Gene yeryüzünde Irak dışında hiçbir devlet var mıdır ki, bu devletin toprak bütünlüğü düşmanları tarafından bile büyük bir hassasiyetle korunmaya çalışılsın?
Türkiye'nin Düşmanları
Türkiye, yaşadığı bütün sıkıntılı ve bunalımlı dönemlerinde bir takım suçlular bulur, bunların kendisine karşı kötü emeller besleyen dış düşmanları tarafından kışkırtıldığı görüşünü savunur. Bu dış mihraklı düşmanların en büyük emelleri de, kuşkusuz Türkiye'yi parçalamak ve toprak bütünlüğünü bozmaktır.
Yıllardır hem sağdan, hem de soldan gelen bu tehditlerle mücadele ettiğini ileri sürmüştür. Hep komşu ve yabancı ülkelerin tehdit ve düşmanca faaliyetleri söz konusu olmuştur. Misak-ı Milli sınırlarına göz dikmişlerdir.
Ama bir gün de bu komşular çıkıp, Türkiye bizim toprak bütünlüğümüzü tehdit ediyor dememişlerdir. Çünkü Türkiye daima onların toprak bütünlüğünü savunmuştur.Oysa ki, Kürtler' in büyük kısmı Türkiye'dedir ve bölücülük bir çekicililik yaratıyorsa bu avantajı Türkiye daha iyi kullanmayı deneyebilirdi.
Daha yaşanabilir özgür ve demokratik bir Türkiye inşa eder, öteki devletlerin Kürtlerini kendi Kürtleriyle birleşmeleri yönünde örgütlenme ve propaganda işlerine girişebilirdi. Türkiye bunu ne denemek istedi ne de aklından geçirdi.
Türkiye'nin Kırmızı Çizgileri
Türkiye'nin aklı hep kırmızı çizgilerdeydi. Ancak bu çizgilerin nerede başlayıp, nerede bittiğini bilen de yok. Dönemine göre değişebilir. Diyelim yarın Yunanistan karıştı ve bir iç çatışmanın eşiğine sürüklendi; bir takım müttefik devletler de olaya müdahale etme aşamasına geldiler.
Bir de bakarsınız ki, bu kez Batı Trakya veya Selanik kırmızı çizgiye dahil edilmiştir. Irak'ın tarihi Kürt şehirleri olan Kerkük ve Musul şimdilik kırmızı çizgide yer alıyorlar. Lozan Anlaşması üzerinden 80 yıl geçti.
O günlerde Kerkük ve Musul şehirlerinin yerlisi olan insanların çoğu, Baas'ın zorlamasıyla Araplar lehine bir nüfus artışı olmasına rağmen bugün de gene orada yaşıyorlar.Hangi devletin sınırlarına dahil olup olmamaları yönünde fikirleri kendilerine sorulmamıştı.
Milletler Cemiyeti, Türkiye ile İngiltere'nin ihtilafı üzerine İngiltere'nin isteğine uygun bir tercih yapmış ve Musul'u Irak sınırlarına dahil etmiş; Türkiye de bunu kabul etmek zorunda kalmıştı. İngiltere 1930-31 yıllarında Irak'ta manda yönetimini tasfiye ederken Kürtlerin taleplerini kabul etseydi, orada 1929-30 yıllarında bir Kürt Devleti ilan edilebilirdi. Türkiye de buna bir şey diyemezdi.
Ama İngiliz yönetimi, adeta yıllarca sürecek bir istikrarsızlık plânını yürürlüğe koymuş ve Musul'u Irak'a dahil etmişti. Musul'un Irak'a dahil edilmesi, bölgede hiçbir zaman bir istikrarın sağlanmasına yaramamış; aksine devamlı bir isyan ve çatışma ortamının oluşmasına neden olmuştur.
Bölgesel Istikrar
Suriye Büyükelçisi dün NTV ile röportajında: Tek ve birleşik bir Irak'ı savunuyor; Kürtlerin bölgedeki diğer devletler açısından bir istikrarsızlık yaratmamalarını istiyor.
Iran Dışişleri Bakanı, iki gün önceki Türkiye'yi ziyaretinde Türk Dışişleri Bakanı'na: Siz girerseniz, biz de gireriz diyor. Türkiye Genel Kurmay Başkanı, toprak bütünlüğünün de ötesinde ne anlama geliyorsa, Irak'ın ulusal bütünlüğünün korunmasını istiyor. Türkiye zaten bölgeyi kendi arka bahçesi veya emaneti gibi görüyor.
Hiç biri de, acaba orada yaşayan insanlar kendileri içi ne istiyor? demiyor. Bütün dünya Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak istediğini söylüyor. Ama o toprak bütünlüğünün hangi tarihsel koşullarda oluştuğu sorulmuyor.
