Bir "inanç"a karşı bir başka" inanç"ı ve o ikinci tür inancın eksikliğini vurgulayan bu sözlerin ardından kürsüye bir başka konuşmacı, ABD Kara Kuvvetleri John F. Kennedy Özel Harp Merkezi ve Okulu Komutanı tümgeneral William G. Boykin geliyor ve şunları söylüyordu: "Tanrı'nın zırhını kuşanan her kim ise, o Şeytan'ın hedefi olur... Hazır olun. O gelecek. Tanrı'nın yapmanızı istediği şeyi yapmanızı engellemeye çalışacak. Ama bunu zaten biliyordunuz... FAITH arenasına adımınızı attığınızda şöyle demiştiniz: 'İşte buradayım. Beni gönder...' Her Hıristiyan özel değildir, ama siz, "İşte buradayım. beni gönder' demiştiniz. Siz bu savaşın bir parçası olmak istemiştiniz..."
Boykin konuşmasında "inanç yolculuğu"ndan da söz ediyor, "Tanrı'nın planını sonradan anlamanın kolay olduğu"nu belirtiyor, şöyle devam ediyordu: "FAITH'in yoluna adımınızı attığınızda ve kendinizi buna adadığınızda Tanrı'nın sizinle ilgili bir planı vardı. Onun planı var ve sizin göreviniz, inançlı kalmak ve her gün kalkıp o zırhı kuşanmak. Dayanın ve Tanrı'nın size bu hayatta ne sunacağını görmek için bekleyin. Dayanın!"
Bu suyu tam kıvamında katılmış çelik gibi sözleri arka arkaya hedefe mıhlayan general, Evangelist cemaatinin "FAITH" gibi organizasyonlar için düzenlediği kilise toplantılarına üzerinde hâki üniformasıyla katılan bir inanç ve kararlılık abidesi olmanın ötesinde kimdi?
"Özel harp" uzmanı Boykin, Rumsfeld yönetimindeki Amerikan Savunma Bakanlığı'nın en hassas noktalarından birine geçen yaz atanmadan önce, emekliliğini bekleyen bir generaldi. Ama şimdi o, Rumsfeld'in en güvendiği, en çok bel bağladığı isimlerden biri olan Stephen Cambone'un askeri işlerden sorumlu yardımcısı. Bu atama sonucu üçüncü yıldızını da takmış durumda.
İstihbarattan sorumlu savunma bakan yardımcısı olan Cambone ise, ABD'deki "yeni Özel Kuvvetler yaklaşımı"nın mimarlarından.
1990'larda, ABD'nin bir kıtalararası füze tehdidi ile karşı karşıya olmadığına ilişkin istihbarat raporu yayınlandığında Cumhuriyetçiler küplere binmiş, 1998'de yeni -ve bu kez "gerçekten bilimsel"- bir rapor için kollar sıvanmış, Rumsfeld'in o zaman başkanlık ettiği komisyon, "Hayır, füze tehdidi var" sonucuna varmış, yeni raporla birlikte bir de tavsiye kaleme alınmıştı: "İstihbarat örgütleri, analizlerinde ellerindeki verilerin ötesine gidebilmelidir..." Rumsfeld ile verimli ilişkileri o günlerde başlayan Cambone, o komisyonun kurmaylarındandı.
2003'de Bağdat'ın düşmesinden bir ay sonra, ele geçirilen bir Irak askeri kamyonunun "mobil biyolojik silah laboratuarı" olabileceği de Cambone tarafından ortaya atılmış bir iddiaydı; sonra bu iddianın asılsız olduğu anlaşılmıştı.
Cambone'nin "terörizmle mücadele"de Rumsfeld'le aynı frekansta olduğu, "proaktif" mücadele ve "kelle avcılığı"ndan (ulusal ya da uluslararası kanunları takmadan, hedefleri izlemek ve öldürmek)yana olduğu da biliniyor.
