Geldiğim kadar heyecanlı gittim Bianet’ten. Geçirdiğim günler hem siyasi hem de kişisel anlamda çok şey verdi bana. Bu yazı birbirine dolaşık düşünceler ve duygulara düzen verme denemesidir.
O ne heyecandı.
Gezi Direnişi yazında keşfettiğim, keşfettikten sonra büyük ilgiyle okuduğum, çok güvendiğimden kendi yazılarıma kaynak olarak kullandığım bianet’te staj yapma şansı elde etmiştim. Bundan dolayı çok mutluydum. Duyduğum heyecan güzel bir heyecandı.
Heyecanın başka bir yanı da vardı ama: Nasıl yapacaktım? Şimdiye kadar hayatında hiç Türkçe yazmamış bir kişi olarak staj esnasında nasıl Türkçe yazı yazacaktım?
Türkçe yazı yazmak
Sevinç ve belirsizliğin içinde karıştığı bu heyecanla staj başlamadan bir kaç gün önce İstanbul’a geldim. İlk günlerimi gezerek ve yazı yazabileceğimi ya da yazamayacağımı düşünerek geçirdim.
İlk staj günü geldiğinde, Beşiktaş’tan Çukurcuma Mahallesine gitmek için belki de en uzun ve zahmetli yolu seçtim. Ofiste şaşkınlıkla ama çok hoş bir şekilde karşılandım. O gün stajyer beklenmiyormuş meğer.
Masalarında oturan bianet çalışanlarına “Merhaba, ben Volkan” diyerek selam vermek az olsa da gidermeyi başarmıştı heyecanımı.
Anlaşmazlıklara hiç şans vermemek için ilk görüşmede kim olduğumu ve nereden geldiğimi hemen açığa kavuşturuşum. Hemen anladım ki staj başvurusunu gönderdiğimde ve davet edildiğimde “ggerçek“ Türkiyeli olmadığımı bianet’te hiç kimse anlamamıştı.
Neticede bianet’te karışık kimliğime ve heyecanlı, çat pat Türkçeme rağmen herkesten anlayış gördüm ve yeteneklerimin sınırlarını deneme şansı elde ettim. Ve sonuçta bianet’teki insanların sabırlı desteğiyle Türkçe yazı yazmaya başladım.
Önemli olanlar
Staj günleri geçtikçe burada, yani bianet ofisinde olmak, etrafımda konuşulup tartışılanları takip etmek, çalışanlarla tanışıp sohbet etmek, bianet’in günden güne nasıl işlediğini anlamak ve bu ülkede yaşananların etrafımdaki kişilerce nasıl algılandığına dair fikir kazanmak da en az Türkçe yazı yazmayı denemek kadar önemli oldu benim için.
Günler geçtikçe bu ülkenin uzaktan merakla ve endişeyle takip ettiğim gerçeklerini bir başka tanımaya, anlamaya ve bu ülkede gazeteciliğin ne anlama geldiğini kavramaya başladım. Ve bu mesleğe her zamandan daha da çok saygı duymaya başladım.
Sen niye geldin buraya?
Zamanın hızlı geçmesinde gittiği haberlere beni yanına almasıyla Beyza’nın büyük katkısı oldu. İstanbul’da geçecek günlerimde daha defalarca karşılaşacağım soruyu da Beyza ilk sordu bana:
“Ya, herkes Türkiye’den Avrupa’ya gitmeye çalışıyor, sen^de kalkıp Avrupa’dan buraya geliyorsun. Sen niye geldin buraya?”
Niye mi geldim?
Staj başvuruma olumlu cevap aldığımda, bir an bile düşünmemiştim, hemen karar vermiştim İstanbul’a gelmeyi ve bianet’te staj yapmayı.
Bazen bir karardan o kadar emin olunuyor ki, o kararın vahim nedenlerini gözönüne getirmeye ya da nedenleri kelimelere geçirmeye gerek kalmıyor. Benim verdiğim kararda böyle bir karardı aslında.
Tabii, o sorularla karşılaştığımda bu nedenleri yine de kelimelere geçirmek zorunda kalıyordum. Bu da artık ne kadar deneyimli olsam da gerçeğin tamamını kelimelerle kapsamak halen zor geliyor bana. Yine de bu yazıda o soruya şöyle cevap vermek istiyorum:
Birbirinden ayıramadığım iki nedenden dolay geldim bianet’e: Kişisel ve siyasi nedenlerden.
Yersiz bir kişiyim. Almanya’da ve başka ülkelerde doğup büyüyen binlerce kişi gibi iki arada bir derede kalan bir yersiz. Ne Türk, ne de Almanım. Her yerde yabancı.
