Barış Mumyakmaz ile tanışıklığım, “Okuldan Haber Odası’na” (OHO) atölyelerinden sonra bianet’te staja başlamasıyla oldu. Bunu, yayın yönetmenliği ve yazı işleri hayatına ara verdiğim dönem izlediğinden, onu büroya uğradıkça, aralıklarla görürdüm.
Rahatlığı, yeteneği ve üretkenliğini daha ilk zamanlarda, özellikle de Medya Gözlem Raporları veya dışarıdan ilettiğim haberleri İngilizce sayfasına kazandırdığında fark etmiştim.
Kanserle yazı ve habercilik yoluyla mücadelesiyse, hem bianet içinde hem dışında herkesi etkilemişti. Asıl yakınlaşmamız, toparlama evresine geçtiğinde, spor olarak koşu yapmaya başladığında oldu.
TIKLAYIN -ÇALIŞMA ARKADAŞIMIZ BARIŞ MUMYAKMAZ'I KAYBETTİK
Koşu muhabbeti için mola
Haber çevirilerine mola verdiğinde, nasıl olsa birimiz sözü koşuya getirir, uzun bir sohbet başlatırdı. Sarıldığı işi bırakmadığını o sıralarda anladım. Kapalı spor salonunda kendisini güçlendiriyor, belirli bir programı izleyerek koşuyu ilerletiyordu.
İkimiz de Avrasya Maratonu koşusuna göz dikmiştik. Bu sıralar sohbetler hazırlıklar üzerine sıklaşıyordu. Kısık gözlerdeki ışıltıyı, heyecanı, o dönemler fark etmiştim. Yine heyecandan birbirimizin sözünü kesiyor, hazırlıklardan, gerilen ağrıyan adalelerden, performanstan söz ediyorduk. Benzer hislere varıldığında, çocukça şenlenirdik!
Avrasya koşusu sabahı Metroda karşılaşmıştık, herkes gibi heyecanlıydık, onun içi adeta kaynıyordu. O gün kalabalıktan bir daha karşılaşmamıştık ama ertesi gün büroda muhabbet koyuydu.
Kararlı tebessüm
Coşku ve enerjisini hayatta gerçekleştirebileceği şeylere odaklayan, çevirilerinde kullandığı sözcüklere kadar inatçı, hakkına sahip çıkandı. Terbiyeli ve yarı utangaç gülümsemesinin arkasında, “Siz öyle düşünün ama ben yaparım yapacağımı” edası vardı.
Gencecik, hayat dolu bir arkadaşı kaybettik. Uzun yıllar kanseri karşısına alıp, yazıları, röportajları ve kanaatleriyle çevresinde ona karşı bir ordu kurmuştu. Çevresinde toplananlar ona iyi geliyordu ama bir amacı da, “onun gibi”lerin dünyalarını daraltmamaları veya dünyalarının dar edilmemesiydi.
Ağır kemoterapi ve tedavi seanslarından yola çıkarak kendisine, iradesini kimseye teslim etmeyen, hastalığını denklemden çıkaran, yazan, tanıklık eden, seyahat eden, asfalt ve koşu bantlarını aşındıran, sağlam bir irade/cüsse yarattı.
Yeniden rahatsızlandığı dönemde yanında değildim. Büroya iki ay kadar önce uğradığında, ne yazık ki görüşemedik. Son haftalarda Barış’tan aldığımız haberler ise iyi değildi. Kimsenin beklemediği olmuş, kanser vücudun geneline sıçramıştı… Blogunu kapattığını öğrendiğimden çok üzüldüm. Hala içimde, onu bir son kez görememenin sıkıntısı var. Belki, her terk-i diyarda bu yaşanıyordur.
Yaşadıklarını her düşündüğümde zihnimde, mertçe kazanılmış, sonunda herkesin zafer sarhoşluğunda yumruğunu sımsıkı havada tuttuğu bitmiş müthiş bir mücadelede, yenilenin (ona) arkadan vurduğu, yıkıcı bir darbe uyanıyor.
24 Nisan’da İstanbul Yarı Maratonu var… Biliyorum, onun da ilgisini çekerdi. 21 km’yi, bu yıl, o muzaffer koşucu için koşacağım. Yeter ki, dönüp bize doğru, o sıcak tebessümü, ışıltılı inatçı gözleriyle bir kez daha baksın!
Barış, senin için! (EÖ/HK)