Amerikan devlet aygıtının çekirdeğinde yer alan bir grup insan ve onların etki alanındakiler, "Özel Kuvvetler"in önemini, belki Vietnam savaşından beri ilk kez bu kadar hararetli biçimde yeniden vurguluyor. Bu, belki de, Vietnam savaşına özgü olduğu ve o yıllarda kaldığı sanılan "Phoenix Programı"nın o çekirdek tarafından yeniden canlandırılması anlamına geliyor.
Ama Vietnam yıllarından farklı olarak bugün Rumsfeld, Cambone ve Boykin gibiler, "resmi suikastler uzmanlığı" sayesinde yeni Phoenix programlarını zenginleştirecek İsrail devleti gibi bir şiddet ortağı ile çalışma şansına da sahipler.
2001'de "Office of Special Plans"ın ("Özel Planlar Dairesi") başında topladığı "istihbarat"la Irak işgalini meşrulaştırma görevini başarıyla yerine getiren Douglas Feith ekibinin, kitle imha silahları fiyaskosunun ardından yavaş yavaş geri çekilmeye başladığı bir ortamda, Cambone'nin, Boykin'in ve "Özel Kuvvetler" ile "Özel Harp"in yıldızı parlıyor.
Phoenix: "Direnişi destekleyen sivilleri yok et"
15 Aralık 2003 tarihli New Yorker'da Seymour Hersh, ABD ve İsrail ordu ve istihbarat görevlilerinin verdiği bilgilere dayanarak, "İsrail komandoları ve istihbarat birimlerinin, North Carolina'daki Özel Kuvvetler eğitim üssünde ve İsrail'de Amerikan askerlerini Irak'taki operasyonlara hazırladığı belirtiliyor" diye yazıyordu. Hersh, "Kritik konu ise istihbarat" diye devam ediyordu. "Sahadaki Amerikalılar, sorunu yeni bir bilgi kaynağı geliştirerek çözmeye çalışıyorlar: Eski Irak istihbarat servisinin üst düzey görevlilerinden ekipler oluşturmayı ve bu ekipleri isyancıların arasına sızacak biçimde eğitmeyi planlıyorlar. Amaç, belirli isyancıların saptanması. Eski bir CIA istasyon şefi ise bu stratejiyi basitçe şöyle ifade ediyor: "Amerikalı tetikçiler ve Irak istihbaratı..."
Son aylarda Irak'ta yaşananlar nedeniyle gündeme gelen "Phoenix", Vietnam savaşı sırasında uygulanan bir program. Bu programda, Vietkong'a (Güney Vietnam'daki direniş) sempati duyduğu ya da onlarla işbirliği yaptığı düşünülen Vietnamlı siviller, Amerikan Özel Kuvvetler ekipleri tarafından yakalanıyor ve öldürülüyordu. 1968 - 72 arasında öldürülen Vietnamlı sivil sayısı, Güney Vietnam istatistiklerine göre 41 bin, Amerikan istatistiklerine göre 20 bin.
Phoenix Programı, Felluce kuşatması ve kuşatmayı izleyen katliamda 600'ün üzerinde Iraklı sivilin öldürülmesi ile bugünlerde daha da yüksek sesle tartışılıyor.
Irak'ın Amerikalı koloni valisi Bremer'i de koruyan Blackwater özel güvenlik şirketinin dört elemanının Felluce'de linçle karışık öldürülmesinden sonra Amerikan ordusunun saldırısına uğrayan şehirde hayatını kaybedenler için deniz piyade yarbay, B. P. McCoy, "Bu adamların çoğu cihada bulaşmış durumda. İntihar eylemcileri de olabilirlerdi," diyordu. . Bir başka deniz piyade yarbay Brennan Byrne ise Guardian'ın 12 Nisan 'da geçtiği habere göre, Felluce'de öldürülenlerin yüzde 95'inin meşru hedefler olduğunu söylemişti: "Göreceksiniz ki öldürülenlerin yüzde 95'i, çatışmalarda öldürülen, askerlik yaşında erkekler. Deniz piyadeleri hedef seçmede eğitimlidir. Ölü sayısının 600 olması, askerlerin yaptıkları işi iyi yapmalarından kaynaklanıyor...