Diğer yersizlerle geçiriyordum okulda ders arası molalarını. Bu molalarda başka olmamızı, başkalaştırılmamızı adeta protesto edercesine Arabesk ya da Arap ve Bosna usullü Pop Müziği dinliyorduk.
Hem doğduğumuz ülkede, hem de yaz tatillerinde gittiğimiz anne ve babalarımızın doğduğu ülkelerde yabancıydık. Bunun ötesinde çoğumuzun annesi ve babası emekçiydi bizden daha da yabancı oldukları, isçi olarak geldikleri ülkelerde. Hem emekçilerin hem de yabancıların yaşadıkları haksızlıkları anlatırlardı bize.
Bu durumda politik olmamak mümkün mü?
Hasret objesi istanbul
Bu yersizliğin tabii bir de hasret objesi vardı: İstanbul.
Ailemle birlikte izlediğimiz dizi ve filmlerden tanıdım İstanbul’u. Bu dizi ve filmlerde sahne aralarında gösterildiklerinde Taksim Meydanini, İstiklal Caddesini, Galata ve Kız Kulelerini gördüm ilk defa.
Beşiktaş maçlarını izleyerek, Çarşı sloganlarını duyarak tanıdım İstanbul’u.
Annem ve babamla haber bültenleri izleyerek, onların aralarındaki tartışmalara şahit olarak sezdim Türkiye’nin siyasi hayatını ve çelişkilerini.
2013’de Gezi isyanının fotoğraflarını gördüğümde, isyan edenlerin hikayelerini, eşitlik ve özgürlük dayanışmalarını okuyup, onlara hayran kalarak daha iyi tanıdım İstanbul’u.
“Sen niye geldin buraya?“
Staj esnasında bu soruyu daha da iyi anlamaya başladım. Ama ben bu nedenlerden dolayı geldim İstanbul’a.
Yersizlik, çeşitlilik ve evrensellik
Yersizlik hisseden, ötekileştirilen pek çok kişi var bu dünyada. Ve her yersizlik, her ötekileştirme kendine göre özeldir. Kişilerin içinde bulundukları bin bir durumlar, zorluklar, onları oraya getiren hikayeler var.
Yani küresel toplumsal hayatta yersizlik ve ötekileştirme oldukça zengin bir çeşitliğe sahiptir.
Avrupa ülkelerinde yasayan bazı kişilerin şu günlerde Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşananlarım belki hayalini bile kuramaz. Avrupa’da bir çoğunluğun taşıdığı mülteci politikaları bunun bir simgesi olarak görülebilir.
Bu çeşitliliğe rağmen ben 1 Mayıs 1977 eylemleri sırasında emekçilerin can verdikleri Taksim meydanında metrodan çıkarken, 2013 yazında Gezi eylemlerinin nabzı olan İstiklal Caddesinde kalabalığa dalarken, Kamp Armen’in hikayesini Türkiyeli Ermeni bir arkadaştan dinlerken, sokağa çıkma yasaklarının ve savaşçı siyasetlere direnişlerin haberlerini okurken ve bianet’te emek verenlerin çabalarına ve yaptıkları işte tutumlarına şahit olurken bir kez daha anladım ki: özgürlük ve eşitlilikti ve bu değerler için verilen mücadele evrenseldir.
Yersiz olup ve aynı anda dünyanın en az iki yerinde yerli olmanın mümkün kıldığı bir şans neticesinde, bianet’te bu evrensel nesnenin İstanbul’da bir parçası olabildim.
Yersizliğin diyalektiği de bu olsa gerek.
* * *
Teşekkür ederim, bianet!
Bianet’te sadece bir kurum olarak değil, bianet’i bianet yapan bireylerde teşekkür etmek istiyorum:
* Beyza, beni gittiğin haberlerde yanına aldığın ve sohbetlerimiz için.
* Funda, ifade sorunlarımda yardımın ve son günümüzde yaptığımız ortak haber için.
* Tamer ve Deniz, sigara odasındaki zevkli muhabbetimiz ve benzersiz mizahınız için.
* Haluk, özel durumuma gösterdiğin anlayış ve genel olarak desteğin için.
* Yüce, film tavsiyelerin ve bana Atlas Sineması’nın kapısına kadar eşlik ettiğin için.
* Korcan, stajyerlere her zaman hal hatır sormayı eksik etmediğin için.
* Çiçek, hep beraber paketlemeyle geçirildiğimiz eğlenceli saatler için.
* Leyla, her sabah yaptığın siparişçi şakası için.
* Evren, son iki günümde bilim ve toplum üzeri enteresan sohbetlerimiz için
teşekkür ederim. (VA/HK)