Sokaklarda AKP'nin seçim propaganda afişleri içinde "hastaneler, tanı ve tedavi hizmetleri" önemli başlıklardan birisini oluşturuyor. Başbakan Erdoğan'ın ve adaylarının propaganda çalışmaları sırasında gündemlerinin ve konuşma başlıklarının başında da aynı konu ele alınıyor. Sanırsınız ki doktorların beyaz gömlekleri onların üniformaları. "Ak" deyince herhalde akıllarına doktorlar geliyor olmalı.
Bunlardan birisi bu akşam posta kutuma düştü, gelen mesajda bir fotoğraf vardı:
Fotoğrafta başörtülü bir kadının yanında "İstediğim Hastanede Tedavi Oluyorum" yazıyor.
Diğer tarafta ise AKP Genel Başkanı var; onun yanında da "Hastaneleri birleştirdik, rehin kalma ayıbına son verdik" yazıyor. Tam ortalarında aşağıda ise "hayaldi, gerçek oldu" yazıyor.
Hepsinin söyledikleri "doğru" ama o doğru "sağlığı ve sağlıklılığı" ortaya koymuyor.
Söylenenler ve savunulanlar ne yazık ki "sağlıksızlığı" hatta daha somut söyleyelim sağlığın tam tersini yani "hastalığı" ifade ediyor.
Gerçek sağlıkçılar "çok, büyük ve gelişmiş hastane yapmayı" sağlık işareti saymazlar.
Gerçekte de böyledir. Çünkü hastanelerde "hastalara tanı konulur ve tedavileri yapılır".
Hastaneler ya hastalığın çok olduğu yerlerde çok büyük gereksinim haline gelir, ya da çok para kazanıldığı zaman sayıca artar.
Çok hastane yapmanın "sağlıksızlık" olduğunu gösteren pek çok başka kanıt, bilimsel çalışma ortaya konulabilir. Daha da önemlisi kendimiz, ortada sağlıksız bir durum olduğunu kanıtlayan pek çok olaya da kolayca tanık olabiliriz.
Her gün bunlara dair pek çok haberi tv.den, medyadan, internetten duyuyoruz, okuyoruz.
"Test kuyrukları"
İki gün önce Radikal Gazetesi'nde Mine Tuduk'un yazdığı "Verem dispanserlerinde verem testi kuyrukları" başlıklı haber(*) de bunlardan birisi.
Haberin üst başlığını okumak bile durumun vahametini anlamaya yetiyor.
Ama asıl vahamet bence haberin sonunda yer alıyor.
Gazeteci arkadaşımız Sağlık Bakanlığı yetkililerine sorup durumla ilgili bilgi almaya kalktığında aldığı yanıt çok tipik ve en üst kademesinden en alttakine kadar idarenin her noktasına egemen olan tutumla aynı: İnsanı, toplumu ve insana dair tüm unsurları yok sayan bir tarz.
Habere göre Sağlık Bakanlığı yetkilileri şöyle demiş:
"Vatandaşlar biraz mağdur olmuş olabilir ama bugünden itibaren Türkiye genelinde yeni sıkıntı sona erecek."
Söylediğinin ne anlama geldiğinin farkında olmayan, dahası ancak bulunduğu konumun gerektirdiği yönetim bilgi ve becerisinden yoksun olan birisinin söyleyebileceği sözler bunlar.
Öncelikle testin anlamını bilmiyor bunu söyleyen. Ortaya çıkan olumsuzluğun anlamını da, mağduriyetin ne olduğunu da, riskin ve tehdidin ne olduğunu da bilmiyor belli ki!
Dahası Sağlık Bakanlığı'nın görevlerinin ne olduğundan da habersiz. Bir sarf malzemesinin nasıl sağlanacağıyla ilgili süreçlerden de haberi yok anlaşılan. Hizmeti planlaması, organizasyonu gibi yönetimle ilgili konulardan da "bi-haber" demek ki!
Bu noktada "imam cemaat" örneği akla geliyor ister istemez.
Bu sözleri söyleyen o "yetkili"nin en üst amiri de bir süre önce, bir engellinin talebine karşılık aklına ilk gelen sözler yüzüne söylemişti; sonra medyanın konuyu gündem etmesiyle özür dilemek zorunda kalmıştı.
Herkes bunu "sıradan" bir durum olarak kabul etti. Hatta "özür dilemesi" bir olumluluk gibi sunuldu. Dolayısıyla daha alt düzeyde bir yetkilinin böyle söylemesinde bir kusur bulunamaz kanımca, çok açık ki o "teamül"e uymuş.
