"Şu sisteme bakın hele! Ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Hangi akla hizmet ediyorsunuz? Bırak da öğretmenlerimiz okul seçsin, göreve başlasın, önüne niye engel koyuyorsun? Ama inşallah biz hükümetimizi kurduğumuzda bütün öğretmenlerimizi göreve başlatacağız ve öncelikli olarak eğitim sorununu çözeceğiz."
Bu sözler başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ait. Daha doğrusu, başbakan olmadan evvelki Recep Tayyip Erdoğan'a... 2002 yılı genel seçimlerinden önce çeşitli illerde yaptığı seçim propagandalarında, öğretmen adaylarına verdiği ve yıllardır tutulmayı bekleyen sözlerden biri.
Eğitim sisteminin eksikleri ve kötü gidişatı herkesçe malum. Toplumca dilimize pelesenk olmuş ifadesiyle, karşılaştığımız birçok yanlışlık birer "eğitim problemi" aslında. Gün geçtikçe daha da kötüye giden eğitim sistemi, birçok iktidar gibi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin de (AKP) sözde en önemli gündem maddelerinden biri. Fakat gerçekte, hükûmetin öğretmenlere yönelik uygulamaları, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş bir baskı ve sömürü düzeni hâline gelmiş durumda. Son olarak Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun şubat atamasını sürpriz bir şekilde iptal etme kararı, eğitimde gelinen noktanın ne kadar keyfî ve haksız olduğunu gösteriyor.
Durumun ne kadar çarpıcı olduğunu anlamak için şu kısacık bilgiye bakmak yeterli aslında: Türkiye'de yaklaşık 200 bin öğretmen atanmayı bekliyor, okullarda ise yaklaşık 200 bin öğretmen açığı var. Fakat bu öğretmenler göreve başlatılıp açık kapatılmıyor. 10 bin, 15 bin gibi rakamlarla yetiniliyor. Bunun nedeni ise, öğretmenlere ödenecek maaşı mümkün olduğu kadar düşük tutabilmek, az parayla çok insan çalıştırmak.
Bugüne kadar statü ve hiyerarşi içermeyen öğretmenlik mesleği, AKP hükûmeti tarafından hiyerarşik bir sınıflamaya tabii tutuldu. Bugün öğretmenliğin dört farklı şekli var: ücretli öğretmenlik, vekil öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik ve kadrolu öğretmenlik. Şimdi bu uygulamaları teker teker açıklayalım.
Ücretli Öğretmenlik: Tabi olanların deyimiyle "ücretli kölelik". Millî Eğitim Bakanlığının öğretmenlere uyguladığı en acımasız yöntemdir. Öğretmen açığı olan okulda, bağlı bulunduğu il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerince görevlendirilen kişilerin öğretmenlik yapması uygulamasıdır. Ücretli öğretmenler, bulundukları konuma bir öğretmen atanana kadar, aylık 400-600 lira gibi komik paralarla çalışırlar. Ücretleri ders saatine göre hesaplanır. Ders saati başına yaklaşık 6 lira alırlar. Öğretmenlere tanınan hakların hiçbirinden yararlanamazlar. Sigortalarının yarısı ödenir. Tatiller için maaş ve sigortaları ödenmez. Öğretmen evlerinden yararlanamazlar. Zaten Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bağlı birer öğretmen değil, okula ya da ilçe müdürlüğüne bağlı birer personel pozisyonundadırlar. Keyfî sebeplerle bile kovulabilirler.
Ücretli öğretenlik için öncelikle eğitim fakültesi mezunu olma şartı aranır. Yoksa 4 yıllık herhangi bir fakülte mezunu olmak yeterlidir. Yani bir dersi başka bir branşın öğretmeni okutabilir. Hatta öğretmen olmayan biri de ücretli öğretmen olarak ders verebilir. Bunun eğitimin niteliğini nasıl etkileyeceği ise malumdur.
Öğretmen atamalarındaki en büyük oyun ücretli öğretmenlik uygulaması sayesinde yürütülmektedir. MEB öğretmen açığını böyle ucuza kapatmak varken, tüm gün sigorta, tatillerde maaş ödeyeceği ve çeşitli haklar tanıyacağı kadrolu öğretmenliği mümkün olduğu kadar kısıtlı tutmaktadır. Ücretli öğretmenler de eşit işte neredeyse üçte bir oranında ücretle çalışmakta, sömürülmektedir.
Vekil Öğretmenlik: Ücretli öğretmenliğe benzer bir uygulamadır. Yalnız, vekil öğretmenler yalnızca sınıf öğretmenliği branşında görevlendirilir ve görevlerine tekabül eden maaşın üçte ikisini alırlar. Burada da o branşın öğretmeni olma şartı zorunlu değildir.
