Yaşadıklarımız, savaş ve katliamların tekrarıdır ve haydut devletleri çoğaltıyor…
Barbarları beklemek, yanı başınızdaki topraklardan gelecek saldırıları beklemekten farksız…
Barbarları beklemek bir çeşit çürümek demektir!
Savaş halinde insanların korunması en zor işlerden biridir.
Tarihi geçmişimiz içinde unutulmuş pek çok acı, kan, gözyaşı var. Adalet, hukuk, vicdan yok!
Acılarla, gözyaşlarıyla hazırlanmış, insanların kanlarıyla yazılmış uluslararası sözleşmelerin özü barıştır ve barış güvenli bir dünyada yaşayabilmenin güvencesidir.
12 Ağustos 1949 tarihinde kabul edilen “Savaş Zamanında Sivillerin Korunması Hakkında 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi (IV)” kadınlarla ve çocuklarla ilgili bir dizi “koruma tedbirini” kabul ederek devletlere emretti: Yaşamı koruyun!
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 14.12.1974 tarih ve 3319 (XXIX) sayılı “Silahlı Çatışmalarda İnsan Haklarına Saygı” başlıklı kararı güncelliğini koruyor. Her devlet ve silahlı çatışmaların tarafları insancıl hukuk belgelerinin emrettiği yükümlülüklere uymalıdır.
Cenevre Sözleşmelerinin 12.12.1977 tarihli protokollerinde yer alan insan haklarının “ağır ihlallerinin” ne olduğunu düzenleyen normlar nelerdir?
08.06.1977 tarihinde kabul edilen 12.12.1977’de imzaya açılan “12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek ve Uluslararası Uyuşmazlık Mağdurlarının Korunmasına ilişkin Protokol (Protokol I)” 7.12.1978 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Protokol I’de Madde 85/2: “Sözleşmelerin ağır ihlalleri olarak belirtilen fiiller, hasım bir Tarafın iktidarında / tarafında / dahilinde olup bu Protokol Madde 44, 45 ve 73 ile korunan kişilere karşı, yahut bu protokol ile korunan hasım tarafın yaralı, hasta ve kazazedelerine karşı, yahut bu Protokol ile korunan ve hasım Tarafın kontrolü altında bulunan sağlık ya da din personeline, sağlık ünitelerine ya da sağlıkla ilgili ulaşıma (nakletmeye) karşı işlendiği takdirde, işbu Protokolün ağır ihlalleridir. (Grave breaches)”
Ağır ihlallere ilaveten aşağıdaki fiiller bu Protokol’ün ilgili hükümlerini ihlal ederek kasıtlı olarak işlendiği ve ölüme yahut bedende ya da sağlık üzerinde ciddi zarara/ (yaralanmaya) yol açtığı zaman; işbu Protokolün ağır ihlali sayılacaktır.
a. Sivil nüfusun yahut sivil bireyin saldırının (attack) hedefi yapılması;
b. Böyle bir saldırının, (…) çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine, yaralanmasına yahut sivil nüfusu etkileyen ayrım/(hedef) gözetmeyen bir saldırıda bulunulması (launching an attack)
c. Böyle bir saldırının (…) çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine, yaralanmasına yahut sivil hedeflerin zarar görmesine neden olacağını bilerek, tehlikeli maddeleri içeren çalışmalara yahut tesislere saldırıda bulunulması;
d. Savunmasız mahallerin ve askerden arındırılmış bölgelerin bir saldırının hedefi yapılması;
e. Savaş / (muhasamat) dışı kaldığı (hors de combat) bilinen bir kişinin saldırının hedefi yapılması;
Bütün bu öğretiler bakımından BM Genel Kurulunun 15.12.1969 tarih ve 20583 (XXIV) sayılı kararının icrai hükümler kısmındaki (bent 1)’de Genel Kurul;
“1. İlgili bütün Devletleri, Savaş suçlarına ve İnsanlığa karşı Suçlara Kanuni Sınırlama Uygulanmamasına Dair Sözleşme Madde 1’de tanımladığı şekilde, savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları düzgün biçimde soruşturmak ve henüz yargı önüne çıkarılmamış yahut cezalandırılmamış bulunan bütün savaş suçlularını ve insanlığa karşı suçlardan sorumlu olan kişileri tespit etmek, yakalamak /(tutuklamak), iade etmek ve cezalandırmak için gerekli önlemleri almaya davet etmiştir”[1]
54 yıl önce yapılan bu çağrı devletler için tam bir yükümlülüktür.
İnsanlığa karşı suç ve savaş suçları herkesin suçu olmadan, sorumluluk yüklenen Devletler haydut devlet haline gelmeden; insanlığa karşı suç “cezasızlık” koruması ile karşılaşmadan tarihi ve geçmişi anımsamak, binlerce insanın savaşta ölüm acısını duyumsamak ve devletlerin gözü önünde hastanelerde öldürülenlerin faili olan devletler ile hastaneleri bombalayan devletlerin emir veren kişileri ve devleti, öldür diyenler ve öldür emrinin sahipleri hesap vermelidir.
