İki aydır İstanbul Büyükşehir Belediyesi "Evde sağlık hizmeti" başlığıyla Kağıthane, Bağcılar, Esenler, Pendik, Fatih ve Kadıköy'de bir çalışma yürüttü.
Büyükşehir Belediyesi bu çalışmayla, bu altı bölgede kurulan sağlık poliklinikleri aracılığıyla sosyal güvenceden yoksun yoksullara ücretsiz sağlık hizmeti sunmak için durum tespiti hedefliyor.
Amaçları doğrultusunda yapılabilecek değerlendirmeler bir yana, ev ev dolaşılarak yardıma muhtaç insanların bulunması için yürütülen anket çalışması İstanbul'da yaşayanların sosyo-ekonomik durumu gözler önüne sermesi bakımından oldukça zengin veriler sunuyor.
Şişli, Eyüp ve Beyoğlu'nun komşusu
Kuzey, Güney ve doğusunda Şişli, batısında Eyüp, güney batısında ise Beyoğlu ilçelerine komşu olan Kağıthane'nin nüfusu 315 bin. Önemli mahalleleri arasında Sanayi, Çeliktepe, Seyrantepe, Gültepe ve Çağlayan yer alıyor.
İlçenin sakinleri genellikle 150 ile 350 milyon arasındaki "gelir düzeyi"yle Türk-İş'in son açıkladığı 352 milyon liralık yoksulluk sınırının altına düşüyor.
Görüşülen kişilerin yarısından çoğu; 35 yaşlarında başlayan kalp, şeker, tansiyon, romatizma, akciğer hastalıklarından şikayet ediyor.
Sağlıktan beyaz eşya ve oda sayısına
Soru kağıdında; aile üyelerinin sağlıklarının yanı sıra, engellilik durumu, kaç yıldır İstanbullu olunduğunu, aylık ortalama gelir, beyaz eşya ve oda sayısı gibi demografik bilgi almayı amaçlayan sorular da bulunuyordu.
Ailelerin yarısından çoğu anne, baba ve çocuklardan oluşuyor. Büyükanne ve büyükbabalarla yaşama oranı İstanbul'a daha önce yerleşmiş ailelerde, yeni yerleşenlere göre daha düşük.
Ailelerde yaşlılar, çoğunlukla SSK ve Bağ-Kur emekliliği yoluyla sosyal güvenceye ve gelire sahip durumda. Yeni yerleşen, kardeşli, yeğenli, anneli, babalı kalabalık ailelerde ise anne ve babalarda sosyal bir güvenceye sahiplik oranı düşüyor.
İşsizliği yaşayan işçiler
Görüşülenlerin İstanbul'a ve Kağıthane'ye son 10 ila 30 yıl arasında yerleştikleri görülüyor. Son on yılda, gelenlerse yok denecek kadar az. Bu da tesadüfü değil, şehir merkezlerine ve iş sahalarına yakınlığı nedeniyle dolma sınırına ulaşmış bir ilçe Kağıthane.
Dolayısıyla; Kağıthane, oturulabilir apartmanları, suları akan muslukları ve asfaltlı yollarıyla asgari kentleşme kriterlerini taşıyor.
Öte yandan çoğu kiracı olan ailelerde genellikle bir işsize rastlanıyor.Şu sıralar, evlerdeki emekli maaşlarının çok daha fazla önem kazandığı görülüyor.
Ev sahibi olma şansı 1980'lerin sonunda yitirilirken, çocuk okutma şansı da aynı şanssızlığa uğramış gibi; artık çocukların da işçi olduğu, ancak 1990 sonrası işçileri olarak işsizliği de daha çok yaşadıkları görülüyor.
Emekli maaşı can simidi
Ortaya, kesik telefonlar, ilaçların alınamadığı, gerekli ameliyatların gerçekleşmediği bir fotoğraf çıkıyor. Beyaz eşyalar onartılamıyor, gerektiğinde ikinci el tercih ediliyor.
