Gerçekleştirdiğimiz bir Akiller toplantısı deneyimini paylaşmak istiyorum. Ülkenin yoğun gündemi arasında bulunan ve siyasi gerilimin sokağa yansımasını artıran bir unsur olarak, bu Akil İnsanlar toplantılarını önemli görüyorum. Çünkü bu toplantılar, “Barış Süreci”nin bir enstrümanı olarak toplumdaki algıyı şu veya bu şekilde etkiliyor ve şekillenmiş siyasi yapıları daha bir belirginleştiriyor. Diğer bir deyişle, insanlar bu somut durum üzerinden duruş ve söylem belirliyorlar. Bu da, eylemsel bir siyasete işarettir.
Bir parantez açarak, heyetin oluşumundaki yöntem ve bileşenlere eleştirim olsa ve “akil” sözcüğünü pek sevmesem de, bu sözcüğü, heyet adı olarak yerleşik bir hal alması sebebiyle kullanılmak zorunda olduğumu belirterek, parantezi kapatıyorum.
Toplantının organizesi ve yapılışı hakkında, okuyucunun anlayışına da sığınarak biraz detaya gireceğim. Çünkü bu toplantıdan sonra bize, toplantı düzenlemek isteyen birkaç ilçedeki insanlardan, nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi hususunda bilgi almak amacıyla telefonlar geldi. İlgi duyan kimselere bu bakımdan da bu yazı yoluyla bir katkı sunmayı amaçladım.
Beylikdüzü’nde hiçbir siyasi yapıyla fiili bağları olmayan, sol, sivil ve demokrat (yapımıza ilişkin bu genel siyasi belirlemeleri özellikle belirtmek zorunda kaldım ki, böylesi insanların böylesi toplantıları organize etmesi mümkündür) olmayı amaç edinmiş üç kişi, barış sürecine katkı babında, Akil İnsanlar ile Beylikdüzü halkını bir araya getiren bir toplantı organize edebilir miyiz sorusuyla işe başladık. Beylikdüzü’ndeki kimi sivil toplum kuruluşlarına gittik ve onların görüşlerini de alarak etkinlik içerisine kattık. Bizimle birlikte başka kişiler de toplantının organizesine pratik katkılarda bulundular. Toplantının bir sahibi olması gerekliliği nedeniyle de, buna “Beylikdüzü Çözüm Girişimi” adını koyduk. Böylesi toplantılarda sivil, kapsayıcı ve köşeli olmayan adlar koymak önemlidir. Marmara Akil İnsanlar grubuyla irtibat kurduk. (Dört kişi gelmesi programlanmışken iki kişi, Yücel Sayman ve Levent Korkut geldiler. Böylesi aksilikler de çıkabiliyor.) İlçedeki AKP, BDP, CHP, YSGB, EMEP partilerine giderek, onları da etkinliğimize davet ettik. Kaymakama, belediye başkanına ve emniyet müdürüne giderek (yasal zorunluluk olmamasına rağmen) etkinliğimizi haber verdik ve davet ettik.
Toplantı yeri olarak Beylikdüzü Kültür Merkezi’nin tiyatro/konferans salonunun tahsisinde destek sağladık. Toplantı tarihini belirledik. Bir toplantının yer ve tarih sorununun çözülmesi, konu etkinliğin yapılmasının önündeki en büyük sorunu aşmak ve toplantıya hız kazandırmak anlamına geliyor.
Toplantının selameti açısından Beylikdüzü’nün yerleşimci profilini de dikkate alarak üç konu üzerinde ciddiyetle durarak karara vardık.
1) Kimi siyasi merkezlerin Akil İnsanlar toplantısının yaptırılmaması doğrultusunda tabanlarına bir tür tamim yayınlar gibi çağrı yaptıkları biliniyor. Protesto adı altında sabotörlüğe varan eylemler yoluyla insanların konuşmalarının engellenmesi ve kamuoyu üzerinde barış karşıtı bir baskı oluşturulmasını hedeflemiş bu kesimlere Beylikdüzü’nde pabuç bırakmak niyetinde değildik. Süreç konusunda birçok çekince ve endişelerimiz olmasına rağmen, başlamış bu süreci desteklemek ve sürece karşı bilumum milliyetçi, ulusalcı sol, Kemalist vb. çevrelerin karşısında tavır alarak dik durmak gerektiğine karar verdik. Bu durumdan da hareketle toplantıya katılımı davet usulü ve sınırlı bir kesime değil, halka açık yapacaktık. Yerel basına haberimizi gönderdik. Zaten toplantıya davet için yaptığımız ziyaretler üzerine konu, ilçede konuşulur hale gelmişti.
2) Emniyet, bizim dışımızda kendi tedbirlerini aldı. Ancak İlçe Emniyet Müdürü’ne, salona girmiş olan protestocu grupların fiili saldırısı olmadığı sürece onlara kesinlikle müdahale edilmemesini, o insanların protesto ve söz haklarını kullanmaları gerektiğini özellikle belirttik. Kararımızın doğruluğunu, toplantıda yaşananlar bir kez daha gösterdi.
3) Toplantı yönetiminin nasıl yapılacağı, kaç saat süreceği, Akillerin konuşması ve esas olarak salona söz verilmesi konularında genel bir yol belirledik. Bir kere böylesi toplantılarda mutlaka bir moderatör olmalıdır ki, çizilecek yol izlenebilsin ve toplantı sağlıklı yürüyebilsin.
