Bugün 23 Nisan. Çocuk bayramı.
Çocuklar bir günlüğüne "büyüklerin" koltuğuna oturdu. Çocuklar alanlarda oynadı, zıpladı. Çocuklar şiir okudu, şarkı söyledi.
Ama memleketin hatırı sayılır bölümünde de yine kimi çocuklar işçi oldu, okula gidemedi, hasta oldu, ilaç alamadı, taş attı, hapse konuldu...
Bütün bunların ötesinde çocukluklarından vazgeçirilmeye çalışılan cinsel istismar mağduru çocuklar da var.
Onlar maruz kaldıkları şiddeti anlamayacak yaşta olsalar da, bu ülke uluslararası çocuk hakları sözleşmelerini imzalamış olsa da zorla evlendirilmeye, tecavüze, tacize, istismara maruz kalmaya devam ediyorlar.
Bu konuda uzmanların dikkat çektiği en büyük handikap ensestin, tacizin ne kadar örtük ve yaygın olduğu.
Bir düşünün gazetelerden okuduğumuz itirafların kat be kat hayatın içinde bir kapı arkasında ağızlardan çıkmadan yıllarca sürüyor.
Bir kere başına ne geldiğini anlamayan çocuk onu anlatmaya nasıl kalkışabilir ki diye sormak risk almayı gerektiriyor.
Velev ki anlattı, ne olacak?
B.Ç. 14 yaşında. Onu istismar eden Vakit'in 76 yaşındaki yazarı Hüseyin Üzmez olunca bir anda gündeme düştü.
Defalarca gazetelere çıktı. Hem yaşadığı istismar hem de deşifre olması gerekçe değilmiş gibi Adli Tıp Kurumu, 6. İhtisas Kurulu "beden ve ruh sağlığı bozulmamıştır" raporu verdi.
Üstelik bu rapor Üzmez'i tahliye ettirince olay Adli Tıp Kurulu üzerinden tartışılmaya başladı.
Sonunda Mahkeme raporu yok saydı ve fakat B.Ç. yine Adli Tıp Kurumunda muayene edilmek istendi.
B.Ç. hiç travma yaşamamışsa bir kez daha muayene edilmesi zaten travma yaşamasına yetmez miydi?
Derken Üzmez'in gündeme gelmesiyle 6. İhtisas Kurulu'na atanan çocuk psikiyatrı Ayten Erdoğan "B.Ç. için yeniden 'beden ve ruh sağlığı bozulmamıştır' raporu verilmek isteniyor" diyerek istifasını açıkladı.
Bununla da kalmadı.
Kurulun çocukları muayene ederken usule uymadıklarına –mesela gülüştüklerine-, günde 15'e yakın randevu kabul edildiğine, yüzlerce raporun yanlış çıktığına yani özetle bu raporlar nedeniyle hem istismar edilen çocukların travmalarının nasıl pekiştirildiğine hem de onları istismar edenlerin hafif cezalarla yırttıklarına dikkat çekti.
B.Ç. Adli Tıp yollarında daha ne kadar gelip gidecek, yaşadıklarını unutması gerekirken daha ne kadar zorla hatırlaması istenecek bilinmez ama bugün gazetelerde başka bir haber daha vardı.
Sosyal Demokrasi Vakfınca bir yıldır sürdürülen "Evlilik değil evcilik" kampanyası.
Buraya kadar her şey normal. Kampanyada murat edilen erken yaşta zorla evliliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik farkındalık oluşturmak.
Gayet başarılı bir kampanya olarak bianet'te de yer vermiştik.
İş bu kampanyalarda basına haber verilecek, konuya dikkat çekilecek vs.
Ama haber olması istenilen kampanyada öyle bir mizansen uygulanmış ki insanın hak savunucuları da bunu yaparsa demesi işten değil.
Haberi aynen alıntılarsak:
"Kampanya çerçevesinde, TBMM Çankaya kapısı önünde bir gösteri düzenlendi. Üzerlerinde 'kanlı gözyaşlarını' temsil ettiği belirtilen kırmızı lekeler bulunan damatlık ve gelinlik giymiş 2 çocuk, nikahları kıyılacağı sırada CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman tarafından ayrıldı. Arıtman "Çocuklarımızı kurtarıyoruz ve buna izin vermiyoruz' dedi."
Bu iki çocuğa nasıl olur da kanlı gelinlik damatlık giydirilir ve gösteri gereği nikah kıydırılır.
Erken yaşta evliliğe karşı çıkalım derken göz çıkarmak gibi...
Erken yaşta zorla evlilik de cinsel istismara girerken bunun tiyatrosunu, şakasını yapmaktan geri durmak gerek.
Sadece oyunu oynayan çocuklar için değil çevrede seyreden, haberi olunca fotoğrafını gören çocuklar için de...
Özetle büyüklere "bırakın çocuk kalsınlar" demek için çocukları kullanmaya gerek yok.
Ve başa dönersek bugün 23 Nisan. B.Ç. ve tüm istismar mağduru çocukların da 23 Nisan'ı kutlu olsun.
Bir kez başlarına gelen istismarı dillendirdiklerinde de adli mercilerde tekrar mağdur edilmedikleri, büyükleri istismara karşı çıkarken onları alet etmedikleri günlerin çabuk gelmesi temennisiyle... (EZÖ)