Şimdi Amman'dayım; BBC'de istila haberlerini izlerken bu satırları yazıyorum. Savaş üçüncü haftasında, tanklar Irak'a giriyor.
Bağdat benim şehrim; Ortadoğu'da en çok Bağdat'ı severim. Sevgim, Bağdat'ın mimarisi (o güzel ve büyüleyici binaların çoğu petrol paralarıyla çirkin modern binalara dönüştürüldü), gece hayatı, lezzetli yemekleri ya da buradaki hayatın güzelliğinden değil; ben buranın insanlarını seviyorum, Dicle üzerindeki 11 köprüyü seviyorum.
Bağdatlı şehrini seviyor
Birleşmiş Milletler ambargosu 12 yıldır sürüyor, Batı bu halkı lideri komşu ülkeleri tehdit ettiği gerekçesiyle cezalandırıyor. Halk yaşadıklarına öfke duyuyor, çok öfke duyuyor ama yine de çok arkadaş canlısı ve dostluğu biliyor.
Onlar, binlerce yıllık tarihiyle, Mezopotamya'nın halkı olmanın gururunu taşıyor, ülkelerini seviyorlar, Bağdatlılar şehirlerini seviyorlar.
Bağdat'a o kadar gidiş gelişimden sonra, Iraklıların çoğunun onca vahşet nedeniyle Saddam'dan nefret ettiğine inanıyorum.
Batılılar ise, Saddam'ın Kuveyt işgaline kadar Saddam'ın her şeyi yapmakta özgür kıldıklarını unutmayı tercih etmiş görünüyorlar. Dahası, Batı dünyası Saddam'ı İran'a karşı bir koz olarak gördüğü için, komşularına ve Kürtlere karşı kullanacağı silahlar için iyi bir müşteri olarak gördüğü için destekledi de.
Aç susuz halkıyla üçüncü dünya ülkesi
Ayrıca, Iraklıların Amerikalılar ya da İngilizler tarafından yönetilmek istemediklerine de inanıyorum.
Bu savaş haftalarında yaşananları askeri birliklerle izleyen batılı gazetecilerden ( ki çoğunun Irak'la ilgili hiçbir şey bilmiyor) duyduklarımla ortaya çıkan fotoğrafa göre Irak aç ve susuz halkıyla bir üçüncü dünya ülkesi.
Oysa, Iraklılar, şimdi onları kurtarmaya geldiklerini söyleyenlerin politikaları nedeniyle 12 yıldır aç bırakıldılar. Yine de, Koalisyon bu halkın askeri kamyonlarından fırlatılacak su, çay ve pirinçle satın alınamayacağını anlamak istemiyor.
Açlık değil bombardıman
Saldırının ilk başlarında, koalisyon kuvvetleri ölümüne ihtiyaç duyulan maddelerle başlayacak insani yardımlardan söz ediyordu.
Şimdi, eleştirel gazetecilerden askeri birliklerle birlikte habercilik yapanlara kadar medya halkın açlıktan değil bombardımandan, yağmanın başladığı güneyden şehirlerin düşmesinden acı çektiğini yavaş yavaş anlamaya başladı.
Iraklılar bu savaşın bir gün başlayacağını biliyor ve aylardır gıda stoku yapıyordu. Onların BM ambargosu yıllarında "beslenme yetersizliği", "temiz su" sorunları ve orta sınıfın ölümüyle ilgili yayınlanan raporlardan haberdar olmamaları mı bekleniyordu?
Arkadaşlarımı merak ediyorum
Arkadaşlarımı merak ediyorum. Ra'ad ve Sa'ad; Bağdat'a her gittiğimde onlarla çalışırdım, Dicle kıyısındaki banklara oturur, balık yer, arak içerdik.
Ranin ne yapıyor acaba? Ranin Bağdat'ın kültürel hayatıyla ilgili her şeyi bilir, eşi de Bağdat Opera ve bale okulunda önemli bir öğretmen.
Ya, Bağdat Oda Orkestrası'nda çalan Majdi, konservatuarda piyona öğretmeni karısı ve aile orkestrasında bir dolu enstrüman çalan çocukları nasıllar acaba?
Irak'tan gelen farklı, doğrusuyla yanlışıyla, yalanıyla gelen haberler aklımı karıştırıyor.
Ortadoğu'daki şehrimi yeniden görmek istiyorum. Bunu biliyorum işte. Arkadaşlarımın yaşamasını istiyorum. Arkadaşlarımın layık oldukları, kendi istedikleri bir rejimde yaşamalarını istiyorum. (LR/NM)