Avukat Ayşe Ünlüce, 2002-2006 arasında Eskişehir Barosu Yönetim Kurulu ve Kadın Hukuku Komisyonu Başkanlığını yürüttü. Ayrıca Türkiye Barolar Birliği Kadın Komisyonları (TÜBAKKOM) İç Anadolu Bölge Temsilciliği görevlerinde bulundu. Halen Yerel Gündem 21 Kent Kadın Meclisi Başkan Yardımcılığı görevini sürdürüyor. Toplumsal Çalışmalar İle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Projesi, İletişim Danışma Grubu üyeleri Prof. Dr. Sezen Ünlü, Prof. Dr. Nazlı Bayram, Yard. Doç. Dr. Canan Uluyağcı, Yard. Doç. Dr. Sevil Uzoğlu Bayçu'nun Ünlüce'yle söyleşisini yayınlıyoruz.
Bir hukukçu olarak kadına yönelik şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz?
Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi kadına yönelik şiddeti “ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde tanımlanmaktadır.
Bir hukukçu olarak ekonomik şiddeti de katarak bu tanıma aynen katılıyorum. Gerçekten de kadına yönelik şiddet; kadının yaşam hakkının, güvenliğinin, onurunun, özgürlüğünün ve bedensel bütünlük hakkının sırf kadın olduğu için ihlalidir.
Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlali midir? İnsan hakları açısından kadına yönelik şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette. Kadına yönelik şiddet en basit ve en temel tanımıyla insan hakları ihlalidir. Bütün uluslar arası insan hakları belgelerinde, tüm insanların onur ve haklar bakımından eşit ve özgür doğdukları, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklere hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcığın kabul edilmezliği ilkeleri benimsenmiştir.
Ancak tarihsel süreçte bakıldığında, hakların varlığı ile kullanımı arasında her zaman kadınlar aleyhine belirgin bir ayrım olduğu görülmektedir. Bu nedenle kadının insan hakları kavramı gelişmiştir ve önemlidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle ilgili yasalar yeterli mi? Yeterli değilse neler yapılabilir?
Toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından, 2002 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun’u inceleyecek olursak, gerek aile hukuku bölümünde eşlere tanıdığı ortak haklar, gerekse edinilmiş mallara katılma rejimi ile kabul edilen eşit paylaşımla, büyük ölçüde eşitliği sağladığını söylemek mümkün. Kadına yönelik şiddetle ilgili en önemli yasal düzenleme, hiç şüphesiz 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Yasa” dır.
Yine 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Yasasının 122 maddesi ile toplumsal cinsiyet eşitliği güvence altına alınmış, bütününde de kadına yönelik şiddeti, töre cinayetlerini cezalandıran yaptırımlara yer verilmiştir.
Yukarıda sıraladığımız yasalar önemli kazanımların yanında, çok temel noktalarda eksiklikler de taşımaktadır. Ancak bardağın dolu yönünden bakmak gerektiği inancındayım.
Biz kadınlar henüz var olan yasal haklarımızı bilmiyoruz ve kullanmıyoruz. Kadınların önünde iki önemli görev var: birincisi yeni haklar için mücadele etmek, ikincisi yasalarla kazanılmış hakların yaşama geçirilmesi için koşmaya devam etmek…
Kocasından şiddet gören kadın neden terk etmiyor ya da edemiyor?
Çözüm bulamıyor, yeni bir başlangıç için seçeneği olmadığını düşünüyor, en önemlisi yasalara güvenmiyor, devlete inanmıyor, kendini yalnız hissediyor.
Yaşadığı sosyal çevrede şiddeti doğal kabul ediyor, içselleştirmiş, pek çok kadının aynı sorunu yaşadığını düşünüyor, bu sayede şiddeti daha katlanılır kılıyor.
Ta ki aynı eller sınır tanımayıp, can güvenliğine, çocuklarına uzanıncaya kadar. İşte bu noktada çözüm aramaya başlıyor. Şiddete karşı mücadele, bireylerin tek başına çözebileceği bir konu değil, güçlü devlet politikaları gerekiyor.
Şiddet gören kadına yönelik kadın sığınma evleri sağlıklı bir biçimde işliyor mu?
Kadın sığınakları, aile içinde şiddete maruz kalan kadınların çocukları ile beraber şiddet ortamında uzaklaşıp geçici bir süre için sığınabildikleri yerlerdir.
Sosyal Hizmetlere bağlı 9 adet sığınma evi olduğunu, Belediyeler Yasasına göre nüfusu 50.000’i geçen her yerde sığınma evi açılması gerekli olduğundan, bu sayının her geçen gün arttığını biliyoruz. Kadın sığınma evlerinin adreslerinin gizli olması ve güvenli ortamlar olması son derece önemlidir.
Ülkemizde ki, sığınma evlerinin en büyük sorununun, çalışan personelle ilgili olduğu düşüncesindeyim. Burada çalışan gönüllüler ve personelin kadın bakış açısına sahip olması, sığınakta kalan kadına ihtiyaç duyduğu manevi desteğin, psikolojik desteğin, iş ve hukuk danışmanlığının, ayrıca tıbbi desteğin sunulması gereklidir ve önemlidir.