Toplantı başlarken şov da başlıyor
Akşam 19.30’da başlayacak toplantı için saat 18.30’dan itibaren insanlar gelmeye başladılar. Saat 19’da insanlar iki aşamalı aramadan geçerek içeriye alınmaya başlandı. 400 kişilik salon dolduktan sonra kapılar kapatıldı. Dışarıda az bir insan kaldı. Arama süreci biraz uzadığından toplantı saat 20’de başladı.
Toplantı başlamadan önce, kapı önünde biriken grupların kimler oldukları az çok anlaşılıyordu. Bir kısmının elinde Türk bayrakları vardı.
Toplantının kısa bir açış konuşmasından sonra moderatör, konuşmacılardan Levent Korkut’a söz vermişti ki, salonda bir patırtı koptu: Sahnede niçin Türk Bayrağı yok ve toplantıyı açan konuşmacı neden toplantıyı İstiklal Marşı’yla açmadı? Protestocu gruplar İşçi Partisi, MHP, bir kısım CHP, ADD, Emekli Astsubaylar Derneği’nden oluşuyordu. 70-80 kişi kadardılar.
Türklük, milliyetçilik, vatan, millet üzerine sloganvari gürültülerine bir de Amerikan emperyalizminin uşakları ve vatan satıcıları olarak hakaretamiz sataşmalar başladı. Birisi sahneye kadar gelerek kürsüye bayrak astı. Sonra İstiklal Marşı söylemeye başladılar. Salonun büyük bir bölümü ayağa kalkmadı. Marş kakofonisinden sonra protestolar sabote etmeye yöneldi. Toplantı yönetmeni 10 dakika ara verdi. Bu arada “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı atanlara karşı, salonda daha güçlü bir sesle “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganı atıldı. İki slogana katılım, salondaki güç dengesini daha açık gösterdi. Kürsüyü ele geçiremeyeceklerini ve toplantıyı engellemeyeceklerini anladılar. Eğer bunlara güçleri yetseydi, emenim ki, kimi başka yerlerde yaptıkları gibi burada da toplantıyı yaptırmayacaklardı.
Verilen arada başta MHP, daha doğrusu Ülkü Ocakları grubu ve az sayıda bir kısım protestocu grup salonu terk etti. Diğerleri kaldı. Ancak sesler biraz daha kısıldı, tansiyon biraz daha düştü.
Toplantı tekrar başladı. iki konuğun çok kısa konuşmasından sonra salona söz verildi. 28 kişiye söz alarak konuştu. Bunlardan 7-8 kişisi de protestocu gruptandı. Söz alanlar, 3 ila 5 dakika arasında konuştular ve kimsenin söz hakkı kısıtlanmadı. Söz isteyip de, zamansızlık nedeniyle mikrofon verilemeyenler de oldu. 20’de başlayan toplantı, 23.30’da bitti.
Medya işin neresinde?
Yerel basından çok sayıda gazeteciyle birlikte, DHA da oradaydı. Toplantı sonuna kadar çekim yaptı. Başka ajans ya da gazete var mıydı, bilmiyorum. Ertesi gün Kanal D, ana haber bülteninde toplantının haberini verdi. Sözcü gazetesi hariç, ulusal basında haber yapan oldu mu, bilmiyorum ama çok sayıda yerel gazete ve internet sitesi, Beylikdüzü’ndeki bu toplantıyı haber yaptılar.
Ancak hemen tümünde de, o toplantıda neler konuşulduğuna dair bir parça da olsa haber yapmak yerine, yalnızca protestoyu öne çıkararak haber yaptılar. Hemen bütün manşetler, “İstiklal Marşı’nda Ayağa Kalkmadılar”, “Bayrak Asmadılar”, “Akılsız Akiller Beylikdüzü’nde Protesto Edildiler” biçimindeydi.
Elbette böylesi toplantılarda yapılan protestolar da, haberin önemli bir unsurudur. Bunlar yazılmalı, gösterilmeli. Ancak toplantının içeriğine ve özellikle orada sürece ilişkin belirtilen görüş ve eleştirilerden ilginç ve değerli olanlarına da, hiç değilse 3-5 cümleyle yer verilmeli. Salonda değerli konuşmalar oldu, anılardaki mizah gülümsetti, acılar hüzünlendirdi. Bir Türk anne, “Benim oğlum askere gitmek üzere; söyler misiniz oğlum kiminle, ne için savaşacak?” diye ağlamaklı haykırdığında, bütün o hamasi gösteri ve nutukların balonu patladı.
Görülen o ki, öteden beri olduğu gibi medyanın genelinin böyle bir habercilik anlayışı olmadı ve epeyi bir süre daha olacağa da benzemiyor. Sonuç olarak medya, konunun içeriğiyle değil, kendi meşreplerince haber kurgulamakla, çarpıtma, gizleme ve spekülasyonlarla meşgul.
Barış sürecine ilişkin toplantıları sabote edici eylemler oluyor ve medya, olayları çarpıtarak işine geleni öne çıkarıyor diye de toplantı düzenlemekten ve sürece katkı vermekten geri durulmamalıdır.
Bu toplantı bir kez daha gösterdi ki, insanlar konuştukça, içini döktükçe rahatlıyor, empati kurmaya adım atıyor, iktidardan hak talep ederek kendini bir değer, bir varlık olarak hissediyor. Ve en önemlisi de şu: Halk çok, şeyin farkında! (HŞ/HK)