"Verem hastalığı"nın anlamı
Söz konusu test ülkemizde hâlâ ciddi bir sorun olan bir hastalıkla, tüberkülozla, halkın daha çok bildiği bir sözcükle ifade edersek "verem"le ilgili.
Haberin ayrıntısından anladığımız kadarıyla veremin saptanmasında kullanılan bu test, İstanbul'daki birçok verem savaş dispanserinde 5 aydır bulunmuyormuş. Nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki verem savaş dispanserinde test hiç yapılmazken Ümraniye, Beşiktaş, Taksim gibi ilçelerde ise sınırlı sayıda hastaya ancak haftanın 2 günü test uygulanıyormuş.
Haberci arkadaşım bir hastayla da görüşmüş, onu da şöyle aktarıyor:
"Ayfer S. 5 gündür oğlu için geldiğini söyledi. Sinan K. 'Kadıköy, Kartal ve Pendik'e gittik hepsinde yok Bakanlık PPD testine dair sıkıntıyı doğruladı' dediler. 4 gündür uğraşıyorum nihayet başarılı oldum' dedi."
Haberi okuyunca Tübeküloz Danışma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Cenk Deliküçük'ün veremle ilgili yaşananları görünür kılmak için yaptıkları özverili çalışmalar aklıma geldi.
Çok basit bir testin dahi yapılamaz hale gelmesi, sorunun giderek büyüdüğünü gösteriyor. Çok hastane yapmak, olanları birleştirmek, istediğini seçiyor olmak demek ki bu sorunun çözümü için yeterli değil.
Ama başka bir yaklaşımın söz konusu olabileceği aklıma geliyor ister istemez bu durumda:
Bir sorunu ortadan kaldırmanın normal yolu dışında bir yol daha vardır: O sorunu görünür, bilinir, söylenir olmaktan çıkarırsınız o zaman sorun filan kalmaz. Tıpkı "Kürt Sorunu"nda olduğu gibi; "yok" dersiniz ve oraya bakmazsınız, o sorun artık sizin için "yok" olur.
Türkiye'de her yıl vereme yakalanan 15-20 bin kişinin "görünür, tanı koyulur ve tedavi edilmesine gerek kalmamasının yollarından birisi böyle düşünce olabilir:
"Test yoksa tanı da yok. O zaman verem de yok!"
Hastanelerimiz var ya o bize yeter.
Ama yetmez!
Özellikle "yetmez ama" diye başlayanların gözlerini dört açarak gerçeklere bakmaları gerekiyor bence.
Geçen hafta insanı, toplumu, insan ve toplum sağlığını önceliyorsak nelerin yapılması gerektiğini ortaya koymuştum. Bu haber ve seçim sürecinde kullanılan bu argümanlara bakınca "sağlıkla" ilgili daha çok söylenecek söz olduğu anlaşılıyor.
Yazının sonunda buna dair de bir cümle kurayım; hem de ilgilenenler için "haber takibi"nin gereğini yerine getirmiş olurum:
Kurumsal kimliğine kavuşan, ancak hekim atanmadığı için eylem yapan lepra hastanesi çalışanlarının cezalandırılmaları sürüyor. Şu sıralarda henüz "cüzzamlı hasta" yatıramıyorlar; ama dokuz saatlik mesailerini sürdürüyorlar ve nöbetlerini de tutuyorlar. Ama personelleri yok, yemekleri de!
CHP'li Bakırköy Belediyesi dayanışma amacıyla "karavana" yemeği yolluyor. Hastane başhekimi, müdürü kendi çaylarını kendileri yapıyorlar ve alıyorlar, "geçici görevli" doktorları dahil, hemşireler el birliği ediyorlar, karavana kazanları dahil, tabaklarını, kaşıklarını, bardaklarını kendileri yıkıyorlar. Hatta zaman zaman temizlik de yapıyorlar.
Propaganda afişinde ifade edilenlerin tersine, hukuka aykırı olduğu mahkeme kararıyla kesinleştiği için "birleştirilemeyen" hastanelerin başına gelenlere örnek olsun, sağlıkçılar da bundan "ibret" alsın diye herhalde.
Gerçekten de söylenen doğru:
"Hayaldi, gerçek oldu!" (MS/ŞA)
(*) Radikal, 30.05.2011, Sayfa : 5