Daha kaç ölü sayacağız, daha kaç kişi ölecek?
İnsanlar daha kaç savaş yaşayacak?
“Buna karşın meşru meşru sıkıntıları gündeme getiren, bağımsızlık mücadelesi veren veya baskıcı bir rejime direnmek için şiddete başvuran hareketler, normalde uzlaşma için arabuluculuğa ve şiddet içermeyen çatışma çözüm yöntemlerine başvururlar. Örneğin, Nelson Mandela, Yaser Arafat ve Gary Adams gibi birbirinden çok farklı figürlerin dramatik bir şekilde yükselişine bakın. Meşru sorun ve sıkıntıların varlığının inkârı , her iki tarafta da büyük sosyal ve insani kayıplara yol açarak sadece siyasi uzlaşmayı erteler. Filistinlilerin 1967 savaşından önceki yeşil hatta az çok uygun olarak kendi kaderlerini tayin haklarını tanıyan bir anlaşmanın siyasi liderlerce kabulü ve uygulanması için daha ne kadar Filistinli ve İsraillinin acı çekmesi veya ölmesi gerekir?”[2]
Barışı görmeliyiz, bütün savaşların sona erdiğine tanık olmalıyız. Devletler haydut değildir; kuvvet kullanmayı bırakmalıdır. Kendi sınırlarının dışında yaşayan uluslara saldırı ve tehdit kullanılması sürdükçe “barış” korunamaz.
Devletler; Nazi tahakkümünün nihai olarak ortadan kaldırılmasından sonra bütün uluslara kendi sınırları dahilinde güven içinde yaşama hakkını verecektir. Bütün insanlara korku ve yoksulluktan kurtulmuş olarak yaşayabilmek güvencesini getirecek bir barışın kurulması insana yakışan bir haktır.
Bütün bu sözleri Atlantik Şartı olarak kabul eden ABD Başkanı Franklin Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill Ağustos 14 Ağustos 1941’de sekiz maddelik bu metni boşuna imzalamadı!
Savaş suçları nedir? Uluslararası Ceza Mahkemesi neden kurulmuştur?
Bu soruların yanıtları birbirini tamamlıyorlar…
Sözleşmelerle, uluslararası normla suç haline getirilen, uluslararası hukuku ihlal eden eylemler ve kovuşturulabilen veya cezalandırılabilir olan davranışlar “uluslararası suç” demektir.
Uluslararası suç işleyen bir fail kendi devletindeki mahkemelerde veya uluslararası bir ceza mahkemesinde yargılanabilir.
Uluslararası suçlar dışında sınır aşan suçlar/ ulusal sınırları aşan suçlar ise; birçok devletin ulusal hukukun çiğneyen, başka devletler ve ülkeler üzerinde etki doğuran suçlardır.
17 Temmuz 1998'deki Birleşmiş Milletler Roma Konferansına katılan 120 devletin kabul, 7 devletin aleyhte, 21 devletin ise tarafsız kalmayı seçtiği oylama sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından “sürekli/daimî” çalışacak Uluslararası Ceza Mahkemesi (İnternational Criminal Court) (ICC) kuruldu.
“Roma Uluslararası Ceza Mahkemesi” statüsü 31.12.2000 tarihine kadar devletlerin imzasına açık tutularak 60 devletin onaylaması ile yürürlüğe girdi. Amerika, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin karşı çıkmasına rağmen Mahkeme 1 Temmuz 2002 tarihi itibariyle Lahey’de göreve başladı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM); kişilerin ve devletlerin uluslararası hukuk kapsamında işleyebilecekleri soykırım, savaş ve insanlığa karşı, barışa karşı işlenmiş suçları soruşturmak ve mağdurların haklarını uluslararası bir ceza yargılaması ile korumak için oluşturulan ulusal üstü yargı yetkisiyle donatılmış mahkemedir ve ikincildir. Ulusal mahkemelerin tamamlayıcısıdır. Sürekli kurulmuş olmak üzere bağımsız bir yargı organıdır.
Soykırımı suçu ve buna benzer suçlar, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları, barışa karşı işlenen suçlar UCM tarafından yargılanacak suçlardır. Mahkeme en çok 30 yıl hapis cezası verebiliyor. En ağır ceza; müebbet hapis. Bazen tazminata hükmedebiliyor.
UCM, 1949 Cenevre Sözleşmeleri’nin dördünün ağır ihlalleriyle suçlanan kişileri yargılayabilir. Savaş suçları; yaralı askerler, yaralı ya da deniz kazasına uğrayan denizciler, savaş esirleri ve işgal altındaki topraklardaki siviller dahil olmak üzere Cenevre Sözleşmeleri tarafından korunan kişilere karşı işlenen suçlardır.