Şiddet gören kadınlar hangi kuruluşlara başvurabileceklerini biliyorlar mı?
Ne yazık ki hayır. Ancak son yıllarda bu konuda önemli bir gelişme olduğunu söylemek mümkün. Baroların Kadın Hukuku Komisyonları ve Adli Yardım Bürolarının bu gelişme de çok önemli bir işlevi olduğunu düşünüyorum. Ancak yeterli değildir. Mutlaka her ilde ve ilçede şiddete maruz kalan kadınların kapısını çalabilecekleri, ücretsiz hukuki ve psikolojik destek alabilecekleri Aile ve Kadın Danışma Merkezlerinin kurulması zorunludur.
Bildiğiniz gibi ülkemizde pek çok kadın töre/namus bahaneli cinayetlerine kurban ediliyor. Cinayeti işleyen ailenin erkek bireyleri basından takip ettiğimiz kadarıyla çok az bir ceza ile kurtuluyor. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?
Evet. Eski Ceza Yasasının en çok eleştirilen yanlışlarından biri de bu konuydu. Yeni Türk Cezası hazırlanırken kadın örgütlerinin ve kadın hukukçuların “Namus Cinayetleri”nin nitelikli adam öldürme fiili olarak tanımlanıp, cezalandırılması talebi kabul görmüş, ancak yasamıza “Töre Cinayeti” nitelemesi ile girmiştir.
Namus ve töre cinayetlerinin içerik olarak farklı anlamlar taşıması karşısında bu maddedeki düzenlemeyi yeterli bulmamız mümkün değildir. Ancak Yasanın gerekçesinde, Yasa Koyucunun bu iki kavramı, aynı anlamlar yükleyerek tanımlamış olması, namus cinayetlerinin de aynı madde içinde ve nitelikli adam öldürme fiili olarak değerlendirilmesine olanak sağlamıştır.
Eski Yasada namus kavramı haksız tahrik olarak görülüp, cezada büyük indirimlere yol açıyordu. Yeni Yasada, “Haksız Tahrik” in kabulü için, hiddet ve şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması aranıyor ve böylelikle suçun mağduruna yönelik eylemlerde ceza indiriminin önüne geçilmiş oluyor.
Töre cinayetlerini engellemek için ne tür cezai yaptırımlar gerekiyor?
Yukarıda da açıkladığım gibi, yeni Türk Ceza Yasasında, eskisinden farklı olarak töre cinayetleri “nitelikli adam öldürme” kapsamına alınarak cezası ağırlaştırılmış ve “haksız tahrik” ile cezada indirim yapılması engellenmiştir.
Bu haliyle cezai yaptırım yeterlidir. Bundan sonrası için töre cinayetlerinin engellenmesi için toplumsal bir mutabakat sağlanmalıdır.
Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için bir hukukçu olarak sizin önerileriniz nelerdir?
Kadına yönelik şiddetle mücadele de en önemli konu, yasaların bilinir, kullanılır ve uygulanır kılınmasıdır. Hakların bilinmesi ve uygulanması, yerel yönetimlerin, sosyal hizmet kuruluşlarının, Baroların, Üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği ile oluşturulacak Kadın Danışma Merkezleri ve Kadın Sığınma Evleri ile sağlanabilir. Ve bu Merkezlerde kadın bakış açısına sahip gönüllü ve profesyonellerin çalışması sağlanmalıdır.
Unutmayalım ki; her kadın şiddete uğrayabilir. Yaşımız, eğitimli olmamız, çalışıyor ve gelir elde ediyor oluşumuz, mesleğimiz, sosyal durumumuz şiddete uğrama riskimizi ortadan kaldırmaz. Alkol, uyuşturucu, para sıkıntısı, işsizlik, hastalık, cinsel tatminsizlik şiddetin nedeni değil, bahanesidir. Hiç kimse şiddeti hak etmez ve hiçbir şey şiddeti haklı kılamaz. Mutlaka yaratabileceğimiz bir çözüm, bir yeniden başlangıç, bir çare vardır. Mutlaka… (SÜ-NB-CU-SUB/EZÖ)
* Toplumsal Çalışmalar İle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Projesi, İletişim Danışma Grubu: Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Sezen Ünlü, Prof. Dr. Nazlı Bayram, Yard. Doç. Dr. Canan Uluyağcı, Yard. Doç. Dr. Sevil Uzoğlu Bayçu.
** Bu söyleşi, Avrupa Komisyonu Katılım Öncesi Sivil Toplumun Güçlendirilmesi: STK Hibe Programı, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele bileşeni kapsamında Türkiye Yardım Sevenler Derneği Eskişehir Şubesinin Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi ortaklığı ile yürüttüğü "Toplumsal Çalışmalar ile Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele" Projesi için hazırlanmıştır.