirme çalışmaları (maden katliamlarının ana nedeninin özelleştirmeler olduğunun defalarca ortaya çıkmasına karşın) böylesi ortamlarda elbette gündeme gelemiyor, gelse de gündemde kalamıyor. Bir anlamda vaka-i adiyeye dönüştürülüyor!
İnsanlıktan nasibini almamış IŞID denilen örgüt ülkemizde katliamlarını sürdürürken, insanlar her geçen gün daha fazla yaşam kaygısı taşımaya başlıyorlar. Sokağa çıkmaya bile cesaret edemez hala geliyor. Sosyal yaşamdan kopuyor, içine kapanıyor. Bu katliamların daha da artacağına ilişkin haberler bu psikolojiyi ve travmayı daha da derinleştiriyor. Zaten hiç gerçek demokrasi ile tanışmamış halkımız, şimdi kör karanlık dehlizlerde, gelecek için bir ışık umudu bile olmadan yaşamını sürdürmeye alıştırılmaya çalışılıyor!
Böyle bir ortamda, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ve insan hakları, sağlıklı çevre ve sağlıklı yaşam hakkı, nitelikli eğitim, iş ve iş güvenliği talepleri gündeme gelemiyor, açlık, yoksulluk artıyor. Ülkenin her köşesinden, taciz olayları, kadın cinayetleri haberleri gelmeye devam ediyor.
Bu kadar kötü gidişe rağmen hiçbir yetkili sorumluluk alıp istifa etmeyi aklından bile geçirmiyor. Son bir yılda bombalamalarla, üç yüzün üstünde ölüm, binin üzerinde yaralı olmasına karşın, Adalet Bakanı “Bu güne kadar hiçbir terör örgütü Türkiye’de terör eylemleri ile hedeflerine ulaşamamıştır, bundan sonra da ulaşamayacaktır” diyebiliyor. Peki sormazlar mı 'Hedef kaç ölü' diye!
Her yaşanan katliamda “Güvenlik zaafı yoktur” söylemini en yetkili ağızlar dillendirmeye devam ediyor. Peki sormazlar mı güvenlik zaafı kavramının anlamını! İnsanlar bu ülkede kendini güvende hissetmiyorsa, sizin güvenlikten ne anladığınızı sorgulamak gerekmiyor mu? Sizler için bir güvenlik zaafı olmayabilir, ama bir referandum yapın bakalım halk aynı görüşte mi? Hiç sanmıyorum! Sizin bu söyleminiz, yaşamını yitirenlerin yakınları ve hayatlarının bundan sonraki bölümünde sakat yaşamak zorunda kalacak yüzlerce insan için ne ifade ediyor düşünüyor musunuz?
Üstelik katliamının boyutları da birkaç güvenlik görevlisinin müdahelesi olmasa daha korkunç olabilirdi. Başbakan, bundan sonra havaalanlarında daha fazla güvenlik önlemi alacaklarını ve özel eğitimli ekipler oluşturulacağını söyledi. Peki diğer yaşam alanları ne olacak? Sadece polisiye yöntemlerle bu tür eylemlerin engellenemeyeceğini tüm dünya kabul ediyor. Bunu aslında sizler de biliyorsunuz. Günü kurtarmak anlayışı insanların yaşamını kurtarmıyor ne yazık ki!
En küçük bir muhalefete tahammül edemiyorsunuz. Dünyaca tanınan, bilinen, kaçma şüphesi olmayan insan hakları savunucuları, bilim insanları, gazeteciler, gözdağı amacıyla zindanlara atılıyor, sonra da "bu ülkede hukuk var" havası yaratılarak serbest bırakılıyor, tutuksuz yargılama kararı alınıyor. Herkesin yattığı yanına kâr kalıyor! Başkaları sırasını bekliyor! Oysa IŞİDciler ortalıkta cirit atıyor, yıllardır sadece izlenmekle yetiniliyor. Eyleme kalkışmadığı sürece bir şey yapılamayacağını da siz söylemiştiniz!
Peki bu koşullarda insanlar nasıl güvende hissedecekler? Yaşamını yitirenler de size göre güvendeydiler ve daha önceki katliamlardan sonra verdiğiniz “güvenlik zaafı yok“ demeçlerinize inanmışlardı belki de. Ama güvende değillermiş! Hiçbirimiz değiliz!
Yazıyı bitirmek üzere iken beton santralinde iki işçinin yaşamını yitirdiğini, ardından da Osmangazi Köprüsü'nün açılışını veriyordu haberler!...
Nazım Usta’ya sığınırım böyle zamanlarda;
Yuvarlanıyor, iri, sıcak damlalar
bakır yanaklarımızdan!
Yuvarlanıyor, iri, sıcak damlalar
Kalbimize!
Kalbimiz artık dar geliyor bize!
Kopararak
kanlı sargıları
yaramızdan,
sokaklarda haykırmadayız
hep bir ağızdan!
Dişi bir kaplanız ki biz,
kara saplı bir hançer deldi yavrularımızın göğsünü!
Dişi bir kaplanız ki biz,
dişlerimizde taşıyoruz altın başlı yavrularımızın ölüsünü.
Kinin kızıl gözlü sarı alnına
sardık sevginin beyaz çiçekli örgüsünü!..
Kan geliyor kainatın rengi bize!
Yuvarlanıyor iri sıcak damlalar
bakır yanaklarımızdan
kalbimize!
(Şİ/EA)