Savaş suçları; kasten öldürme, işkence, insanlık dışı muamele, biyolojik deneyler, kasten ızdıraba yol açma, mülkiyetin gaspı ya da yok edilmesi, yabancı kuvvetlerde hizmete zorlama, savaş esirlerinin adil yargılama hakkını ihlal, yasal olmayan tehcir ya da nakil, esir alma, sivil kimselere ve hedeflere saldırma, barış gücü mensuplarına ya da insancıl yardım personeline saldırma, aşırı ölüm, sakatlık ya da zarara yol açma, savunmasız yerlere saldırma, saldırı dışı öldürme ve yaralama, bayrak ve flamaların haksız kullanımı, yabancı kuvvet flama, sembol ve üniformasının haksız kullanımı, BM flama, sembol ve üniformalarının haksız kullanımı, Cenevre Sözleşmesi’nde öngörülen ayırt edici sembollerin yersiz kullanımı, kendi nüfusunu işgal altındaki topraklara nakletme ya da işgal altındaki topraklarda bulunan nüfusu başka yere nakletmek, özel koruma altındaki nesnelere saldırma, sakat bırakma, tıbbi ya da bilimsel deneye tabi tutma, haince öldürme ve yaralama ve diğerleridir...
ABD; 31 Aralık 2000 tarihinde Bill Clinton Yönetimi tarafından UCM’nin yargısını tanıyan sözleşmeyi imzalanmıştır. Daha sonra göreve gelen George W. Bush yönetimi ise 6 Mayıs 2002 tarihinde ABD Hükümeti'nin imzasını geri çekmiştir.
Harekâtlar savaşa ve savaşlar katliamlara dönüştükçe haydut devletlerin eylemlerinde değişiklikler dünyayı çürütmeye ve insanların güvenliklerini yok etmeye devam ediyorlar!
İsrail’in Filistinlileri katletmesi insanlığa karşı işlenmiş suç mudur?
Hatırlayalım…
İsrail, 27 Aralık 2008 tarihinde Gazze’de “Dökme Kurşun Harekâtı” gerçekleştirmişti. İsrail’in Hamas’a karşı meşru müdafaa olarak nitelendirdiği dünyanın son zamanlarda gördüğü en büyük katliamlardan birisiydi. Hepsi sivil halktan olmak üzere 355’i çocuk, 100’ü kadın ve toplam 1.315 Filistinli ölmüş, 5.300 kişi yaralanmış, 4.000 ev yıkılmış 50.000 Filistinli evsiz kalmıştı.
İsrail’in Hamas’a karşı meşru müdafaa olarak savunduğu bu harekât o yıllarda ABD tarafından desteklenmişti. Birçok sivil toplum kuruluşu İsrailli yetkililerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için talepte bulunmuştu.
İsrail’in izlediği devlet politikası “yaygın ve sistematik” olarak Filistinli sivil halkın öldürülmesi, yok edilmesi, yurtlarından sürülmesi ve Gazze’nin altyapısının bir daha onarılmayacak şekilde tahrip edilmesidir. Bunun da adı tam anlamıyla insanlığa karşı işlenen suçtur.[3]
Bu suçun failleri işbaşındalar. Haydutlar savaş suçundan yargılanmak istemiyorlar!
Haydut devletler çürümeye devam ediyor, dünyayı çürütüyor…
Silahlanma sürdükçe barış gelmez ve korunamaz, insanlar korkudan kurtulamaz.
Korkudan kurtulma özgürlüğü demek, dünyanın herhangi bir yerinde, hiçbir ulusun herhangi bir komşusuna karşı fiziksel saldırı eylemi gerçekleştirmek durumunda olamayacağı bir noktaya ve davranış aşamasına gelene dek sürecek dünya çapında etkin ve tam bir silahsızlanma anlamına gelir.
Neden her yerde ve bütün topraklarda barış?
Barış, tüm insanların korku ve yoksulluktan kurtulmuş olarak yaşayabilme güvencesini getirecek güvenli bir dünya istemektir.
Bütün insanların açık denizleri ve okyanusları engellerle karşılaşmaksızın güven içinde geçme olanağı sağlayan barıştır ve barış insanlığın hakkıdır…
Dipnotlar:
[1] Prof. Dr. Mehmet Semih Gemalmaz, İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Legal Yayınları, İstanbul, 2010, s. 495-504.
[2] Richard Falk, Terör ve Devlet Terörizmi Çağında Savaş ve Barış: Çatışmadan Güvenliğe, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Haziran 2015, s. 96.
[3] Turhan Turgut, Uluslararası İnsancıl Hukuk ve İsrail’in Gazze Harekâtı, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 41, Ekim 2009.
(Fİ/VC)