"Sünni ve Alevilerin birlikteliğine önemli katkı sağlaması beklenen 'Cami-Cemevi Kültür Merkezi'nin temeli törenle atıldı. Bakan Faruk Çelik, 'Bugün birlik beraberlik ve kardeşlik için tarihi bir gün' şeklinde konuştu. Bakan Faruk Çelik, İzzettin Doğan'ın uçurduğu beyaz güvercinlerin ardından temel atma butonuna basıldı."
Bu satırları okuyan, memlekete barış geldi sanır. Ancak devamı var:
"Alevi ve Sünnilerin birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlayacak merkezin, mezhep çatışmasının yaşandığı diğer Müslüman ülkelere de örnek olacağını belirtti."
Gözlerimizin içine baka baka, neresinden tutsanız asimilasyon amacıyla hayata geçirildiği her halinden belli bir proje, 'kardeşlik projesi' olarak yutturulmaya çalışılıyor.
"Ey Alevi kardeşim, ibadetini nasıl yapman gerektiğini en iyi biz biliriz" tonlamasıyla, projeye karşı çıkan Aleviler, ya susturuluyor ya da görmezden geliniyor.
Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan, yalnızca muktedire özgü o üstten bakan anlayışla, projeye haklı olarak tepki veren Alevileri, "Alevi olmamakla" suçladı.
Doğan, yaşanan protestoları 'fevkalade üzücü' bulduğunu belirterek, "Bunu (protesto) yapanların Alevi olması mümkün değil. Sünni İslam ile Alevi İslam arasında barışla ilgili herhangi bir ayrılık yoktur" diyerek, bazı kesimlerin 'ayrıştırarak bölme' niyetinde olduğunu söyledi.
Nasıl ki bu 'fevkaladenin fevkinde' projenin bir parçası olmayı kendisinden başka kimse düşünmezdiyse; yıllarca ve halen inancından dolayı ayrımcılığa maruz kalmış ve hatta katledilmiş bir topluluğu, 'bölücülük' ile itham etmek de, herhalde sayın İzzettin Doğan'dan başkasının aklına gelmezdi.
Keza, Cem Radyo Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Yılmaz, söz konusu projenin kendisini temsil etmediğini dile getirerek, "Sessiz kalmayı hazmedemem" diyerek istifa etti.
Tartışmalar sürerken, İbrahim Tatlıses de söz söyleme ihtiyacı hissederek, "Gerektiğinde ben de Aleviyim, ne var bunda? Hepimizin Allah'ı bir değil mi? Alevi olmak Allah'ın katında bir şereftir. Artık bu veya buna benzer ayrımcılıkları kafalardan silmemiz gerektiğine inanlardanım" açıklamalarında bulundu.
Sayın Tatlıses, ayrımcılığa son verilmesi gerektiğini vurgularken, muhtemelen asıl kendisinin aynı hataya düştüğünün farkında değildi.
"Alevi olmak Allah'ın katında bir şereftir" demek, "Aleviyim" diyen birine, "Estağfurullah" cevabı vermekle aynı şey.
"Hepimizin Allah'ı bir" ise aslında, "Oturun oturduğunuz yerde, neyi sorun ediyorsunuz" demekten başka bir şey değil.
"Gerektiğinde ben de Aleviyim, ne var bunda" ifadesiyse, baştan sona sorunlu bir açıklama.
Birincisi, 'gerektiğinde' kimsenin Alevi olması gerekmiyor. İkincisi, Alevi olmakta zaten bir sorun yok. Sorun, Aleviliği, "Ama onlar da insan" ya da "Çok afedersiniz Alevi" noktasına getirerek yorum yapma hakkını kendinde görmek.
Alevilere yönelik katliamların hesabının hala verilmediği, Gezi Parkı protestoları sırasında yaşamını yitiren Alevi gençlerin Türkiyeli Aleviler arasında nasıl bir öfkeye neden olduğunun görülmediği bir toplumda, kimsenin kimseyi aynı avluda ibadet ederek daha iyi tanıyacağı yok.
"Benim de eşcinsel arkadaşlarım var", "Benim de halamın oğlu bir Kürt kızı ile evli", "Bizde aslında Ermenilik var" (ne demekse!) gibi söylemlerle hiçbir sorunu bugüne dek çözemediğimizi yeteri kadar tecrübe ettiğimizi düşünüyorum.
Hala aynı hataya üstelik göz göre göre düşmenin hiçbir dilde karşılığı yok.
İhtiyacımız olan kardeş edebiyatı yapmak değil, birbirimize saygı duymak.
Kaldı ki, kardeş olmak zorunda da değiliz.
Demokrasinin gereği, temel hak ve özgürlüklerin sağlanarak, eşit yurttaşlık taleplerinin yerine getirilmesidir.
Kendimizi tanımlarken ön plana çıkarmayı tercih ettiğimiz kimliklerimize saygı duymamız yeterli.
Bu arada unutmadan ekleyeyim:
Benim de Alevi arkadaşlarım var. (BK/HK)