2009 yılı İlerleme Raporunda, Türkiye'den yapılan başvurular hakkında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen 381 kararda Türkiye'nin AİHS'i ihlal ettiği sonucuna varıldığına değinilmişti. Başvuruların %11'i ifade özgürlüğü, %5'i işkence yasaklarıyla ilgiliydi. Genel olarak, AİHM'e Türkiye aleyhine yapılan daha çok sayıda başvuru vardı.
Bu tespit, 2010 yılında da değişmedi. Türkiye'de ne kadar serbest tartışma yapılırsa yapılsın, bazı gerçekler değişmiyordu. İfade özgürlüğünün ihlaline ilişkin Türkiye'den AİHM'e hâlâ çok sayıda başvuru yapıldığı gerçeği 2010 İlerleme Raporunda yine yer aldı.
2009 yılının Ekim ayının başından itibaren 2010 yılının Ekim ayına kadar olan dönemi kapsayan 2010 İlerleme Raporu'nun ifade özgürlüğü bölümünde; "Kürt meselesi, azınlık hakları, Ermeni meselesi ve ordunun rolü" gibi hassas konularda eskiye oranla daha açık ve serbest hale gelen tartışmaların medya ve toplumda geniş ölçekte sürdüğü belirtilmiş.
AİHM kararlarına yansıyan hak ihlallerimizi çoğaltmayı ve ifade özgürlüğünü ihlal etmekteki kararlı tutumuzdan vazgeçmiyoruz. Hak ihlallerini ısrarla sürdürüyoruz.
Israrlı tutumumuzun sonucunda açılan ceza davası sayısı ve mahkûmiyet kararları her geçen gün artıyor. Örneğin 2010 yılı İlerleme Raporuna göre, TCK'nin 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçu nedeniyle gazeteciler hakkında ceza davaları açılıyor ve birçok mahkûmiyet kararı verilmiş durumda. TCK'nin 301. maddesinde yer alan "Türklüğe hakaret" düzenlemesi de hâlâ suç sayılıyor ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasında, TCK'nin diğer hükümleri ile özellikle Terörle Mücadele Kanunu ve Basın Kanunu da en sık başvurulan kanunlar arasında
Özellikle, Ergenekon davası hakkında yayın yapan gazetecilere karşı açılan çok sayıda ceza davası, endişe sebebidir. Soruşturmaların gizliliğini ihlal (TCK 285 m.) veya adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs( TCK 288 m.) suçlamalarına göre gazeteciler hakkında 4.091 soruşturma açıldığı Rapora geçmiş bulunuyor. İlerleme raporu bu durumu, "oto sansürle sonuçlanabilir" şeklinde, doğru tespit etmiş. Medyada, "oto sansür" uygulanmaktadır.
İlerleme Raporu, Adalet Bakanlığının ifade özgürlüğünün hukuki çerçevesine ilişkin olarak sürdürdüğü "gözden geçirme" çalışmasının henüz tamamlanmadığına da değiniyor. Bu çalışma tamamlanmadığı, yasalarda değişiklik yapılmadığı veya istenildiği gibi bir değişiklik gerçekleşmediği takdirde; 2011 yılında ifade özgürlüğü sorunu çığ gibi büyüyecektir.
İlerleme Raporuna göre, Kürt meselesini tartışan veya Kürtçe yayın yapan gazeteler üzerindeki baskı artmıştır. 2010 yılı içinde Diyarbakır'daki Azadiya Welat gazetesinin yayımı birkaç kez yasaklanmış ve bu gazetede çalışan gazeteciler terörizm propagandası yapmak suçlamasıyla hapis cezasına çarptırılmıştır. AİHM, Ürper ve diğerleri/Türkiye davasında, Türkiye'nin Terörle Mücadele Kanunu'nun 6. maddesini revize etmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Nefret söylemleri ile ilgili olarak, Avrupa Konseyi Türkiye'ye, medyayı dini azınlıklara saygı konusunda bir etik davranış kodu geliştirmeye teşvik etmesini ve medya aracılığıyla nefretin kışkırtılmasının kovuşturulmasını tavsiye etmiştir.
Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesine aykırılıktan açılan ceza davası sayısı azdır. Adalet Bakanlığı tarafından TCK'nin 301. maddesine Mayıs 2008'de getirilen değişiklik sonrası açılan davaların sayısında bir düşüş görülmüştür. Adalet Bakanlığı tarafından 1 Ocak 2010-31 Temmuz 2010 tarihleri arasında incelenen 369 dava dosyası içinden 270 davanın açılmasına izin verilmemiş, 10 dosya için dava açılması izni verilmiş ve böylece dava açılmasına izin verilen oranın toplam dosyalar içinde % 3,57'ye karşılık geldiğine; İlerleme Raporunda yer verilmiştir.
Buna karşılık kamu düzenine (TCK'nin 214, 216, 217, 218 ve 220. maddeleri), devletin güvenliğine (305.madde) veya anayasal düzene (312 ve 314. maddeler) karşı suçları ve müstehcenliği (226. madde) içeren ve ayrıca TCK'nin 318. maddesi (halkı askerlikten hizmetinden soğutmaya ilişkin) açılan soruşturma ve davaların sürdüğü belirtilmektedir. Terörizmin, Terörle Mücadele Kanunu'nda geniş tanımlanması nedeniyle ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel özgürlüklerin kullanımındaki kısıtlamalar endişe kaynağı olmayı sürdürmektedir.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un bazı maddelerinin yorumlanış tarzı ve yayıncılara uygulanan yaptırımların endişe uyandırdığı Raporda yazılıdır.
Aynı şekilde İnternet sitelerinin ve özellikle Mayıs 2008 - Kasım 2010 arasında Türkiye'den Youtube'a resmî erişim sağlanamadığı, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun, ifade özgürlüğünü sınırladığı ve vatandaşların bilgiye erişim hakkını kısıtladığı belirtilmektedir.
Raporda yer alan cümlelerle; "Basın özgürlüğü ile ilgili olarak, basına yönelik siyasî saldırılarla ilgili endişeler devam etmektedir. Hükümeti eleştiren Doğan Medya Grubu'na 2009 yılında verilen vergi cezasıyla ilgili dava sürmektedir. Basın, bu davanın başlamasının ardından haber yaparken kendi kendini sınırlamaktadır. Askerî yetkililer de dâhil, üst düzey yetkililer ve siyasetçiler tarafından gazeteciler hakkında çalışmalarıyla ilgili davalar açılmıştır."
2010 yılını değerlendiren İlerleme Raporu'nun sonucuna göre; basın özgürlüğü ve basında çoğulculuk da dâhil olmak üzere ifade özgürlüğü konusunda, açık ve serbest tartışma sürmüş ve genişlemiş olmakla birlikte sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Bununla birlikte, Türk hukuku, AİHS'ye ve AİHM içtihadına uygun şekilde ifade özgürlüğünü yeterli ölçüde güvence altına almamaktadır. Gazetecilere karşı açılan dava sayısının fazlalığı ve internet sitelerine sık sık getirilen yasaklar endişe konusudur. Basın üzerindeki gereksiz siyasi baskılar ve yasal belirsizlikler uygulamada basın özgürlüğünü etkilemektedir.
İfade özgürlüğü ile ilgili İlerleme Raporunun satır başları bunlar... Sonuç olarak, Türkiye'de basın özgürlüğü güvence altında değildir, aksine baskı altındadır. Devlet yöneticileri cezaevinde bulunan gazetecilerin varlığına rağmen basın özgürlüğünün savunucularıdır.
Varmış gibi gösterilen ve serbestlik içinde kullanıldığı "varsayılan" ifade özgürlüğüne karşı yürütülen baskılar, aslında tüm temel hak ve özgürlüklere karşı bir tehdittir.
Bu "varsayılan" ifade özgürlüğünün çelişkili durumu nasıl açıklanabilir? Herhalde olsa olsa "ileri demokrasi" dedikleri anlayış bu olmalı(!) Bu anlayışa göre basın özgürlüğüne karşı baskı ya da bir "tehdit" varsa bile, "düzene uygun demokratiklik (!)" de herhalde böyle bir şeydir...(Fİ/EÖ)