Üç kişinin çalıştığı evlerde aylık gelir 500-600 milyon lira arasında seyrediyor. Kira, telefon, elektrik, su faturalarından yakınmayana ise neredeyse rastlanmıyor.
Kağıthane'de babaların çocuklarına göre daha çok devletten emekli oldukları görülüyor, dolayısıyla sağlık güvenceleri ve emekli maaşları var. Oysa, gençlerin çoğunluğunun konfeksiyon atölyelerinde ya da temizlik ve güvenlik gibi sektörlerde sigortasız çalıştıkları, şimdilerde de işsizliği daha yakıcı yaşadıkları görülüyor. Özetle, emekli maaşları can simidi gibi.
SSK'nın özelleştirilmesine karşılar
SSK'lı olma şansı yakalayanlar ise telefonla randevu sistemi, iyi tedavi edilmeme, insanca muamele görmeme gibi şikayetlerine karşın "Yine de şükür sigortamız var, ya olmasaydı" diyerek SSK'nın kendileri için önemini anlatıyor, özelleştirmeye karşı çıkıyorlar.
Görüşülenler arasında, yeşil kart, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'ndan sonra en çok karşılaşılan sosyal güvence kaynağı.
Yeşil karta sahip olma kriterlerinin bir miktar esnetilmesine karşın, Yeşil kartlı sayısındaki artış sefaletin derinleşmesine bağlanıyor. Yeni kart alanları çoğunlukla iflasla çalışma arasında gelip giden esnaflar ve aileleri oluşturuyor.
Dayanışma hayatı kolaylaştırıyor
Bunca yoksunlukta, özellikle akrabalar arası dayanışma işe yarıyor. Dayanışma, para, giyecek, yiyecek, kömür yardımı şeklinde oluyor.
Pişirilen yemekten verme, giysi değiş tokuşları, kiranın gecikmesine göz yumma, kiraya az zam yapma gibi konu komşu arası dayanışma da yoksunluğu, yoksulluğu çekilir kılıyor.
Muhtarlıklar kömür ve Ramazanlarda dağıtılan kuru gıda yardımlarından sonra bir iki aydır pişmiş yemek yardımları yapıyor. Yani yardımlar çeşitleniyor, kurumsallaşıyor.
Kağıthane bölgesinde aynı şekilde, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de seçim büroları önünde kazanlarla yemek dağıtıyordu.
Anket görüşmelerinde, amaç anlaşıldığı halde, "kömür de veriyor musunuz", "biraz gıda yardımı", "nereye başvurabiliriz" gibi sorular da yöneltiliyor.
Yardıma alışmak
Son birkaç yılda artan ve çeşitlenen yardımlara alışıldığı gözleniyor; hatta bu nedenle komşularla küsülüyor, söylentiler alıp başını gidiyor, muhtarlara yakası açılmadık küfürler ediliyor.
Kulaklar pür dikkat hangi okulda, muhtarlıkta, kaymakamlıkta, ne zaman yardım dağıtıldığında. Hatta zaman zaman anketörlere de "Şurada şu yardım varmış diyorlar, biz de gitsek verirler mi, nasıl alabiliriz?" diye soruyorlar.
"Kararsızlar" değil, "beklentisizler"
Çalışmanın tam da seçim öncesine denk gelmesi nedeniyle, "oy" da konuşulanlar arasında. "Oyumu şu partiye vereceğim" diyenler günde bir-ikiyi geçmiyordu. Öfke, kızgınlık ve beklentisizlik yaşanıyor.
Kağıthane'deki tablo, seçmenlere "kararsızlar" yerine "beklentisizler" demenin daha doğru olacağını gösteriyor sanki: "Hangisine vereceğim ki, hepsi birbirinin aynı"...
Öte yandan; herkes oyuna çok kıymet veriyor. Yani, siyasi partiler onların oylarını almak için kırk takla attıklarında, önemsendikleri, görüldükleri düşüncesine kapılıyor ve oylarına bir kez daha sarılıyorlar; bir nevi diplerden gelen insani muamele görme arzusu.(SY/NM)