Bakamıyorum. Sadece dinliyorum gelişmeleri. Şiddetin şiddeti doğurduğuna en tipik örneklerden biri. İçim daralıyor.
Savaş karşıtlığı ilkelerinden biri olan Avrupa Sosyal Forumu'nun bu hafta sonu İstanbul'da yapılacak olan hazırlık toplantısının duyurusunu okumaya başlıyorum.
İçimin daralması azalıyor ama geçmiyor.
"Başka bir dünya mümkün!" ne güzel bir slogan!
İlk duyduğumda bana yaşattığı kadar güzel duygular yaşatmıyor şu an.
Paris'te Kasım ayında yapılan Avrupa Sosyal Forumu toplantısından sonra böyle oldu.
Onlarca forumdan biri olan "Avrupa'da Sakatlar" başlıklı foruma konuşmacı olarak gitmiştim Paris'e.
İngiltere, Almanya, Belçika, Yunanistan, Fransa gibi Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerinden gelen sakat konuşmacıların şikayet ettikleri tek şey vardı: Ayrımcılık
Çok şaşırmıştım bu gelişmiş ülkelerle benim aynı şeyden şikayetçi olmama. O ülkelerin çoğunda yolların, binaların, ulaşım araçlarının sakatların da kullanımına uygun hale getirildiğini biliyordum çünkü.
Yetmiyor işte, yolları, otobüsleri yapmak. Ayrımcılık bunlarla sınırlı değil çünkü. Bir de tüm konuşmacılar sosyal forumcuların yaptığı ayrımcılıktan şikayet ediyordu, benim de ettiğim gibi.
Sosyal forumcular ise yaptıkları ayrımcılığın farkında olmadığı gibi, farkında olmaya çalışmıyorlardı bile... Olmalarına imkan yoktu; çünkü sakatlar konuşuyor, sakatlar dinliyordu toplantıda.
Yüzlerce kişilik salonda sadece sakatlar ve sakat yakınları vardı. Gelip dinlemezlerse nasıl öğreneceklerdi sakatların ne istediğini?
Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi; hani kadınlar toplantı yapar, dinleyiciler sadece kadınlardır.
Sakatların düzenlediği toplantılara sakatlardan başka kimse gelmez; eşcinsellerin düzenlediklerine de öyle...
Paris'te de öyleydi işte.
Eğer toplantıları ben düzenliyor olsam seminer, forum ve her çeşit toplantıda konuları karma oluştururdum.
En çok kişinin dinlemeye geleceğini bildiğim Negri'nin yanına bir kör konuşmacı koyardım mesela.
Hem Negri'de öğrenmiş olurdu körlerin yaşadığını, hem de onu dinlemeye gelen binlerce insan.
Tarık Ali'nin konuşmacı olduğu panele bir eşcinsel, bir tekerlekli sandalyeli ağır sakat konuşmacı koyardım. Tarık Ali de görsün o tekerlekli sandalye ile ulaşımın zorluğunu, hem de onu dinlemeye gelenler.
Savaş, yoksulluk, işsizlik, kapitalizm, kavramlarının yanına uymayan bir sözcük değil ki zaten ayrımcılık.
Başka bir dünya istiyorsak, ezberlerimizi bozmalıyız zaten önce.
Toplantıların tümü için çeşitli dillere çevirmen ayarlarken, işaret dili çevirmenlerini de unutmazdım. Sağırların da bu toplantıları dinleme hakkı olduğunu unutmak ayrımcılıktır.
Bunu unutarak sağırlara ayrımcılık yaptıklarını fark etmemelerine kızsam bile, öğrenmek ve değiştirme çabalarındaki iyi niyete güveniyorum.
Paris'teki toplantıları düzenleyen, katılan Avrupa sosyal forumundan arkadaşlar tüm iyi niyetlerine karşın gelip dinlemediler ve dolayısıyla öğrenemediler sakatlara yapılan ayrımcılığı.
Bu yüzden hata yapmaya devam ediyorlar.
Bana gelen yazıda, sakatlara pozitif ayrımcılık yapılacağı, yazıyor.
Arıyorum İSF'nin bürosunu, "Neler yapılacak pozitif ayrımcılık olarak?" diye soruyorum.
Pozitif ayrımcılık ne demek onu bile bilmiyorlar adeta.
Çünkü verilen cevap: "Toplantı yerlerinin sakatlara uygun olması."
Bu pozitif ayrımcılık değil ki! Olması gereken. Beğenmediğimiz 12 eylül anayasasının bile eşitlik ilkesi var. "Herkes ırk, din, dil... " diye başlayan maddesinde, haklar bakımından eşit olduğunu söyler herkesin. Yani o toplantılardan herkesin yararlanması demek ,elbette sakatlara uygun yerlerde yapılması demek olacak.
Mesela, sakatlardan giriş ücreti alınmayacak olsa, bu pozitif ayrımcılık olurdu.
Canımı sıkıyor, pozitif ayrımcılığın ne olduğunu anlatıyor olmak.
Anlatılanı anlamaya çalışması karşımdakinin, içimi rahatlatan, benim sosyal forum sürecinden uzak kalamamamı sağlayan bir şey elbette.
Sonuç olarak, başlıkta sorduğum soruya gelecek olursak, "Başka bir dünya mümkün" elbette. Ama istemek yetmez! (YS/)