Aynı günlerde Felluce'deki hastanenin yöneticisi Rafi el İsavi ise ölenlerin çoğunluğunu kadınların, çocukların ve yaşlıların oluşturduğunu bildiriyordu. İsavi, hastane ve bölgedeki dört kliniğe taşınan ölüler dışında, birçok ölünün de evlerin bahçelerine gömüldüğünü söylüyordu.
Amerikalı yarbayların ve özellikle B.P. McCoy'un sözleri ile New Yorker yazarı Hersh'ün eski bir İsrail istihbarat görevlisinden aktardıkları arasındaki paralellik dikkat çekici. İsrailli istihbaratçı, "Hedef seçerek öldürme, savaşta başarı kazanma ile çok yakından ilişkili. ABD'nin yapmak zorunda kalacağı şey de bu" dedikten sonra, İsrail ordusundaki küçük komando birimleri ("Mist'aravim") uygulamasının Amerikan ordusunda da yerleştirilmesine çalışıldığını" söylüyor... Bunların, Batı Şeria ve Gazze'de gizli operasyonlar yapan birimler olduğunu... Böyle bir birimin kendi muhbirler ağına sahip olmayı öğrenmesi gerektiğini... Bu tür muhbir ağlarının, Hamas gibi gruplar tarafından kontrol edilen Batı Şeria ve Gazze'ye İsrail'in sızmasını ve "potansiyel intihar eylemcileri" ile onları barındıran ve eğiten kişilerin yakalanmasını ve öldürülmesini sağladığını... Bu taktiklerle İsrail o kadar başarılı olmuş ki, o kadar çok orta kademe militanı yakalamış ya da öldürmüş ki, Hamas artık, "kendi başlarına İsrail'e yönelik terörist saldırılar düzenleyen, birbirinden kopuk hücreler"den ibaret gevşek bir yapıya dönüşmüş. Pek çok intihar eylemcisinin üzerinde artık merkezi bir denetim yokmuş.
İran'a cevap verilmeye başlandı mı?
Gerçekliği tartışılan, varlığı Amerikan devleti tarafından bir süre teyid edilmeyen "Task Force 121" adlı askeri - yarı askeri birimin gerçekliği, 2003 yılı sonlarında gazete haberleri ve resmi açıklamalarla kesinlik kazandı. Görevi gerilla liderlerinin öldürülmesi olan suikast timlerini de kapsayan bu birimin oluşturulmasının ardından, Irak'ta, İrail'in işgal bölgelerindeki operasyonlarını andıran operasyonların giderek yoğunlaştığı görülüyordu.
Büyük medya şebekelerinin yayınlarında , Task Force 121 gibi oluşumların hedefinin El Kaide üyeleri ya da Saddam'a sadık eski rejim kalıntıları olduğu izleniminin yaratılması için büyük çaba harcanıyor. Task Force 121'in varlık nedeninin, bu her şeyi her an yapabilecek, fanatizm, bağnazlık ve körü körüne sadakatten sağduyusunu ve insanlığını yitirmiş, ölüme tapan ve hayattan her şeyden çok nefret eden karanlık tiplerin yok edilmesi olduğu tekrarlanıyor.
Oysa Task Force 121 gibi oluşumların şu an Irak'taki temel sorunu, işgal karşısındaki direniş. Seymour Hersh'e göre bir başka temel sorun, İran olabilir. Hersh, New Yorker'daki makalesinde, İran'ın Irak'taki direnişe destek sağladığı, hatta direnişi basbayağı yönlendirdiği iddialarından, bu iddiaların dayandığı "istihbarat"ın kitle imha silahları örneğindeki gibi bir başka düzmece olabileceğinden söz ediyor. Ama Pentagon'daki sivillerin bu iddialara itibar ettiğini de ekliyor.