80 yıl önce İngiltere'nin Osmanlı topraklarından elde ettiği 2 ayrı bölgeden oluşan topraklar, gene İngiltere tarafından tek bir tapuya dönüştürülerek Mekke'den getirtilen adamın krallık idaresine dönüştürülüyor. Böylece Irak'ın toprak bütünlüğü oluşuyor.
Tarihsel olarak kurulmuş bir Irak yok; bir milli mücadele sonrası kurulmuş bir Irak da yok. İsmet İnönü Lozan görüşmelerinde, "Musul sakinlerinin hiçbir zaman kendilerinin Irak'ta yaşadıklarını düşünmediklerini; Musul'un Arap-Irak'ına dahil olmadığını" belirtir.
Ama Irak'ın yapay toprak bütünlüğü, uluslar arası teminat altında tutularak, üniter bir Irak devletinin varlığının tesis edilmesi hep istenir.
Türkiye'nin son yıllarda sıkça tekrarladığı bir kavram var: Türkiye'nin Jeopolitik Çıkarları . Şimdi bundan esinlenerek bir kavram da ben uyduruyorum: Türkiye'nin jeo-sosyopolitik çıkarları
Bütün Irak Kürdistanı'nı Türkiye'nin jeo-sosyopolitik çıkarları olarak ele almak gerekir. Hem toprak olarak Türkiye açısından bölgedeki politik anlam ve önemi, hem de üzerindeki insanlar bakımından Türkiye açısından sosyal olarak politik anlam ve önemi. Acaba Kürtler Ne yaparlar da bu durumu düzeltebilirler?
Kürtlerin bir çare olarak, istemeden ve ellerinde olmadan bölgede yaratmış oldukları istikrarsızlığı önlemek için bir fedakârlık yapmaları, topluca intihar etmeleri, sorunların çözümü ve bölgesel bir rahatlığın sağlanmasına yol açabilir mi?
Türkiye ne istiyor?
Türkiye krizin başlangıcında ısrarla Irak Kürdistanı'na girmek istedi. Bu konuda kendisine bir engel çıkarılmayacağından emin gibi gözüküyordu. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri bunu her zaman yapabiliyordu ve hiçbir sorun çıkmıyordu.
Üstelik 1995 Mart ayında 50-60 bin askerle bölgede büyük bir operasyon gerçekleştirdiğinde, O zaman Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) lideri Cem Boyner'in, böyle bir askeri harekât için TBMM kararı gerektiğini hatta bırakın TBMM kararını hükümetin bile haberdar olmadığını açıklaması üzerine, zamanın hükümeti sıcak takip falan diyerek meseleyi milli çıkarlar gereği büyütmeden halletmişti.
Bu kez bölgede uluslararası bir kriz ve savaş olunca, durum biraz farklı boyutta gelişti. Kimse Türkiye'nin Kuzey Irak'a asker çıkarmasını istemiyor. Ama Türkiye, gene de kendince bazı gerekçeler sıralamak suretiyle, asker çıkarma niyetini koruduğunu ifade ediyor.
1. Muhtemel bir göç söz konusu yaşanırsa, buna karşı bir tedbir olarak Irak Kürdistanı'na asker çıkarmak. Göçe karşı orada tedbirler almak.
2. Bölgede yerleşik terörist örgüt militanlarının kargaşadan istifade ile Türkiye topraklarına sızma tehlikesini önlemek.
3. Kürtler' in bölgede bir devlet kurmalarına engel olmak.
4. Türkmenler' in Kürtler karşısında can güvenliklerini sağlamak.
5. Kerkük ve Musul petrollerinin bir oldu-bitti ile Kürtler' in eline geçirilmesi operasyonunu önlemek.
Bu gerekçelerin hiçbirinin de ciddi bir tehdit ve asker çıkarma nedeni olduğu ileri sürülemez.
1. Bir savaş göçünü önlemek istiyorsanız, önce savaşa engel olmanız gerekir. Bunu başaramazsanız sivil halkı koruma tedbirleri almalısınız. Bunu da başaramazsanız göç edecekler için güvenli bir takım tesisler hazırlamalısınız. Onların göçünü önlemek bir katliam sonucuna da yol açabilir. Ayrıca bu gün Bulgaristan'dabir karışıklık olsa, oradan kaçacak insanlar için Bulgaristan sınırlarından içeriye asker sokmak mı gerekiyor? Böyle bir gerekçe olabilir mi?
2. Bölgede yaşayan ve terörist örgüt militan olarak adlandırılan örgüt, 4 yıldır Türkiye ile savaşı durdurduklarını ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin inşası için çalışmakta olduklarını söylüyorlar. Her zaman da sınırdan gizlice girme olanağına sahipler.
