Anayasa Mahkemesi'nin "saldırılar karşısında yetkili ve sorumluların hareketsiz kalması düşündürücüdür" açıklamasıyla yargıyı göreve çağırmasına Adalet Bakanlığı'nın yanıtı ilginç:
"Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in Cumhuriyet savcılarına kamu davası açmaları için talimat verme yetkisi yok."
İşte ben bu tür açıklamalara bayılırım! Memlekette her bir şey için bakanlık izni aranır ama gelin görün ki, suç oluşturabilecek durumlara karşı harekete geçmek söz konusu olduğunda, orada her lüzum halinde duran bir amir hüküm var:
"Adalet Bakanı savcılara talimat veremez!"
Hakim ve savcıların bağımsızlığı ve özerkliği bu kadar özleminizse, neden o vakit, daha dün yaptığınız 301. madde değişikliğinde soruşturma iznini Adalet Bakanı'na verdiniz? Ne gerek vardı?
Hükümet hakim ve savcıların her türlü politik etkiden korumak istiyorsa, yargı dosyalarına burnunu sokmaması gerekmez mi?
Adalet Bakanlığı, görevleri nedeniyle ve bu kapsamda verdikleri demeçlerden Nalan Erkem, Tahir Elçi, Sedat Özevin ve daha pek çok gibi hukukçuların yargılanmasını önünü açıyor.
Bu hizmetleri "düzenlemek" için üstelik genelge yayımlayan Adalet Bakanlığı'nın kendisi, gazeteci ve çizerler için dosya hazırlamadı mı?
Hatırlayın, iki karikatür nedeniyle Cumhuriyet gazetesi karikatüristleri Musa Kart ve Zafer Temoçin ile ilgili Bakanlık "Cumhurbaşkanı'na hakaret" iddiasıyla Başsavcılığa dosya hazırlamıştı.
Bunlar Türkiye'de farklı farklı alanlarda görülen alışılageldik uygulamayken "hakim ve savcıların harekete geçmemesi" yönünde bir şikayeti yargı camiasına genelge yoluyla hatırlatması Bakanlığı bozmamalı.
301. madde konusunda hiperaktif hakim ve savcılarımız, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kapatılmasının talep edilmesinden bu yana toplumda genel bir (u)mutsuzluğa yol açan bir süreçte pasiflerse, hukukun üstünlüğü ve "milletin bekası" için bu yapılabilir.
Bu trene binmesek olmaz mı?
Bakanlığın "yetkimiz yok" şeklindeki tavrı, Anayasa Mahkemesi'nin AKP'nin kapatılması istemiyle vereceği karar öncesinde bir "dışlama" ve "yüz vermeme" şeklinde algılanabilir.
Emin olun, çoğu insan da öyle algılayacaktır. Çünkü hükümetin, muhafazakar tabanın küçük sembollerine sahip çıkarken toplumun genelini içine soktuğu gergin ortamda her bir mesele düşkırıklığı yaratıyor.
"Ok yaydan çıktı" ve kılıçlar çekildi" diye düşünüyor insan. Herkes bir "taraf seçmek"ten bahsediyor. Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi "trene bir kez inip de binememek" de var işin içinde...
Gerçi basının bir bölümü, "tam özgürlük" gazıyla hükümete destek çıkıyor. O kadar emin olamıyorum. Durum böyleyken aklıma, "hükümet veya ilgili bakanlık, bir kez olsun hukuku şu gerginliği dindirmek için ihlal edemez mi?" sorusu gelmiyor değil! (EÖ/EZÖ)