Psikolojik-polisiye ve gerilim romanlarıyla tanıdığımız Amerikalı yazar Patricia Highsmith’in ödüllü ve en ünlü kitabı “Becerikli Bay Ripley”, yeniden okurla buluştu.
Thomas Ripley bizde, genelde Anthony Minghella’nın yönettiği, başrollerinde Matt Damon, Jude Law, Gwyneth Paltrow ve Philip Seymour Hoffman’ın yer aldığı, 1999 yılında “Yetenekli Bay Ripley” adıyla beyazperdede gösterime giren kült sayabileceğimiz filmiyle tanınır. Filmi bu kadar ünlü yapan ise Amerikalı psikolojik-gerilim türünde romanlarıyla tanıdığımız Patricia Highsmith’in 1955 yılında “Becerikli Bay Ripley” isimli romanıdır.
Yirmili yaşlarının ortasındaki Tom Ripley’nin New York’ta ufak tefek dolandırıcılık işleriyle hayatta çalışırken, ensesi kalın Herbert Greenleaf’in, Avrupa’da baba parası yiyerek gününü gün eden oğlunu İtalya’dan Amerika’ya getirmesini istemesiyle tamamen değişen hayatını anlatan “Becerikli Bay Ripley”, İletişim Yayınları’ndan Armağan İlkin çevirisiyle tekrar yayımlandı. Halihazırda seyirciyi ikiyi bölen dizisi de gösterimde olan Tom Ripley’i, tanıyanlar için hafıza tazelemek, hâlâ tanışmamış olanlar içinse birinci elden tanışması için kitabı mercek altına aldık.
Tom Ripley, New York’ta ufak tefek çek senet dolandırıcılıkları yaparak hayatta kalmaya çalışan, sefil, sümsük biridir. Buradan kazandıklarıyla bir arkadaşıyla birlikte kaldıkları berbattan hallice evinin kirasını ödemekte, karnını şöyle böyle doyurmakta, arada bir de müdavimi olduğu Yeşil Kafes ve Roul’un Yeri’nde iki tek atarak yaşayıp gitmektedir. Yine bir akşam Yeşil Kafes’ten çıkıp Roul’un Yeri’ne giderken bir adamın onu takip ettiğini fark eder. Ufak da olsa her suçlu gibi yakalanma trbine girip kafasında senaryolar kurarak mekâna ilerlerken bir yandan da arkasını kesen Ripley, bara oturur ve bir içki ısmarlar. Aradan çok vakit geçmeden kendisini takip eden adam Ripley’nin yanına gelir ve onun Thomas Ripley olup olmadığını sorar. Ripley, onaylayınca onu bir masaya davet eder ve meramını anlatmaya başlar.
Adamın adı Herbert Greenleaf’tir. Oğlu Richard Greenleaf, İtalya’nın Napoli kentinde Mongibello adlı bir kasabada ressam olma hayaliyle uçarı bir hayat yaşamaktadır. Fakat babası bu durumdan çok rahatsızdır. Çünkü Richard’ın resim yapma yeteneği yoktur. Ancak tekne çizimleri çok iyidir ve bu yüzden bir an önce Amerika’ya dönüp babasının şirketinin (holding?) başına geçmesini istemektedir. Bay Greenleaf, Ripley’ye Richard’ın ortak arkadaşları vesilesiyle ulaşmıştır ve oğlunu bulunduğu yere gidip, onu ikna edip geri dönmesini sağlaması için ricacı olur. Karşılığında iyi bir para teklif eder. Ripley, zaten berbat olan hayatında biraz olsun değişiklik yapmak ama elbette en çok da yüklü miktardaki parayı kapmak için teklifi kabul eder ve Richard Greenleaf’in yanına gider.
Ripley, Mongibello’ya geldiğinde Richard Greenleaf’i bulur. Genç Greenleaf yakışıklı, boyu posu yerinde, Ripley adına kıskanılacak bir fiziksel görünüme sahiptir. Vaktinin tamamını sevgilisi Marge Sherwood ile hafif kokteyller içip, bol bol yüzerek, tekneyle açılarak, resim yapmaya “çalışarak” geçirmektedir. Ripley, Richard’a kendini tanıtır. Oraya gelme amacını anlatır. Ancak Richard, şimdilik bunlarla ilgilenmemektedir. Ripley’yle hemen muhabbet kurarlar ve üçü birlikte takılmaya başlar. Yaramaz bir çocuktan farksız olan Richard’ın yüzü, hayatı sallamayan tavrı, sevgilisi Marge’la olan ilişkisi yavaştan Ripley’nin kafasını kurcalamaya başlar. Ripley, kırk takla atıp sürekli yakalanma korkusuyla hayatta kalmaya çalışırken, bu şeytan tüylü genç adamın karşı konulmaz çekici hayatını kendisinin yaşadığını hayal eder. Kendini onun yerine koyar. Beleş para, kadınlar, güzel evler, kaliteli içkiler, partiler… Bu mevzular Ripley’nin zihnini yavaş yavaş ele geçirmeye başlarken aralarındaki muhabbetin artık arkadaşlığa dönüşmesi, Ripley’yi Richard’a ve onun hayatına iyice yaklaştırır, takıntı haline getirir. Ve bir gün Ripley, Richard ve Marge arasında geçen sahneyi gördüğünde Richard’ın yerine geçmeye karar verir. Bunu yapması için de öncelikli olarak Richard’ı ortadan kaldırması gerekmektedir. Ve yapar da… Diyerek konuyu çok uzatmadan toparlamaya geçelim.
Patricia Highsmith, kendisine “Mystery Writers of America” ve “Grand Prix de Littérature Policiére” ödüllerini kazandıran, beş kitaptan oluşan “Ripley” serisinin ilk kitabı “Becerikli Bay Ripley”de, psikolojik tarafı çok daha ağır basan bir polisiye roman sunuyor okura. Highsmith’in kitabı Ripley’in Richard’ın yerine geçme fikri üzerine kurması ve buradan dallanıp budaklandırarak ilerletmesi romanın zeminini oluştururken bu durum aynı zamanda merak unsurunun da başladığı yer oluyor. Zira bu “değişim”den sonrası Ripley’in ne yapacağına dair en ufak ipucu vermeyen Highsmith, “merdivenleri ağır ağır çıkıyor” ve okuru son sayfaya kadar kitaba kilitlemeyi başarıyor. Bize de Ripley’nin diğer maceralarını beklemek kalıyor…
*Patricia Highsmith, Becerikli Bay Ripley (Çev. Armağan İlkin), İletişim Yayınları, 1. Baskı, Mayıs 2024, İstanbul, 262 s.
(BS/VC)