3. Kürtler, hiçbir zaman bir devlet kurma girişimine sahip olmamışlar ve aksine Irak'ta demokrasi ve Kürdistan' a otonomi tezi için savaşmışlardır. Böylesi bir niyetleri varsa ve bunu da yalnızca Türkiye biliyorsa, en azından bunun bazı belgeleri ve dayanakları da olmalıdır.
4. Yıllardır Baas-Saddam diktatörlüğünün zulmü altında yaşamış olan Kürtler' in, bundan kurtulunca Türkmenleri mi katletmeleri gerekli? Bu güne kadar Türkmenler özgürdü de, şimdi bu özgürlükleri tehlike altında mı sayılıyor?
Yıllardır Iraktaki diktatörlüğün zulmü altında yaşayan Kürtler ve Türkmenler arasında bir husumet vardı da, kozlarını paylaşmak için Saddam'ın devrilmesini mi beklediler? Türkiye neden Saddam tarafından Türkmenlere yapılan zulmü önlemeyi düşünmedi de, Kürtler tarafından sağlanacak özgürlüğü önlemeyi düşünüyor?
5. Kerkük ve Musul petrollerinin Kürtler tarafından ele geçirilmesi tezi ise son derece gayrı ciddi bir gerekçedir. Eğer müttefikler petrol konusunda Kürtler için bir karar almışlarsa, Türkiye bunu önleyemez.
Oradaki petrollerin kimin tarafından kullanılacağı veya sahiplenileceği hususu Türkiye'nin müdahalesi ile kararlaştırılmayacaktır. Türkiye, kendi sınırları dışındaki bir zenginliğin mülk sahibini belirleme hakkına da sahip değildir. Sanki Türkiye'nin bu petrollerde bir şufa hakkı varmış da şimdi onu kullanma inisiyatifini göstermek istiyor.
Kerkük'ü Kurtarmak
Kerkük tarihsel olarak, bugün Irak topraklarında yer alan ve Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu bir Kürt şehridir. Meraklısı için Şemseddin Sami'nin Kamûs'ul-A'lâm isimli eserine bakmaları da tavsiye edilir.
"Kerkük birçok açıdan Kürt milliyetçiliğinin kalbini oluşturduğu gibi, aynı zamanda, Kürtler ile Baas Partisi arasında Irak içindeki Kürt özerkliğinin biçimi konusunda yaşanan savaşın odak noktasını teşkil etmektedir. İnsani İşler, Yerlerinden Göçerttirilenler ve Süleymaniye'deki Anfal Kurbanları Bakanı Saleh Raşid, "Kudüs Filistinliler için neyse, Kerkük de Kürtler için odur" diyor." (Maggy Zenger, Middle East Report 222, Serbesti Sayı:10, Aralık.2002)
11.Mart.1970 Anlaşması ile de Kerkük'ün yasal statüsü belirlenmiştir. Sonradan Saddam ile Mustafa Barzani arasındaki anlaşmazlığın en önemli nedeni de, Kerkük'ün anlaşmada belirlenen statüsünün Baas tarafından uygulanması meselesiydi.
Kerkük bir Türkmen şehriydi de, sanki Kürtler bu durumu bozup değiştirmek istiyorlarmış gibi bir anlayış iki toplumun birbirlerine yaklaşmalarına ve dostluklarına değil, uzaklaşmalarına ve düşman olmalarına neden olur .Eğer Kerkük'ün kurtarılması söz konusu ise, orada yıllardır hüküm süren Baas egemenliğine ve zulmüne son vermek gerekir.
Orada doğmuş, bütün bir sülalesi orada yaşamış ve orada ölmüş insanların oradaki evlerine geri dönmelerini; kendi topraklarına yerleşmelerini temin etmek gerekir. Kerkük'ten göçe zorlanmış Kürtlerin geri dönüşü, bir kurtarma operasyonu nedeni olacaksa bu eylem Baas ve Saddam için tasarlanabilecek bir eylem olabilir.
Kerkük'ü, yıllardır baskı, talan ve zulümden başka bir şey bilmeyen Baas diktatörlüğünden değil de, Kürtler'den kurtarmak fikri, zulme ortak olmaktır. Kerkük yalnız Kürt Nüfus çoğunluğunun değil, Türkmenlerin, Arapların, Asurilerin ve Ermenilerin de özgürce yaşayabilecekleri bir şehirdir.
Kerkük eski Kudüs gibi çok kültürlü, çok dinli bir barış ve özgürlük şehri de olabilir; bu günkü Kudüs gibi canlı bombaların dolaştığı bir terör şehri de olabilir; cehenneme de çevrilebilir. Bundan da, hem Kerküklüler, hem bölge insanları, hem de bütün bir insanlık kaybeder. (ÜF/NM)