Warren Buffet küresel kapitalist kriz vurduğunda "Kimin çıplak yüzdüğü sular çekildiğinde belli olur" demişti. Bu tarihsel ifşa ve çöküş anında ülkeyi yöneten AKP elitinin oluşturduğu yapı ve paralellerinin bütün çirkinlikleri ortaya savrulurken, duble yollar ve yapı sektörüyle, çıkar birlikleri ile ayakta duran aura da paramparça oluyor. Devlete ve onun aygıtlarının nasıl işlediğine dair hakikatler birer birer ortaya dökülüyor.
Mevcut görünümde ülkede net biçimde hukuk yok, askıya alınmış, Bilal’den başlayarak kendini ve hegemonyayı kurtarma operasyonuna dönüşmüş bir hukuki süreçle karşı karşıyayız. Bu noktada AKP’nin savaş lejyoneri gibi atadığı içişleri bakanı Efkan Ala’nın ses kayıtlarında açığa çıkan ‘sen yap gerekirse çıkarırız üç beş yasa” tavrı bütün bu olağanüstü halin ve ülkeyi taşra gibi yönetme biçiminin ifadesidir. Roboski’de, Reyhanlı’da ve Suriye’ye giden tırlarda da bu hukuksuzluk düzeni kendini açık bir biçimde göstermişti, ancak şimdi ki bonusumuz daha da otoriterleşebileceklerinin bir göstergesi olarak pişkinlik oluyor.
AKP’nin çıkar ilişkileri etrafında örülen ‘daima hizmet’ pazarlaması, vatan-millet söylemi ve din istismarı–Egemen Bağış’ın google’lı Cumaları artık piyasalarda- ile örülen bu kirli ağın paramparça olmasına ‘sağlam irade’ gibi sloganlar eşlik ediyor. Ağ dağıldıkça onu öven toparlamaya çalışan ifadeler ve aynı zamanda baskı aygıtları da güçleniyor. HSYK’daki değişiklikler, Ergenekon, Zirve, Hrant Dink davasında mimli katilleri serbest bırakılıyor, hükümet tamamen kendini kollamaya dönük yasal dayanaklara sarılıyor, Twitter’ı ve diğer sosyal medya ağlarını yasaklıyor… Basın özgürlüğü tartışmasına hiç girmeyelim. Bu fotoğraf karşısında öfkelenmek, karşımıza çıkan ilk ve en güçlü alternatife sarılmak da hayli anlaşılır geliyor ama… Aması büyük.
Türkiye’nin son döneminde hakikatlerin üzerinden suların çekilmesini getiren şey elbette Gezi direnişinin yarattığı müthiş dip dalgasıdır. Kendi eylemlerimizin gücünü sahiplenmek, sınırlarını gün ışığına sürüklemek muazzam derecede önemli görünmekte.
Sorunsallaştırmak istediğimiz şu sıralar muhalif güçler ve Geziyi yaratan özneler arasında boy gösteren 'reel olana’ teslim olma ve ordan ötürü- evet üstünü kapatmadan söyleyelim- en yakın ve ‘en güçlü’ alternatif olan CHP’ye sarılma. Parlamenter kapitalizm karşısında, küresel güçler, MİT'de, poliste, yargıda ve boğucu bürokratik mekanizmalarda yer alanlar karşısında bir acizlik hissiyatı, bir "Allah cezanızı versin, yiyin birbirinizi" tepkisi.
Buradan yine kendimize dönelim.
Radikal siyaset kuramcılarının gösterdiği gibi, siyaset üç beş yılda bir yöneticiler elitini onaylamak değil, mevcut siyasal zeminin ve siyaset yürütme konfigürasyonlarının yerinden edilmesidir, bir alt-üst oluşlar sürecidir. Bunu anlatmak için Türkiye’de Gezi ayaklanmasından daha somut bir örnek bulmak zor olsa gerek. Bence soru, yerine neyin geldiğini önemsemeden ‘AKP’yi nasıl devireceğiz’ değil, Gezi’de sınırları ortaya çıkan dayanışma ve yoldaşlık ilişkilerini nasıl örgütleyecek ve AKP’ye, sermayeye, savaşa ve ırkçılığa karşı mücadelede eşitlikçi ve demokratik bir biçimde nasıl süreklileştireceğiz?’ olmalı. Zira bence AKP ve onun hegemonyası henüz bitmemiş –ve tabi bizim mücadelemizi bekliyor- olabilir, ancak bir proje olarak AKP miadını doldurmuştur.