"Eski bir istihbarat görevlisi, (İran'a) olası bir cevabın, ABD'nin sınır ötesi operasyonlar yapabilecek bir Irak kuvvetini eğitmesi ve donatması olduğunu söylüyor "diye yazıyor. "Bu görevli, Amerikan hedefinin, 'Baas örgütünü desteklediği için (İran'a) ağır bir bedel ödetilmesi, İranlıları geri çekilmeye zorlayacak bir bedel ödetilmesi' olabileceğini söylüyor ve 'Bu, yeni bir İran-Irak savaşına benzemeye başlarsa, o da ayrı bir hikâye' diyor..."
Hersh'ün bu makalesinin yayınlanmasından tam dört ay sonra İran'ın Irak büyükelçiliği başkâtibi Halil Naimi 15 Nisan'da Bağdat'ta arabasının içinde, "kimliği bilinmeyen saldırganlar"ın açtığı ateş sonucu, kafasına isabet eden üç mermi ile öldürülüyordu . Bir İran heyeti, Necef'te kuşatılan Şii lideri Mukteda el Sadr ile Irak'taki Amerikan yönetimi arasında arabuluculuk yapmaya hazırlanırken...
Asimetrik gücün medyadaki izdüşümleri
İsrail ya da ABD'nin işgallerinde "özel harp" yöntemleri ve "özel kuvvetler" pratiğinin "teröristler" ile ilgili olmadığı, işgale karşı direnenler ile ilgili olduğu görülüyor. Bu noktada işgale karşı direnişte politik oluşumların ağırlık kazanması engellenmeye, direniş askeri bir çerçeveye hapsedilip kuşatılmaya çalışılıyor. "Politik çözüm" diye bir şeyin söz konusu olmadığı sürekli vurgulanarak (ABD'nin, Iraklılar açısından meşruiyeti ve güvenilirliği olmayan kukla konseyi ilk "egemen Irak hükümeti" ilan etme çabaları, işgalcilerce bu "geçiş"te seçime kesin bir tutumla yer verilmemesi, 28 Mart 2004'de Mukteda el Sadr yanlılarının gazetesinin kapatılması, yardımcılarının tutuklanması) mümkün olduğunca çok sayıda insan askeri alana kaymaya zorlanıyor. Bu alana kayanlar "teröristler" olarak damgalanıyor. Onlar ve onların yakınları, onları barındıranlar, onlarla herhangi bir biçimde ilişki içinde olanlar (sadece aynı mahallede yaşıyor olmaları bile yeterli) bombalarla cezalandırılıyor. Camiler vuruluyor, Kuran ciltleri kurşunlanıyor ,
Amerikan devlet aygıtının çekirdeğindekilerin -artık İsrail modelinden de yararlanarak- hunhar işgal politikalarını "teröre karşı savaş" kılıfına gizledikleri, hatta artık fazlaca gizlemeye gerek bile duymadıkları bir dünyada, doğrudan saldırıya uğrayan ilk halkayı işgal altındakiler oluşturuyor. İkinci halkada, işgale aday ya da işgal edilmiş olanlara destek veren, İran ve Suriye gibi ülkeler yer alıyor. Üçüncü halka ise, işgale katılmayan, tarafsızlığını korumaya çabalayan ülkelerden, o ülkelerin halklarından oluşuyor.
Çekirdekteki bu asimetrik gücün neredeyse tüm dünyaya karşı verdiği savaş, savaşın bu yönde olduğu giderek belirginleşirken, dünyanın neredeyse tamamına karşı küçük bir azınlık için harekete geçenler mevzilerini tahkim ederken, iletişim dünyasında da bu eksenin izdüşümleri görülüyor.
Bugün Amerikan devlet aygıtının çekirdeğini kontrol edenler, sadece İsrail gibi bir şiddet ortağı ile çalışma şansına sahip değiller. Devletin evriminde gelinen noktada, çekirdekte kim olursa olsun, artık atılan her adıma destek verecek medya şebekeleri dünyayı sarmalamış durumda. Çekirdektekiler, bu şebekelerle birlikte çalışma şansına da sahip.