Sözleşmeli Öğretmenlik: Kadrolu öğretmenlikle aynı şartlara sahip olan adaylar arasından seçilir. Atamalarda belli sayıda kadrolu öğretmenin yanı sıra belli sayıda da sözleşmeli öğretmen alınır. Sözleşmeli öğretmenliğin puanı kadroludan biraz daha düşüktür. Genelde aralarında 3-4 puan fark oluşur. Sözleşmeli öğretmenler kadrolu öğretmenlerle aşağı yukarı aynı ücreti alır. Yalnız bazı öğretmenlik haklardan yararlanamazlar. Tayin hakları yoktur. Çocuk ve eş yardımı alamazlar. Her yıl sözleşmelerini yenilemek zorundadırlar.
Kadrolu Öğretmenlik: MEB'e bağlı kadroya sahip olan öğretmenlerdir. Bütün öğretmenlik haklarından yararlanırlar.
AKP hükûmeti tarafından öğretmenlik çok çeşitli şekillere bölündü, bu uygulamalarla öğretmenlerin emekleri birer sömürü malzemesi hâline getirildi. Üstelik atamalar üzerinde oynanan hesapçı ve kirli oyunlar gün geçtikçe daha katı ve pervasız bir hâl aldı. Öyle ki, Millî Eğitim Bakanı Çubukçu sürekli yeni kararlar dayatarak, verdiği sözleri tutmayarak ve son derece keyfî hareket ederek, hak hukuk bırakmadı.
Çubukçu, bundan sonra sözleşmeli öğretmen alınmayacağını söylemesinin üzerinden bir ay geçmeden sözleşmeli alım yaptı.
Kasımda atama yapılacağını söylediği hâlde, "Maliye Bakanlığı Para vermiyor" gibi komik bir bahaneyle bu atamayı savsakladı ve aralık ayına sarkıttı.
Ve bir gece katıldığı televizyon programında, artık şubat ataması yapmayacağız diyiverdi. Hayatını atama takvimine göre ayarlamış olan on binlerce öğretmenin umutla beklediği şubat atamasının böylesine sürpriz bir kararla iptal edilmesi fikri, bütün adayları hayal kırıklığına uğrattı. Zira atama bekleyen binlerce genç öğretmen, şubat atamasını ümitle bekliyordu. Şubatta atanmayı bekleyenlerin kimisi askerliğini, kimisi düğününü, kimisi çalışmalarını bu tarihe göre ayarlamıştı. Kimisi, kontrat sorunu yaşamamak için iş tekliflerini geri çevirmişti. Bütün bu insanlar, ani bir kararla, üstelik hukuki ve resmî bir açıklamaya bile gerek görülmeden bir sene daha beklemeye, işsiz kalmaya mecbur edildi.
Öğretmen adaylarının birleştiği bir fikir olarak, atamaların her yıl tek seferde yapılması uygulaması aslında makul bir yöntemdir. Böylece, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun söylediği gibi göreve başlama, taşınma, öğretmen değişmesi gibi sorunlar yaşanmayacak, daha oturmuş bir sistem uygulanacak. Fakat zamanlama yanlıştır. Süregelen bir uygulamanın aniden kaldırılması birçok kişiyi mağdur edecektir. Şubat atamasına ilişkin kararın atama arifesinde açıklanması büyük bir hata olmanın yanında Millî Eğitim Bakanlığının keyfîliğini ve beceriksizliğini de ortaya çıkarmıştır. Hiçbir açıklamaya, bilgilendirmeye gerek duymadan "bundan sonra böyle" diyerek yeni bir sisteme geçilmesi, yöneticiliğini yaptığı kesimin -öğretmenlerin- gerçeklerinden bu kadar bihaber duruma gelmiş bir kurumun basiretsizliğini göstermektedir.
Eğitim her toplum için son derece önemli bir konudur. Eğitim, bir ülkenin geleceğe yatırımıdır. Eğitime gereken önemi vermemek, gelecekle kumar oynamak demektir. Çağdaş eğitim uygulamalarının benimsenmesi, öğretmen yeterliliği konusunda çalışmalar yapılması, okulların donanım eksiğinin giderilmesi, eğitime ayrılan kaynakların arttırılması gerekirken, AKP hükûmeti ücretli öğretmenlere daha az para verildiği için, eğitim sistemini gün geçtikçe daha kötüye götüren uygulamalar icat etmektedir. Üstelik bu işlerin başında, seçim vaadi olarak "öncelikli olarak eğitim sorununu çözeceğiz" diyen bir başbakan bulunmaktadır.(KY/BÇ)
* Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.