Badiou’nun Tarihin Uyanışı’nda kaydettiği gibi eğer ayaklanmalar gerçekten tarihin yeniden uyanışının bir işareti olacaklarsa kesinlikle bir fikre ve örgütlenmeye eşlik etmek durumundadırlar.
Mücadelenin örgütlenme ve yöntemleri üzerine binlerce şey söylenebilir. Fakat şu anda parklarda temsili demokrasiye karşı oluşturulan forum tipi örgütlenmelere benzer bir yapı taşıyan HDK/HDP çizgisi herkes için her şeyin mümkün olduğu bir yaşamı yaratma deneyinde elimizde bulunan ‘en somut’ ancak bizim emeklerimizle şekillenecek ve değişebilecek bir program. İhtiyacımız şu ya da bu şekilde bütün bu yalan, yolsuzluk, savaş düzenine karşı bir fikir etrafında örgütlenmek ve alternatif bir siyaseti süreklileştirmektir. Yoksa ikinci bir Gezi bile bizi kurtarmayacaktır, ölülerimizi de!
CHP mi, HDP mi?
İspanya iç savaşından evvelki seçimlerde sosyalistler seçimleri boykot ettikleri ve faşizmin yükselişine imkan verdikleri gerekçesi ile anarşistlere yüklenip durdular on yıllarca. Mercedes Vilanova'nın Baltimore Öyküleri isimli sözlü tarih çalışması gösterdi ki mesele öyle değil aslında; örgütlerinin çağrılarına rağmen oy kullanan anarşist sayısı hayli fazla. Şimdi CHP'ye çağrı yapanlar nedense bunu hatırlattı bana. Ne var ki CHP sosyalist de değil. Bizim sözümüz de özellikle, CHP'nin etrafında öbeklenmeye çağıran arkadaşlarımıza CHP etrafında oluşan bu yanılsama durumu dikkatleri devlet ve kapitalizmden hükümete çevirmeye çağırıyor. 'Devlet ve hukuk (bu ikincisi kim için vardı hep şüpheli ama) elden gidiyor sen neden bahsediyorsun?' Gezi’de ya da Kürdistan'da ortaya çıkan enerji devletsiz ve kapitalizmsiz bir siyasetin peşindeyken, kimi arkadaşlar bütün bu potansiyeli 'acilen' hükümeti değiştirme yolunu seçmeye harcayalım diyorlar. Biz oyunun başındakilerini değil, oyunun kurallarını değiştirmeye uğraşıyoruz, anlaşamadığımız yer bu. Örneğin biz sadece yolsuzlukları yapanlar yargılansın, yerine başka insanlar geçsin demiyoruz, yolsuzluğu önleyecek mekanizmaların olduğu bir toplumsal düzenden bahsediyoruz. ‘Şunu bir halledelim de’ gerçekçiliğine sığınmak istemiyoruz: ‘Gerçekleri ciddiye alıyoruz, ama tam da bu yüzden gerçekçi olmak istemiyoruz.’ Eduardo Galeano, 1964 Şili seçimlerden şöyle bir hikaye anlatır: "Ertesi yıl (Allende), Şili başkanlık seçimlerine aday oldu. Birlikte, kıyıdaki dağ silsilesini geçerken 'Frei sayesinde yoksul çocuklar ayakkabıya kavuşacak' diyen büyük bir pankart gördük. Bunun altına birisi 'Allende kazanırsa yoksul çocuk kalmayacak' diye çiziktirmişti."
Böyle büyük bir yanılsama sanırım meselelere tarihsel değil de, konjektürel-tepkisel bakmaktan ileri geliyor. Varlık vergisi, Dersim katliamı, darbecileri kollayan zihniyet, kendisine oy verenlerin Fethiye'de, Niğde'de HDP binalarına saldıranlar arasına girmesine müsaade edilmesi ve sayamayacağımız bir cümle uzlaşılamayacak nokta.
HDK/HDP’nin CHP ve AKP’den farkı böyle bir farktır. Gölge etmeyin... (ZG/HK)