İzdüşümlere her yerde ve Türkiye'de de ne zamandır çok sık rastlanıyor. Hürriyet gazetesi yazı işleri ve dış haberler servisi, Bush yönetiminin Ağustos 2001'deki istihbarat raporlarına "gözünü kapatarak" 11 Eylül olaylarına geçit vermesi anlamına gelen, "11 Eylül'den 1 ay önce ihbar gelmiş" haberine atfettiği önemsizliği, bu haberi 12 Nisan 2004 tarihli gazetenin 33. sayfasının en altına yerleştirerek gösteriyordu. İranlı diplomat Halil Naimi'nin 15 Nisan'da öldürülmesi olayına ise ertesi gün hiç yer vermiyordu. İran haber ajansı Mehr'in 13 Nisan 2004'de geçtiği, ABD'nin Irak'taki karışıklıktan da faydalanarak bu ülkeye kitle imha silahları yerleştirmeye (işgali meşrulaştırıcı "kanıt" olarak) çabalamasına ilişkin haberin gazeteye girmesi ise herhalde söz konusu bile olmamıştı.
Asimetrik gücün yalan "terörle savaşı", hayatın her alanında meşrulaştırılmaya, "doğru"ya boyanmaya çalışılıyor. Hedef kitlenin çocuklar ve gençler olduğu oyuncaklarda ve bilgisayar oyunlarında yıllardır bu çaba var. "Counter Strike" ve "Delta Force" gibi biraz daha büyüklere yönelik oyunlar bir yana, dokuz yaşındaki oğlum sayesinde varlığından haberdar olduğum Kanal D Web sitesi "Oyunlar" bölümünde "Gizli Görev" diye bir oyun yer alıyor. Bu oyunu oynayan çocuklar önce hafif ama etkili bir silah seçiyor, sonra da görev yerlerine gidiyorlar. Görevler şöyle:
İngiltere (Londra) - "Metro teröristlerce bombalanabilir."
Yemen - "Teröristler küçük bir köyü ele geçirmiş."
Afganistan - "El Kaide esirlerine yiyecek ve ilaç taşıyan bir nakliye aracını koruyun."
İrlanda (Belfast) - "Son üç haftadır gösteriler şehrin bu eski semtini yerle bir etmekle kalmamış, birçok kişinin ölümüne neden olmuştur. Silahsız göstericilere ateş etmemeye dikkat edin."
İşte hayatın tamamen tarafsız cilvelerinden biri, bana bu oyunu oğlumla birlikte oynattı. Belki birden dengesiz görünmeme endişesiyle; belki meraktan, oğlumla bunu da paylaşma isteğinden. Özellikle Yemen bölümündeki, "terörist yerli"lere makineli tabancayla kurşun yağdırma "görevi"ni en azından bir kez denemelerini tüm babalara tavsiye ederim. Bir tür tiksinmeyi ve çocukları için bir tür öfkeyi içlerinde belki daha net hissedebileceklerini düşündüğüm için. (ŞA/EK)
___________________________________________
"Özel Kuvvetler"le ilgili birkaç not:
1. 2004 Pentagon bütçesinde Özel Kuvvetler'e ayrılan kaynak 6.5 milyar doların üzerinde... Bu, 2003'e göre yüzde 34'lük bir artış demek. Yeni bir Kongre raporuna göre aktif ve rezerv Özel Kuvvetler askerlerinin sayısı 47 bin.
2. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, Hava Kuvvetleri'nden emekli orgeneral Charles Holland'ı, kesin ya da "harekete geçilebilir" istihbarat olmadan komando saldırılarına yeşil ışık yakmadığı için eleştirmişti. Rumsfeld Özel Kuvvetler savunucularının Pentagon'da üst konumlara yükselmesi için yoğun çaba harcıyor. Eski bir Özel Güçler komutanı, kara kuvvetlerinden Peter Schomaker, Temmuz 2003'de emekli olacakken görevde tutulmuş ve kara kuvetleri kurmay başkanı yapılmıştı. Pentagon'da Özel Operasyonlar'dan sorumlu sivil yönetici Thomas O'Connell, Vietnam'da Phoenix Programı'na katılan eski bir kara kuvvetleri mensubu.
Kaynak: Seymour Hersh'ün 15 Aralık 2003 tarihli New Yorker makalesi